Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ABDULLAH ERBOĞA

Zeytin Dalı Harekâtı ve Suriye’nin istikrarı

Fırat Kalkanı Harekatı, Türkiye'nin güvenlik problemini kendi imkan ve kapasitesiyle çözme yolundaki ilk aşamaydı ve başarıyla tamamlandı. Halihazırda devam eden Zeytin Dalı Harekatı ise hem sınır ötesinde terörle mücadele kararlılığının göstergesi hem de bu mücadelenin önünü kesmeye çalışan aktörlere yönelik net bir meydan okumadır.
ABD başta olmak üzere Türkiye'nin hassasiyetlerini dikkate almayan tüm aktörler Suriye'deki pozisyonları ve politikalarını Afrin öncesi ve sonrası olarak değerlendirmeye tabi tutmalıdırlar. Zira bu raddeden itibaren Türkiye gerek Suriye özelinde gerekse de dış politikasının genelinde somut beklentiler ile hareket etmektedir. Afrin'de kendisine onlarca sığınak ve tünellerle yuva yapmaya çalışan, Münbiç'i sözde kantonları birleştirme ve Akdeniz'e ulaşma hedefinin eşik taşı olarak belirleyen ve Fırat'ın doğusunda otonom şekilde hareket etmeye kalkan bir terör yapılanmasına karşı Türkiye'nin ulusal güvenlik tedbirlerini uygulamaya koyması zaruridir. Ancak alınan tedbirler ve icra edilen operasyonlar hem içeride hem de dışarıda rahatsızlık oluşturdu.

İTİRAZLARIN HEDEFLERİ
Türkiye'de oluşan atmosferin hilafına hareket edemeyeceklerini anlayan içerideki muhalif cephe sembolik düzeyde verdiği desteği her tarafından törpülemeyi ihmal etmedi.
Desteğin samimiyet ölçüsü elbette tartışılamaz ancak ortaya çıkan tablo itibarıyla bir değişiklik görünmüyor. Meşhur atasözünde geçtiği gibi "Kenarın dilberi ne kadar nazik olsa da nazenin olamaz." Benzer şekilde içerideki muhalif cephe de sembolik dahi olsa yerli ve milli bir duruş sergileyemez. Kodları buna müsait değil. ÖSO'nun sorunsallaştırılması ve savunma sanayiinin son yıllarda gösterdiği olağanüstü başarılara rağmen yerli silah kapasitesi üzerinden Zeytin Dalı Harekatı'nı itibarsızlaştırma çabaları gibi hamleler bu kodların dışa vurumudur.
Dışarıdan gelen tepkiler ise gerçeklikle bağdaşmayan "sivil ölümleri" iddiası arkasına saklanarak yapılan uyarılar şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Ne sahada ne de diplomatik düzlemde Suriye iç savaşında esamisi okunmayan Kıta Avrupası devletleri birer birer endişelerini dışa vurmaya başladılar. Türkiye sahada operasyonel başarılarını artırdıkça bu endişeleri ve bu yönde yapılan yayınları daha sık duymamız muhtemel. Bırakın terör tehdidi altında olmayı Suriyeli göçmenlerin Avrupa'ya yönelmesinde dahi kaosa sürüklenen bu ülkelerin Türkiye'nin terörle mücadelesine ket vurmaya çalışmaları oldukça manidar. Benzer bir terör tehdidinin yakın dönemde Avrupa'da ortaya çıkmayacağını kim garanti edebilir? Bir tarafta Astana süreci diğer tarafta ABD'nin sahadaki ittifakları karşısında Suriye denkleminde hiçbir yer edinemeyen Fransa ve Almanya gibi aktörler Türkiye'nin Suriye'de elinin daha fazla güçlenmesinden çekinmiyor artık bilakis korkuyorlar. Türkiye karşıtlığına oynayarak PYD nezdinde ABD ve Rusya'ya karşı oluşan güven boşluğunu doldurmaya çalışıyorlar.
Ancak bu tutum Suriye'de gerçek bir aktör olma imkanı vermeyeceği gibi Türkiye'nin sahadaki gazabını artırmaktan başka bir işe de yaramaz.

SAHANIN DİNAMİKLERİ
Bir taraftan adım adım planlanan Afrin operasyonu devam ederken diğer taraftan İdlib bölgesindeki çatışmasızlık alanları kapsamında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin El-Eis bölgesine konuşlanması sahadaki rejim ve müttefik unsurlarını rahatsız etmiş görünüyor.
Türkiye'nin Halep'in güneyine konuşlanması hem İdlib bölgesine yönelmek isteyen rejimi hem de sahada daha fazla alan kontrolü sağlayan bir Türkiye'yi görmek istemeyen İran'ı muhtemelen öfkelendirdi. Konvoya yapılan saldırılar Türkiye'yi bu stratejik konuşlanmadan vazgeçirme mesajı olarak okunabilir.
Afrin bölgesinde ise çok titiz bir şekilde planlanan ve icra edilen operasyonda maksimum temizlik minimum zayiat prensibi çerçevesinde hareket edildiği görülmektedir. Şehir merkezine yaklaştıkça daha riskli çatışma alanlarına girileceği aşikar. Sabırla devam ettirildiği takdirde operasyonun başarıya ulaşması ve Afrin sahnesinden terör unsurlarının kazınması Türkiye'nin eline çok mühim stratejik kozlar verecektir.
Bu kozların birincisi ABD ve diğer aktörlerin verdiği destekle Türkiye karşısında güçlü psikolojik zemine sahip olduğunu düşünen PYD'nin Afrin'de alacağı darbe ile güç travması yaşamasına yol açacaktır. Yıllarca oluşturulmaya çalışılan kurgusal planların gerçeklikle karşılaştığında ters yüz olması terör örgütünü sarsacaktır.
İkinci olarak Türkiye ABD gibi müttefikleri ile nasıl bir ilişki kurmak istediğini göstermesine binaen çıkarları ve güvenlik hassasiyetlerine karşı müttefiklerinden artık bir "beklenti" içinde olmayacağını deklare etti. Yeni dönemde Türkiye'nin stratejik hamlelerinin hepsinde bunu görmemiz şaşırtıcı olmayacaktır.
Üçüncüsü Türkiye'nin Suriye'de konuşlandığı alanlar itibarıyla güvenliğini tehdit edecek herhangi bir gelişmeye karşı hızlı cevap üretme potansiyelini elinde tutacaktır. Bununla birlikte Türkiye'nin Suriye'de attığı adımlar ABD'yi müttefiklik ilişkisinde yeni bir yapılanmaya ve bu ilişkiyi meydana getirecek yöntemlere sürükleyebilir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA