Altılı masanın bir sonraki toplantısı önümüzdeki Pazar günü gerçekleşecek. Ancak muhalefetin "mucizevi formül" olarak sunduğu söz konusu model, çalışmalara başlayalı yarım seneden fazla bir süre geçmesine rağmen ortaya hala somut bir şey koymayı başaramadı. Üstelik muhalefet, ortak aday, koalisyon yapılanması, seçim ve ittifak stratejisi gibi en önemli ve belki de üzerinde uzlaşılması gereken öncelikli konuları tartışmaktan hala uzak. Bunun da ötesinde, seçimlere yaklaşık 9 aylık bir süre kalmasına rağmen olası tartışmalar bilinçli ve ısrarlı bir şekilde ertelenmeye devam ediliyor.
Her ne kadar altılı masa, söz konusu "erteleyici" tavrında ısrarcı olsa da kamuoyu ve medya, özellikle ortak cumhurbaşkanı adayının kim olacağını uzunca bir süredir tartışmakta. Son dönemde ise Kılıçdaroğlu, Akşener, Yavaş ve İmamoğlu etrafında şekillenen tartışmalar Kılıçdaroğlu'nun lehine yoğunlaştı. Bu duruma altılı masanın diğer üyelerinden "kazanacak aday" gibi birkaç cılız çıkış dışında güçlü bir itiraz gelmedi. Kılıçdaroğlu ismine yönelik esas direnç ise parti tabanında ve bazı muhalif kesimlerde görüldü. Ancak bu direnç, CHP Genel Merkezi ve ona yakın medya kuruluşlarının Kılıçdaroğlu lehine ve diğer CHP'li isimlerin aleyhine bir şekilde yürütülen, oldukça kapsamlı ve baskın bir iletişim stratejisiyle neredeyse kırılmak üzere. Böylelikle Kılıçdaroğlu, CHP'nin ve muhalefetin "doğal adayı" olarak ön plana çıkarılmakta.
Altılı Masa Kılıçdaroğlu'na İtiraz Edebilir mi?
Altılı masanın kurulmasında en önemli payın Kılıçdaroğlu'na ait olduğunu söylemek mümkün. Özellikle 2016'dan itibaren Kılıçdaroğlu'nun yeni siyasi stratejisi, CHP yerine muhalefet blokunu büyütmek ve tek başına yapamadığını bir koalisyon ile başarmak üzerinden şekillendi. Yeni siyasal sistem ve ittifaklar ile birlikte de muhalefet blokunun birlikte hareket etmesini sağlamak ve iktidara bu şekilde gelmek temel gaye oldu. 2023'e doğru bu strateji, altılı masa olarak adlandırılan bir model üretti. Böylelikle istenilen tüm muhalif aktörler bir çatı altında toplanmayı başarabildi. HDP ise masanın doğrudan olmasa da CHP aracılığıyla dışarıdan bir parçası oldu.
Bu "blok olarak hareket etme" stratejisi, son yerel seçimlerde, özellikle İstanbul ve Ankara'nın kazanılmasında temel etken olarak değerlendirildi. Böylelikle Kılıçdaroğlu, kendisine yakın CHP'li yöneticiler ve medya tarafından bu başarının bir numaralı sahibi ve muhalefet blokunun doğal lideri olarak ön plana çıkarıldı. Öte yandan genel seçimlerin yaklaşmasıyla birlikte söz konusu blok stratejisi altılı masa modeline dönüştü ve muhalif lider ve elitler tarafından desteklendi.
Bu noktada Kılıçdaroğlu, altılı masada yer alan diğer partiler ve HDP ile farklı dinamiklere sahip ilişkiler geliştirdi. Saadet Partisi ve Demokrat Parti, oy potansiyellerinin ötesinde birer aktör konumuna yükseltildi ve parlamentoda sandalye sahibi oldu. İdeolojik farklılıklarına rağmen CHP'nin yanında yer alması sayesinde muhalif kesimde muteber hale geldi. İyi Parti ise özellikle 2018 seçimlerine girebilmesini ve parlamentoda grup kurabilmesini sağlayan Kılıçdaroğlu'na borçlandı. Her ne kadar meclisin en küçük grubuna sahip olsa da Akşener, İyi Parti'nin parlamentoda yer almasının sağladığı görünürlükle popülaritesini artırdı. Siyasi meşruiyetini uzun zaman önce yitirmiş olan ve çoğu partinin yan yana gelmekten kaçındığı HDP ise Kılıçdaroğlu ve yönetiminin çabaları ve dolaylı seçim işbirlikleri sayesinde meşru aktör olma iddiasını sürdürmeye devam etti. Kılıçdaroğlu'nun "kapsayıcılığı" ve masada onlara özel olarak ayırdığı sandalyeler sayesinde Babacan ve Davutoğlu'nun cılız kalan partileri can suyu buldu. Bu sayede muhalif medyada hiçbir zaman bulamayacakları derecede bir görünürlük kazandı.
Tüm bunlar sebebiyle altılı masada yer alan aktörler, Kılıçdaroğlu veya onun işaret edeceği bir adaya yönelik güçlü bir itiraz dile getiremez hale geldi. Buna ek olarak küçük partiler (SP, DP, Deva ve Gelecek), itiraz etseler dahi oy potansiyelleri ve mevcut kazanımları sebebiyle oldukça kısıtlı bir konuma sahip. Bu noktada itiraz dile getirebilecek yegane aktör olan ve aynı zamanda muhtemel adaylardan biri olarak görülen Akşener, kendisinin aday olmadığını söyleyerek farklı bir strateji üretti. Her ne kadar Akşener, adı geçen diğer isimler olan Yavaş ve İmamoğlu'nu zaman zaman ön plana çıkararak sahip olduğu güç ve etkiyi Kılıçdaroğlu'na hatırlatsa da daha çok "oyun kurucu" bir rol üstlenmeyi tercih etti. "Başbakanlığa adayım" diyerek de seçim sonrası planlarına öncelik verdiğini açıkladı. HDP ise MHP geçmişleri sebebiyle Akşener ve Yavaş'ı veto etmekle beraber Kılıçdaroğlu veya İmamoğlu'nu destekleyebileceğini açıkladı. Böylelikle cumhurbaşkanlığı için aday çıkarmayarak veya aday çıkarsalar dahi olası bir ikinci turda Kılıçdaroğlu'nu destekleyebileceklerinin sinyalini verdi.
Kılıçdaroğlu Doğru Aday mı?
Altılı masa açısından özelde CHP, genelde ise muhalif seçmen nezdinde Kılıçdaroğlu, en popüler aday konumunda değil. Bu sebeple Kılıçdaroğlu, adaylık konusunda altılı masadan gelmeyen itirazı kendi tabanından görmekte. Söz konusu itiraz ise Akşener'in muhtemel adaylıktan çekilmesi ile birlikte Kılıçdaroğlu ve CHP'li diğer popüler isimler arasında yapılan kıyastan kaynaklanmaktadır. Ancak bu itiraz ve kıyas kaynaklı rekabet, CHP Genel Merkezi ve ona yakın medya kuruluşlarının diğer muhtemel ve daha popüler adaylar aleyhine ve Kılıçdaroğlu lehine yürüttüğü kapsamlı bir iletişim stratejisi ile yumuşatıldı. Böylelikle Kılıçdaroğlu, CHP'nin doğal adayı haline getirildi.
Bu noktada Kılıçdaroğlu'nun geçmiş iki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan karşısında aday olmayıp bu seçimde kendini özel bir strateji ile ön plana çıkarması oldukça dikkat çekicidir. Bunun temel sebebi olarak ise Kılıçdaroğlu ve çekirdek ekibinin ilk kez kazanabileceğine yönelik inanca sahip olması gösterilebilir. Ancak bu inanç, Kılıçdaroğlu'nun başarısı veya popülaritesinin artmasından dolayı değil, blok siyaseti sebebiyle diğer muhalefet aktörlerinin desteğinin alınması ve ekonomik problemler sebebiyle iktidara yönelik artan tepkilerden kaynaklanmaktadır. Bu sebeplerden dolayı Kılıçdaroğlu, iddia edilenin aksine, oldukça hırslı bir şekilde ve meselenin tartışılmasına dahi müsaade etmeden cumhurbaşkanı aday olmak için çabalamakta. Yine daha önce hiç olmadığı kadar söylem ve kampanyalarında kendisini ön plana çıkarmaktadır.
Dolayısıyla altılı masa açısından popülaritesi taban nezdinde nispeten düşük, 2010'dan bu yana ikisi ilk turda kaybedilmiş cumhurbaşkanlığı seçimleri olmak üzere siyaseten defalarca mağlup olmuş, kampanya performansı düşük, seçmende heyecan uyandırmayan, gelişmelere hızlı ve etkili reaksiyon vermekte başarısız, güçlü vaatlerden yoksun bir adayın ne kadar doğru olduğu tartışmalıdır. Ancak Kılıçdaroğlu'nun altılı masayı kuran aktör olması ve masadaki diğer aktörler ile bir şekilde uzlaşmayı başarabilmesi parti liderleri nezdinde kendisine avantaj sağlamaktadır. Benzer bir şekilde CHP Genel Başkanı olarak pazarlıkları doğrudan yürüten ve gereken tavizleri verebilecek bir konumda olması kendisini taban nezdinde olmasa da altılı masada ön plana çıkarmaktadır. Ek olarak CHP'ye yakın medyanın kendi tabanına yönelik propaganda gücü düşünüldüğünde Kılıçdaroğlu'nun doğru aday olmasa da "doğal" veya tarifi kendisine uydurulan "ideal" aday olduğu söylenebilir.
Sonuç olarak altılı masa nezdinde Kılıçdaroğlu, kendisi veya işaret ettiği farklı bir ismi aday gösterebilecek güce sahiptir. Bu noktada tercihini, büyük bir sürpriz olmaması durumunda kendinden yana kullanmıştır. Altılı masadaki aktörler ise Kılıçdaroğlu ile hemfikir olmasalar dahi kazanımlarını kaybetmek endişesi veya güçsüz bir konumda olmaları sebebiyle herhangi bir itiraz dile getirememektedir. Tabandan gelen itirazlar ise Kılıçdaroğlu ve partisinin sahip olduğu medya gücüyle yumuşatılmakta, Kılıçdaroğlu "doğal" veya "ideal" aday olarak ön plana çıkarılmaktadır. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu'nun doğru aday olup olmadığı meselesi, muhalefetin kendi içinde dahi tartışılamamaktadır.