Genç senarist, prodüktörün odasına girdiğinde sırtındaki teri hissetti, heyecanlıydı, yazdığı senaryoyu beyazperdede görmek en büyük hayaliydi ve karşısında İtalyan sinemasının en güçlü adamlarından biri oturuyordu. Dosyayı masaya koydu ve prodüktörün ilk cümlesini bekledi. 70'lerine koşan prodüktör dosyaya dokunmadan "Anlat bakalım, hikayen nedir?" dedi. Genç senarist panikledi. "Önce karakterlerden mi başlasam yoksa hikayenin en can alıcı bölümünü mü anlatsam ya da filmin sonunu söylemeli miyim" derken yardım geldi: "Nasıl başlıyor filmin" dedi prodüktör... Genç senarist anlatmaya başladı:
Fabrizio Poletti, uzun yıllar önce vatanı İtalya'dan Kosta Rika'ya göçtü. Futbol hayatıydı ve profesyonel futbolcu olup hayalini gerçekleştirmişti. Başka bir ülkede huzuru bulmak için yola çıktı ve Kosta Rika'daki evinin verandasında o maçı hatırladı. Torino derbisinde formasını giydiği Torino, Juventus'u deplasmanda 4-0 yenerken perişan etmişti. O yıllarda İtalya'da yabancı futbolcu yoktu ve kulübü Torino'nun yaşadığı uçak kazasından bu yana takımı, Juventus'a üstünlük sağlayamıyordu ve son yedi derbide galibiyetleri yoktu. Aslında o derbiyi özel kılan yaşadıkları büyük bir dramdı. Takım arkadaşlarını bir trafik kazasında kaybettikleri haftanın sonunda Juventus deplasmanına gitmişlerdi. Tarih 22 Ekim 1967'ydi ve haftayı ateşli hastalıklar geçirip güçsüz düşen Nestor Combin en yakın arkadaşı Gigi'yi kaybetmenin acısını da çekerken mutlaka oynamak istediğini söyledi hocasına. O derbiyi Torino 4-0 kazanırken Combin 3 gol attı, son golü ise Gigi'nin formasıyla sahaya çıkan Carelli attı...
***
Prodüktör Milano'da doğmuştu ama gençliğinde bile futbola ilgi duymamış, bir takım tutayım diye Milan'ı seçmişti. Genç senaristin hikayesi yine de ilgisini çekti: "Karakterlerden biraz bahset bana" dedi.***
Luigi Meroni ya da kısaca Gigi, İtalya'nın görüp görebileceği en aykırı adamlardan biriydi ve futbolcuydu. Ama ne futbolcu... Ona kelebek lakabını takmışlardı. Müthiş çalımları, pasları ve golleriyle Torino taraftarının sevgilisi olduğunda daha 22 yaşındaydı. Gigi takım arkadaşları gibi idman-ev arasında yaşamazdı, takım elbiselerini kendi çizer, diktirir, kravatlarının desenini bir kağıda resmeder ve özel olarak yaptırırdı. NSevgilisi Cristina Uderstadt bir yönetmenle evliydi ve o yıllarda İtalya'da boşanmak imkansıza yakındı. Ve Gigi o günü bekliyordu.
"Nereye bağlayacaksın, merak ettim" dedi prodüktör. Genç senarist, hikayeyi doğru naklettiğinden emin değildi. Bu onun son şansıydı: "Size başta anlattığım Juventus maçından bir hafta öncesine dönmemiz lazım, Sampdoria maçına" dedi. Prodüktör güldü ve "İtalyan futbol tarihini mi film yapacağız" dedi.
15 Ekim 1967'de 24 yaşındaki Gigi, Torino formasını son kez giydi. Gigi o gün gol atmadı ama yine sahada döktürdü ve maçı 4-2 kazandılar. Maçtan sonra eve dönecekti ama anahtarlarını unuttuğunu fark etti, Fabrizio Poletti ile Re Umberto Caddesi'ndeki Zambon Bar'a gidecek ve yakın arkadaşlarının evinde olduğunu bildiği sevgilisi Cristina'yı arayacaktı. Caddeden karşıya geçerken dikiz aynasında Gigi'nin fotoğrafının asılı olduğu FIAT 124 Coupe hızla üzerlerine geldi ve... Gigi yere yığıldığında arkadan gelen Lancia Appia'nun sürücüsü onu görmemişti bile, 50 metre sürüklenen Gigi o akşam hayatını kaybetti.
Prodüktör masasından kalktı ve genç senariste "Filmin sonunda bana eğer Gigi'ye ilk çarpan otomobili kullananın yıllar sonra Torino Başkanı olan Attilio Romero olduğunu söyleyeceksen, bu kadarı filmlerde bile olmaz derim sana. Bu yüzden mi tribündeki lakabı katilmiş?" dedi. Genç senarist utana sıkıla son cümlesini özenle kurdu: "Film olsa bu kadarı olmaz derken haklıydınız ama bu film olması gereken gerçek bir hikaye" dedi..