Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ALİ ASLAN

Sağ ve sol başkanlık modelleri

Başkanlık sistemi tartışması son dönemde ülkenin en önemli gündem maddelerinden birisi haline geldi. Bu noktadan sonra tartışma giderek "nasıl bir başkanlık sistemi" sorusu etrafında şekillenecektir. Bu bağlamda, kamuoyunda rakip modellerin ve siyasi tarafların yavaştan ortaya çıkışı gözlemlenmektedir. Bir tarafta ülkenin temel sorununun özgürlükler olduğu ve başkanlığın bu bağlamda şekillenmesi gerektiğini dillendiren "solcular" yer almaktadır. Diğer tarafta ise, ülkede asıl sorunun güç ve kalkınma noktasında olduğunu ve başkanlığın bu sorunlar etrafında şekillenmesi gerektiğini ileri süren "sağcılar" bulunmaktadır.
Her iki iddia da, Türkiye'de devlet-toplum etkileşiminin sağlıklı bir şekilde gerçekleşmediği noktasından temellenmektedir. Devlet aklı ile toplum arasındaki çelişkilerin uzun yıllar devletin toplumu baskılamasına ve bunun da özgürlük sorununa yol açtığı inkâr edilemez. Aynı şekilde, devlet-toplum yabancılaşmasının toplumsal enerjinin iç çatışmalarla heba edilmesine ve bunun da geri kalmışlık sorununa yol açtığı da bir gerçektir.
Bu saptamalara bağlı olarak solcular, erkler arası ilişkilerde yasama ve yargıya yürütme karşısında daha etkin bir rol veren bir başkanlık modeline sıcak bakmaktadırlar. Sağcılar ise, yürütmenin yargı ve yasama erkleri karşısında daha etkin olduğu bir model teklif etmektedirler. Kısaca, sol model toplumsal özgürlük ve farklılaşmaya, sağ model ise toplumsal özdeşim ve istikrara ağırlık vermektedir.
Lakin her iki modelin de kendine has sorunları bulunmaktadır. Sol modelin problemi, devlet-toplum etkileşiminin yol açtığı özgürlük sorununu yanlış yorumlamak noktasında düğümlenmektedir. Negatif bir özgürlük anlayışına yaslanan sol model, toplumsal farklılaşmaya verdiği ağırlıkla ülkede toplumsal parçalanmanın daha da akut hale gelmesine kapı aralamaktadır. Oysa özgürlük bireysel farklılaşma, atomizasyon ve serbestiyet olarak değil, toplumsal bütünlükle kurulan bir kimlik ilişkisi olarak ele alınmalıdır. Bu da toplumsal ayrışmayı körükleyen parti siyaseti ve parlamentoyu ön planda tutan bir modelin değil, toplumsal birliği öne çıkaran yürütmenin etkin olduğu bir modeli gerektirmektedir.
Sağ modelin problemi ise, devlet- toplum etkileşimindeki problemi güç ve kalkınma gibi teknik ve kaba bir ekonomi sorununa indirgemesidir. "Güçlü Türkiye" sloganı, siyasetin insana bir "yurt" sunma gibi varoluşsal bir işlevi olduğu gerçeğini hafife almaktadır. Sağ modelde başkanlık ekonomik rekabete giren kapitalist bir şirket gibi tahayyül edilmektedir. Her ne kadar öne sürülen modelde yürütmenin etkin tutulması doğru bir adım olsa da, bunun toplumda eşitliği ve özgürlüğü aynı anda gerçekleştirme iddiası taşıyan siyasi bir zeminde temellenmesi ve derinlik kazanması gerekir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA