CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yayınladığı bir video mesajla iktidara geldikleri takdirde Türkiye'deki Suriyeli göçmenleri iki sene içerisinde Suriye'ye geri göndereceklerini ilan etti. Bunu da en önemli beş seçim vaadinden biri olarak açıkladı ve seçim sözü olarak paylaştı. Üstelik bu "çözüm" vaadinin Suriye'deki iç savaşı da kapsadığını, "Suriyeli sorunu"na ek olarak Suriye'deki savaşı da iki sene içerisinde çözeceğini söyledi.
Kılıçdaroğlu'nun uluslararası organizasyonların, aralarında Türkiye'nin de yer aldığı küresel ve bölgesel güçlerin dahi çözmekte başarısız olduğu Suriye iç savaşını çözmesi ne kadar gerçeklikten uzaksa, Türkiye'deki Suriyeli göçmenleri iki sene içerisinde geri yollaması da o kadar imkânsızdır. Öte yandan tüm bunların Suriye rejimi orada dururken, buna ek olarak Suriye'deki savaşta taraf olan ABD, Rusya ve İran'ı nasıl aynı çözüme nasıl ikna edileceği bu imkânsızlığın temel sebebidir. Dolayısıyla bu açıklamayı ciddiye alarak rasyonel bir şekilde değerlendirmek gereksizdir. Bu sebeple Kılıçdaroğlu'nun "Suriyelileri geri yollayacağız" vaadi ancak son 10 yılda yükselişe geçen popülist söylemden medet ummak olarak değerlendirilebilir.
Sığ Popülizm
Suriye'deki iç savaş ile birlikte başlayan göçmen krizi ve yabancı düşmanı popülizm, Batı siyasetinde ciddi karşılığı olan bir siyasi tarza dönüştü. Aşırı sağın da yükselmesiyle sonuçlanan bu söylem ve politikalar, İngiltere'de Brexit'in öncüsü Boris Jonhson, Almanya'da Nazi yanlısı AfD, Fransa'da Le Pen gibi neredeyse tüm Batı ülkelerinde az veya çok karşılık bulan yeni bir siyasi akım doğurdu. Bu doğrultuda popülizm ve özellikle zenofobi, söz konusu siyasi aktörlerin milliyetçi duygular ile ekonomik sorunları harmanlayan ve yerli-yabancı kutuplaşması üzerinden oy devşirmeyi amaçlayan bir numaralı politika ve söylemi haline geldi.
Suriye'deki savaştan ve göçmen krizinden en çok etkilenen ülkenin Türkiye olduğu düşünüldüğünde bu tarz popülizmin Türkiye'de de ortaya çıkması gecikmedi. Özellikle savaşın Suriye'nin kuzeyinde yoğunlaşmasıyla birlikte Türkiye'ye geçiş yapan Suriyeli göçmen sayısının hızla artması sonucunda göçmen karşıtı popülizm muhalefet partilerinin temel söylemlerinden biri haline geldi. 2017 referandumu, 2018'deki seçimler ve 2019 yılındaki yerel seçimlerde Suriyeli göçmenler meselesi başta CHP olmak üzere muhalefetin ana gündem maddelerinden biri oldu.
Kılıçdaroğlu da CHP Genel Başkanı olarak tüm bu seçimlerde göçmen karşıtı sığ bir popülizme başvurmayı tercih etti. 2015 yılından itibaren Suriyeli göçmenleri "misafir" olarak nitelendiren Kılıçdaroğlu, sürekli bir şekilde "misafirlerin" evlerine geri yollanacağını vaat etti. Bu doğrultuda toplumsal kutuplaşmayı artıran söylemler kullanıldı. "Bizim çocuklarımız Suriye'de şehit olurken onların gençleri Türkiye'de", "Suriyeliler bizim gençlerimizin işlerini kapıyor", "İşyeri açıp vergi vermiyorlar", "Suriyelilere vatandaşlık verilecek", "Çiftçiye para verilmiyor ama Suriyelilere veriliyor", "Suriyeliler birinci sınıf vatandaş, bizim vatandaşlarımız ikinci sınıf. Hastanede sıra beklemezler, bizim hastalarımız bekler, bizim gençlerimiz El Bab'da şehit olur, onlar gezer eğlenir", "onlar üniversiteye sınavsız giriyor" gibi daha da çoğaltılabilecek örnekler, Kılıçdaroğlu'nun Batı'daki popülistleri taklit ederek oy kazanmayı amaçladığını göstermektedir.
Popülizmin Gösterdiği Kimlik Krizi
Tüm bunların yanında dünyada zenofobik popülizm, özellikle aşırı sağ siyasetle özdeşleştirilmekte ve genellikle sol-sosyalist kanat ile sol-liberal siyaset bu popülizme itiraz etmektedir. Türkiye'de ise göçmen meselesine pozitif yaklaşan ve zenofobik popülizme karşı çıkan tek siyasi parti AK Parti'dir. Üstelik AK Parti, iktidar partisi olarak Suriyeli göçmenler meselesinin yol açtığı siyasi maliyete rağmen bunu sürdürmektedir. Öte yandan kendini solda konumlandıran, en azından kendini sosyal demokrat bir parti olarak tanımlayan CHP ise Batılı örneklerde tamamen aşırı sağ ve popülist partileri ve aktörleri taklit etmektedir. Üstelik bunu, AK Parti'yi kendi taklit ettikleri ile özdeşleştirerek, Erdoğan'ı popülizm ve otoriterlikle suçlayarak yapmaktadır.
Bu durumun bize gösterdiği esas sonuç ise CHP'nin, AK Parti karşısında avantaj elde etmek için her türlü söylem ve siyaseti kullanabileceğidir. Sosyal demokrat bir parti olma iddiasına rağmen zenofobik, neredeyse ırkçı ve popülist bir dil kullanması ise bunun en büyük göstergesidir. Bu da aslında CHP'nin AK Parti ve Erdoğan karşısında politika ve söylem üretmekteki acizliğini kanıtlar niteliktedir. Bu doğrultuda CHP, ideolojik konumlanmasını ve değerlerini yitirmiş, tamamen AK Parti ve Erdoğan karşıtlığına endeksli bir siyaset ile AK Parti ne yaparsa karşıtını savunan bir parti haline gelmiş durumdadır. Bu da esas itibariyle CHP'de oldukça derin bir kimlik krizinin dışarıya yansımasıdır.
Sonuç olarak Kılıçdaroğlu'nun Suriyeli göçmenleri iki senede geri yollama vaadi, gerçekçilikten uzak ve tamamen göçmen karşıtlığı üzerinden popülist bir oy devşirme taktiği olarak görülmelidir. Ancak toplumda öyle veya böyle memnuniyetsizliğe sebep olan bir meseleyi yumuşatmak veya çözmek yerine kutuplaştırma odaklı bir dil kullanılması, üstelik bunu kendini sosyal demokrat olarak tanımlayarak yapması, Kılıçdaroğlu ve CHP'nin oy kazanmak uğruna siyasi değerlerinden vazgeçebileceğini ve CHP'nin aslında derin bir kimlik krizi yaşadığını bize göstermektedir.