Suriye'de son iki yıldır meydana gelenler artık Suriye'nin sınırlarını ve bölge ülkelerinin istikrarını aşarak küresel anlamda dünya politikasının geleceği konusunda bazı ciddi sonuçları beraberinde getirmeye başladı. Sorun artık küresel anlamda liderlik ve uluslararası meşruiyetin anlam ve ölçülerini belirleyen önemli bir turnusol kağıdı olma yolunda ilerliyor. Suriye meselesinin geldiği hal sebebiyle gün geçtikçe uluslararası sistemin temel taşları daha fazla sorgulanmaya başlarken, uluslararası kurum ve normların ve özellikle de BM Güvenlik Konseyi'nin mevcudiyeti anlam yitirmeye devam ediyor.
Bir yandan bu konseye İngiltere ve Fransa'nın hala neden daimi üye olduğu sorusu akıllara daha fazla gelmeye başlarken öte yandan da diğer iki üye olan Rusya ve Çin'in artık birer "veto gücü" olmaya başlamaları veto hakkının yeniden tartışılmaya başlamasına sebep olabiliyor. Bunların dışındaki son üye ve gerilemesine rağmen tek süper güç olan ABD için ise durum oldukça farklı. ABD dış politikasında son yıllardaki en büyük imtihanını Suriye krizi ile veriyor. BM Güvenlik Konseyi'ndeki veto edilen yaptırımlar oylaması sırasında yapılan ağır konuşma sonrasında meselenin üzerine pek gitmek istemeyen bir imaj çizen ABD için Suriye meselesi ABD'nin uluslararası imajı ve gelecek stratejik hamleleri konusundaki soru işaretlerini daha da artırıyor.
İkinci yılını dolduran kriz sonrasında bugün ABD'de 'en az müdahalenin en iyi çözüm olduğuna inanmış' ve bunu 'eski hatalardan alınan bir ders' olarak kodlayan bir yönetim göze çarpıyor. Özellikle yönetimden ayrılanların yazdıklarında içeride her türlü müdahale fikrine direnen bir yürütme merciinin bulunduğu ortaya çıkıyor. Yönetim bu tutumu bazen uzun uzadıya risklerini ortaya koyarak anlatmaya çalışırken, bazen de farklı kanallardan olası bir müdahalenin kamuoyundaki desteği veya muhtemel ekonomik maliyeti argümanlarına sığınıyor. Öyleki daha önce kırmızı çizgi olduğu ifade edilen ve ABD tarafından yeni bir uluslararası müdahalenin sebebi olabileceği düşünülen, rejimin Suriye halkına karşı kimyasal silah kullanması konusunda dahi, artık geri adım atma görüntüsü veriliyor. Bunun için bir yönden yönetime yakın isimler kırmızı çizgi tanımı üzerine kelime oyunları oynarken, uluslararası kamuoyuyla birlikte ABD'deki meseleyi takip edenler de ne olup bittiğini anlamaya çalışıyor.
Kararsızlık mı, bilinçli bir eylemsizlik mi?
Başlarda birçokları tarafından ABD yönetiminin kararsızlığı ve iç politik kaygıları temelli olduğu düşünülen ABD'nin Suriye konusundaki eylemsizliği gün geçtikçe farklı şekillerde yorumlanmaya ve bilinçli ve hesaplanmış bir eylemsizlik olarak algılanmaya başlıyor. İzlenen eylemsizlik politikası sonucunda ABD yönetiminin beklediği getiri ve kaçınmak istediği asıl riskin ne olduğu konusundaki tartışma ise her gün yeni senaryoların ortaya çıkmasına sebep oluyor.
Seçimlerin de sona ermesiyle iç politik kaygılarından kısmen kurtulmuş olması beklenen yönetimin hala bu tür soru işaretleri ile uğraşıyor olduğu yolundaki açıklamalar artık kimseye tatmin edici gelmiyor. Aynı şekilde Suriye konusunda atılacak daha cesur adımların yaratabileceği riskler ile ilgili açıklamalar da artık yavaş yavaş anlamını kaybetmeye başlamış durumda. Suriye'deki durumun iki sene önce yapılan tartışmalarda ABD'li uzmanlar tarafından ortaya konan olası bir müdahalenin sonuçları üzerine yazılan felaket senaryolarının çok ötesine geçmiş olmasının bunda rolü büyük elbette.
Eylemsizliğin gerekçesi olarak ortaya sürülen Irak kartı ise yapılan karşılaştırma ile ilgili sorunlu bir durumu ortaya çıkarıyor. Yeni dünya sisteminde Irak savaşı sonrasında kaybettiği uluslararası meşruiyeti yeniden kazanmak için Suriye'ye müdahale etmemeyi seçen ABD yönetimi, bir yanlışı başka bir yanlışla düzeltmeye çalışır gibi görünüyor.
Bu durum uluslararası çevrelerde ABD'nin Suriye politikası konusundaki tartışmaların da çehresini değiştiriyor. Şimdilerde yapılan analizler ABD'nin karşılaşacağı riskler yerine Suriye probleminin uzamasının ABD'ye kazandıracakları üzerine odaklanmaya başladı. Bazıları, artık meselenin Suriye'den çok ABD'nin bölgedeki politikalarının genel çerçevesi ile ilgili olduğu ve ABD'nin krizin derinleşmesine Suriye'ye destek veren güçlerin meşruiyet ve zemin kaybetmesi için göz yumduğu yolunda iddialar ortaya koyuyor. Hatta artık ABD'nin Suriye'yi bir nevi tek kutuplu dünya sonrası diğer güçleri terbiye etmek ve kendi yokluğunun sonuçlarını hissettirmek için bir kurban olarak seçtiğini iddia edenler dahi var. Bu söylem ve iddiaların giderek güç kazanması bir yandan ABD'nin meşruiyetini daha sorunlu bir hale getirirken öte yandan da bölgede ABD politikalarının geleceğine yönelik yaklaşımlar da ciddi sorunlar meydana getirebilecek nitelikte.
Kısacası Suriye'deki eylemsizlik bu haliyle sadece Suriye'deki trajedinin devam etmesi değil aynı zamanda da uluslararası sistemin yeniden şekillenmesi konusunda önemli soru işaretleri taşıyor.