Toplumdan topluma değişebilen meşruiyet kavramı her toplumun hakkaniyet algısına göre şekillenip anlam kazanır. Bu algıyı belirleyen ve şekillendiren, dini, geleneksel veya ideolojik inançlarla yaşama geçmiş değerlerdir.
Bu değerlerle edinilmiş meşruiyet algısı artık o toplumdaki işlerin, kişilerin ve tüm yapıların meşruiyetine ilişkin değerlendirmeyi mümkün kılabilir.
Kişilerin kendi özel alanlarına ilişkin tasarruflarında, şahsi meşruluk anlayışına dayalı hareket etmelerinde çoğu zaman bir sorun çıkmaz. Ancak bu konudaki sorunlar kamusal alanda ve bu alanın düzenlenmesine ilişkin idari tasarruflarda hangi uygulamaların meşru kabul edileceğine ilişkin iktidarın belirlenmesinde ortaya çıkar.
Her seçim sonucu sandıktan çıkan irade toplumun cari meşruiyet kriterinin de ipuçlarını verir. Toplum, yaşamıyla elde ettiği bir bilince sahiptir ve bu bilincin ifadesi olabilecek bir dile geçit verip o dille kendisini gerçekleştirmek ister. Bu dil toplumun meşruiyet göstergesidir ve onun sorunlarının ifadesi olanı meşru kabul eder. Bu dilden anlamayanlar ise toplumun kendilerini anlamadığını zannedip onu cehaletle suçluyor. Oysa bu dilin dışında kalıp demokrasinin sandıktan ibaret olmadığı hükmüne varan, aydın olduğu iddiasındaki bu kesimin demokrasinin ne olduğuna ilişkin bir alameti de henüz görülmüş değil.
Zaten hiç kimse demokrasinin sandıktan ibaret olduğunu da söylemiyor. Demokrasilerde sandık, halkın dilinin geçit bulduğu ve bu dille meşruiyet zeminini belirleyen bir araçtır. Yeni Türkiye'nin siyasi araçları değişmekte ve toplumun dili yeni siyasetin en temel aracı olmaktadır. Üstelik bu dil kendisini susturmak isteyenlere karşı taklitlerine geçit vermeyerek orijinal ifadesine ulaştığını son yerel seçimlerle de göstermiştir.
Yeni siyasal dil
Yerel seçimleri geride bırakmış olsak da Türkiye yakın gelecekte önünde duran Cumhurbaşkanlığı ve genel seçim süreçleri ile bu atmosferi uzunca bir süre daha teneffüs edecek.
Bu süreç, topluma rağmen onun üzerinde iktidar olmayı arzulayan otoriter anlayışın, otoriterlikle suçladığı toplumsal iradenin yeni siyasal dilini susturma çabasıyla devam ediyor.
Demokrasinin meşruiyeti, genel iradeye dayalı meşruiyet algısını cari kılabilmesine bağlıdır. Demokrasi aracı olarak sandığın meşruiyet göstergesi olup olamayacağı ise muhalefetin iktidar talebine dayalı son günlerde tartışmaya açtığı bir konu. Demokratik meşruiyetin sandıktan ibaret olmadığı itirazının temelinde, toplumun genel iradesinin yetersizliği varsayımıyla hakikate kendilerinin sahip olduğu ve bunu kendilerinin temsil edebileceği iddiası yer almaktadır. Burada söz konusu olan, bir kişi veya grubun kendi görüşünün hakikat olduğu iddiasına dayalı bir meşruiyet algısıdır. Ancak bu iddia demokratik bir cumhuriyet yönetimi iddiasını tamamen inkâr eden, kendi inancı ve iradesi dışında her şeyi batıl ilan eden otoriter bir anlayıştır. Bir inanç veya düşünce hakkaniyete uygun da olsa onun cari meşruiyet kriterine dönüşebilmesi cumhurun onayına bağlıdır. Bir inancın hakikat de olsa zorla dayatılması zulümden başka bir şey üretmemiştir.
İlk defa seçime giren bir kişi veya partinin sandıkta aldığı oy çokluğu onun meşruiyetinin doğrudan göstergesi olmasa da toplumun ona ait meşruiyet algısını ve beklentisini göstermesi bakımından önemlidir. Ancak bu kişi veya partinin yaptığı icraatlar üzerine girdiği seçimlerde tekrar tekrar seçilmesi artık onun cari meşruiyetinin göstergesidir. Çükü toplum ilk seçimiyle ona ilişkin meşruiyet beklentisini gösterirken, yapılan icraatları üzerine tekrar onu seçmesi bu meşruiyet beklentisinin yerine getirildiğini ve artık onun meşruiyetinin tasdik edildiğini gösterir.
Buna rağmen toplumu suçlayıp sandığın demokratik meşruiyet göstergesi olamayacağını iddia etmek, bu iddia sahiplerinin demokratik bir cumhuriyet fikrinden ne anladığını düşündürüyor.
Yönetme yetkisi, atadan gelen bir miras değil, halkın liyakatli gördüğüne verdiği ve onu verenden (halktan) başkasına teveccüh etmemesini beklediği bir görevdir.
Türkiye uzun yıllar hayallerini kurduğu beklentilerini her geçen gün somutlaştırıyor. Toplum, iradesini kuşatmış düğümlerini bir bir çözüp, siyasal yaşama kendi iradesi ile müdahale ettikçe dayatılan siyasal araçlar da değişiyor. Ancak açığa çıkan bu iradenin değiştirdiği araçları göremeyenler hala eski araçlarla iktidar kapısını zorlamaya devam ediyor.