Binlerce yıllık Mısır medeniyet tarihinde ilk defa halkın iradesi ile iktidara gelmiş bir lider olan Muhammed Mursi ulusal ve uluslararası unsurları içinde barındıran bir koalisyon tarafından 3 Temmuz'da yani iktidara gelişinin daha birinci yılında devrildi. Mısır'da demokrasiye tahammül edilemedi. Ancak darbeye karşı beklenmeyen ölçekte bir direnişin ortaya çıkması, darbeyi geri döndürememiş de olsa oyun planını bozdu, siyasi koalisyonu dağıttı ve mevcut durumu sürdürülemez bir noktaya getirdi.
Mursi iktidara gelir gelmez çok büyük bir muhalif koalisyonla karşı karşıya kaldı. 2011'de 25 Ocak "devrimi" ile Mübarek iktidardan gitmiş ancak ordu- yargı- emniyet bürokrasisi, Kahire burjuvazisi ve medya yerli yerinde kalmıştı. Ordusu, polisi, istihbaratı hatta bir parlamentosu dahi olmayan dolayısı ile iktidar olmasına rağmen muktedir olamamış bir Cumhurbaşkanı görüntüsündeydi.
Darbe koalisyonu
Mursi bürokrasi ve yılların biriktirdiği yapısal sorunlarla mücadele ederken, daha önce Mursi'ye bir süre kredi verdiklerini söyleyen seküler-liberal muhalefet de karşı cephede konuşlanmakta gecikmedi. Baraday liderliğinde Ulusal Kurtuluş Cephesi'ni oluşturan muhalefet bloğu bir "İslamcının" Cumhurbaşkanlığına gösterilen hazımsızlığı kullanarak, tehditle iktidara ortak olmak istedi. İstediğini alamayınca da darbe koalisyonunun parçası olmaktan çekinmedi. Ayrıca Mısır demografisinin %10'na tekabül gelen Kıpti Hıristiyanlar da tüm unsurları ile darbenin yanında yer alarak etkili oldular. Boykotlar, grevler ve şiddeti de araçsallaştıran sokak eylemleri sayesinde 30 Haziran oyun planı-darbe dizaynı nihayetine erdirildi ve Genelkurmay Başkanı Abdul- Fettah el-Sisi ulusa sesleniş konuşması ile "devrim" olarak lanse ettiği darbeyi ilan etti.
Sisi'nin yeni yol haritasını açıklarken yanına aldığı isimler darbe koalisyonunun yerel aktörlerini ortaya koyarken, uluslararası toplumun ilk tepkileri darbenin küresel aktörlerini ifşa etmiş oldu. Ordu, fülul ve seküler- liberal muhalefetten oluşan 3 aktörlü yerel darbe koalisyonuna, Selefi Nur Partisi de Suudi Arabistan'ın yönlendirmesi ile dahil oldu. Darbenin yerel koalisyonu kitlesel gösterileri ve ellerindeki medya gücü ile temel oyun planı olarak darbeyi ulusal ve uluslararası ölçekte algısal olarak halk devrimi olarak göstermeye çalıştılar. Uluslararası aktörlerde özellikle Batılı ülkeler darbeyi darbe olarak tanımlamayarak kısmen de olsa bu oyun planına dahil oldu.
Direnişin bileşenleri
Temel beklenti, İhvan'ın yalnızlaşacağı ve yeni yol haritasına bir süre direndikten sonra katılmak zorunda kalacağıydı. Ancak darbe karşıtı koalisyonun direniş kararlılığı tüm oyun planını bozdu.
İhvan liderliğinde birçok Selefi ve İslami hareketin ve siyasi partinin katılımı ile Darbe Karşıtı Ulusal Koalisyon oluşturularak Rabia ve Nahda meydanlarının yanı sıra başta Kahire olmak üzere 27 eyaletin tamamında büyük ölçekli gösteriler yapılmaya başlandı. Bu ölçekte bir direniş beklemeyen darbe aktörleri şiddet kullanarak direnişi bastırmaya çalıştı, katliamlar yaşandı. Rabia ve Nahda meydanları boşaltılıp, İhvan ve diğer darbe karşıtı direnişin parçası olan parti ve hareketlerin liderliği hedef alınarak direniş zayıflatılmaya çalışıldı.
Kaybet-kaybet dengesi
Ancak müdahalelerde çok sayıda darbe karşıtı göstericinin hayatını kaybetmeye başlaması, darbenin siyasi koalisyonunda ciddi sorunlara neden olurken Sisi'nin sunduğu yol haritasının da hayata tam olarak geçirilmesini engelledi. Darbe ortakları asker- fülul- seküler- liberal blok ve Selefi Nur partisi arasında kamuoyuna da yansıyan pozisyon farklılıkları oluştu. Selefi Parti'nin tabanından çok büyük tepkiler geldi ve birçok önemli lideri istifa etti. Baraday ile fülul arasında yaşanan çatışma sonrası Baraday aleyhine bir kampanya başlatılarak ülkeden kaçmaya zorlandı. Ordunun rahatsızlığına rağmen fülul'un ağrılığını koyarak Mübarek'in serbest kalması da koalisyon ortakları arasındaki gerilimi artıran diğer bir faktör oldu. Darbe sürecini destekleyen 6 Nisan ve Devrimci Sosyalist Gençlik Hareketler gibi unsurlar da Mübarek'in serbest kalmasına sert tepki göstererek gösteriler yapmaya başladılar. Yine Ebul Fütuh'un Güçlü Mısır Partisi gibi ortada duran pozisyonlar da gittikçe darbe karşıtı bir noktaya kaymaya başladı.
Mursi'nin devrilmesi ile başlayan gösterilere asker ve polisin çok sert müdahaleleri Sina yarım-adasında ve Masra Matruh bölgelerinde Bedevi aşiretlerin de tepkisini çekti. Devletle zaten aidiyet bağı kopma noktasında olan bu bölgelerde önemli bir direniş ortaya çıkarken, bazı Selefi örgütler devlet unsurları ile silahlı çatışmalara girmeye başladılar ve özellikle Sina yarımadası ve Süveyş Kanalı için önemli bir güvenlik zafiyeti oluşturdular. Mısır ekonomisi ise tüm bu yaşanan kaos ortamında çökme noktasına gelirken, bütçe açıkları 38 milyar dolara dayanmış turizm gelirleri sıfırlanmış bir durumda krize doğru sürüklenmeye başladı.
Nihayetinde darbe karşıtları verdikleri mücadele ile darbecileri devirememiş olsalar da darbeciler için mevcut durumu sürdürülebilir olmaktan çıkarmış durumdalar. Gelinen noktada Mursi'nin Cumhurbaşkanlığı'na dönmesi cari güç dağılımı çerçevesinde mümkün değilken, darbecilerin de ülkeyi kaostan çıkarıp siyasi ve iktisadi normalleşmeyi sağlaması mümkün gözükmüyor. Belli ölçüde toplumsal tabana da sahip olan her iki taraf açısından da siyasi bir uzlaşıdan başka bir seçeneği olamayan bir kaybet-kaybet dengesi oluşmuş durumdadır.