CHP'liler her fırsatta DSP'nin seçime girmesi ve söylemlerinden rahatsız olduklarını belirtiyorlar. Bazıları DSP'yi "bir bölen olmak"la suçlarken bazıları ise DSP'nin Cumhur İttifakı'nın bir parçası olduğunu ve düşmanla iş birliği yaptığını dile getiriyor. DSP'nin bu denli rahatsızlık yaratmasının asıl sebebi elbette oyları bölecek olması değil. DSP'nin seçimlerde oyları bölecek kadar yüksek bir orana ulaşmasını kimse beklemiyor. DSP'ye yönelik öfke CHP'nin gizliden gizliye yürüttüğü seçim oyununu ortaya çıkarmış olması.
CHP seçimde kendini saklamak için elinden geleni yaptı ve yapmaya devam ediyor. Seçimin en kritik yerleri olan Ankara ve İstanbul'da CHP'li kimliğine sahip olmayan muhafazakar-milliyetçi adayları aday gösterdi. Öyle ki bu adayların broşürlerine kendi logosunu koymaktan, adaylarla beraber resim vermekten bile imtina ediyor. İstanbul adayı Ekrem İmamoğlu'nun sokaklarda "siz kimin adamısınız" sorusuna muhatap kalmaktan sıkılmış olmalı. Ankara adayı Mansur Yavaş'ın ise bu durumdan memnun bile olduğunu söyleyebiliriz. CHP'yle ilişkisi pamuk ipliğine bağlı Yavaş'ın olası bir seçim zaferinden sonra kendisine ayak bağı olacak CHP'lilik yükünden kurtulmayacağının bir garantisi yok.
Yine CHP seçimlere yönelik herhangi bir siyasi-ideolojik söylemi yüksek sesle dillendirmemeye özen gösteriyor. Arada sırada artık sıkıcı hale gelen tek adam ve otoriterlik eleştirisi kulağa çalınsa da eski yoğunlukta değil. Cumhur İttifakı'nın "beka sorunu" söylemini hafife alma ya da geçmişi deşerek AK Parti iktidarını bu sorunun müsebbibi olarak göstermeye çalışmak da cabası. Elbette tüm bunlar ekonomik saldırıların etkisiyle yaşanan sorunları görünür kılmak, halkı bunlarla meşgul etme amacına yönelik. CHP'nin ekonomiye dair söylediği elle tutulur herhangi bir düşüncesi yok. Eline fırsat geçtiğinde hemen IMF'nin kapısına koşacak bir partiden söz ediyoruz. Ekonomik meselelere karşı ilgisi aradan çekilerek AK Parti'yle milleti karşı karşıya getirip buradan çıkacak fırsatları kollama kolaycılığından öte bir mahiyet taşımıyor.
Daha da kötüsü yaşanan bu sorunlardan zevk aldığını ve milletle empati kurmadığını saklamaktan bile çekinmemesi. Geçtiğimiz hafta sosyal medyaya düşen bir videoda tanzim satış noktasına yakın bir yerde CHP'li seçim aracının Barış Manço'nun meşhur "domates biber patlıcan" şarkısını çalmaya başladığı görülüyor. Bu kayıtsızlığın sadece kişisel bir hata olduğunu düşünmek zor. Millete ve taleplerine kayıtsızlık ve saygısızlık ülkeyi dipçikle yönetmiş bürokratik vesayetin siyasi aparatı konumundaki CHP'nin geleneksel siyasi çizgisi.
Allah'ı var, CHP saklanmayı seviyor ve bu işte de çok mahir. HDP ile seçim flörtü sokak aralarına, kapı arkalarına gizlenen liseli aşıklar gibi. Neymiş efendim, ittifak partiler arasında yani tepede değil, sandıkta yani tabanda olacakmış. HDP'nin Ankara, İstanbul ve İzmir başta olmak üzere batıda kritik yerlerde ittifaka verdiği pasları nasıl görmezden gelebiliriz? Doğru, siyasi partiler rasyonel oluşumlar. Dolayısıyla hiçbir parti kendisine verilen paslara sırtını dönmez. Ancak burada ulusal güvenliği ilgilendiren bir durum söz konusu. Siyaset-üstü bir sorunla karşı karşıyayız. Ülkenin güney sınırında bir terör devletçiği kurmaya çalışan, asker sivil demeden vatandaşlarımızı katleden terör örgütünün siyasetteki maşasına göz kırpmak da neyin nesi? Bunu yerli-milli olduğunu (gönülsüz de olsa) dile getiren bir parti ne kendi tabanına ne de toplumun geneline anlatabilir. İnsanlar pasların geri çevrildiğini görmeli.
Ortada sahici bir siyaset olmayınca işlerin sarpa sarması da kaçınılmaz tabi. HDP'nin yönetim kadrosunun tabanını konsolide etmek ve batıda azılı Erdoğan düşmanlarını peşine takmak için kullandığı sözler CHP'nin izlediği saklanma siyaseti açısından adeta bir skandal. Ne diyor Sezai Temelli? "Erdoğan rejimini geriletmek için demokrasi güçlerine güç katacağız." Temelli'nin demokrasi güçleri dediği güruh şunlardan oluşuyor: Gezi'de ortalığı savaş alanına çeviren orta-sınıf yeni yetmeler, 15 Temmuz'da tanklara alkış tutan laik teyzeler ve Kürtlere dışkı yediren eski asık suratlı bürokratlardan oluşuyor. Ama asıl sorun bu değil. Sorun CHP seçimleri siyasetsizleştirmek için elinden geleni yaparken müttefiki HDP'nin böylesi sert ideolojik-siyasi çıkışlar yapmakta ısrarlı olması. Kılıçdaroğlu bu kadar yakınlaşmışken Temelli'nin kulağını çekse iyi olur.
Uzun lafın kısası seçimler yaklaşırken Kılıçdaroğlu'nun ve CHP'nin işi hiç de kolay gözükmüyor. İttifak ortağı İYİ Parti'nin çöküşün eşiğine gelmiş olmasını da unutmamak lazım. Mersin'de Burhanettin Kocamaz'ın adaylığı konusunda yaşananlar yenilir yutulur cinsten değil. Kılıçdaroğlu seçim sonrasında yaşanacak parti-içi genel başkanlık tartışmalarına şimdiden hazırlık yapmaya başlasa akıllılık etmiş olur. Ne de olsa Kılıçdaroğlu'nun uzmanlık alanı bu.