Transfer mevsiminin yürek yakan hikayesidir, "geldi geliyor" denilen futbolcunun gelmemesi. "Bir sonraki haziran," diye diye ömür geçer, oyuncu kariyerinin sonuna gelir, film biter. Bu sezon başka bir film izliyoruz Türk futbolunda. Yıllardır yolu gözlenen ama bir türlü gelmeyen yıldızların hepsi söz birliği yapmışçasına üstelik de aynı ülkeden, Fransa'dan İstanbul uçağına bindi. Ama biz taraftarların yıllarca bekleyip kavuşamadığı üç kült isimle başlayalım.
Galatasaraylılar yıllarca Belodedici'yi bekledi. Adı sihirli liberoya çıkmıştı. Dönemin başkanı Alp Yalman, onca yıldız transfer etti, bir tek onu getiremedi. Fenerbahçe bir başka Rumen yıldızın peşinden koştu, Dan Petrescu döneminin en iyi sağ beklerindendi. Olmadı, kavuşamadılar.
Rivayet o ki Kluivert "Doğuştan Kartal'ım," demişti. Hollandalı kıvırcık santrfor yıllarca İnönü'ye beklendi. İnönü yıkıldı, Vodafone Arena oldu, Kluivert gelmedi.
Ronaldinho gelse bir milyon forma sattırırdı. Formaların basıldığı bile yazıldı ama Brezilyalı memleketine döndü. Adriano, alkol batağına saplanmasa Fenerbahçe forması giyerdi. Robert Pires uçağa binmişti, bugün olduğu gibi futbolcunun geldiği uçağa internet üzerinde radar sitelerinden takip imkanı olsa; o uçak da inerdi ya İstanbul'a, en fazla içinden Pires çıkmazdı!..
AYKUT KOCAMAN'IN İSTEĞİ
Şimdi gelelim yıllardır adı spor sayfalarının manşetlerinden düşmeyen, gelmeyen, gelemeyen ve geçen hafta İstanbul'a ilk adımlarını atanlara. Aykut Kocaman'ın Fenerbahçe'deki birinci döneminde belki de en çok istediği adamdı Valbuena. Fiyatı iki haneli olunca olmadı transfer.
Boyu kısa futbol aklı uzun Fransız, Moskova'nın yolunu tuttu, o günlerde Ruslar büyük harcıyordu, şimdi duruldular. Fransa'da Olympique Marsilya kaptanlığı yapmış bir adamın gün gelip de Olympique Lyon forması giymesi yürek ister.
Valbuena'da varmış, Marsilya deplasmanında elbette ki onu iyi karşılaşamadılar ama Valbuena iki sezon boyunca yeni takımının temel taşlarından biri olmayı başardı. Aykut Kocaman'ın Fenerbahçe'ye dönüşünde yine onu istemesi yıllar sonra kavuşan iki sevgilinin aşk hikayesi gibi. Zaman elbet yerinde durmuyor, Valbuena da genç değil; ama Kuyt da değildi...
TRANSFER KISMET İŞİ
Fransız kulübü Montpellier'nin başkanı Fenerbahçe'ye Belhanda'yı satmamak için günlerce direndi. Doğrusu sözleri kırıcıydı, unuttuk gitti. (Bu satırları yazdıktan iki saat sonra Montpellier başkanı hayata veda etti.) Faslı orta saha da kendini Kiev'de buldu. Almanya sonra geçen sezon yine Fransa derken, bu kez Fenerbahçe'nin değil ama Galatasaray'ın teklifi geldi ve Belhanda da yıllar sonra kaderiyle yüzleşti.
Bafetimbi Gomis üç yıl önce Florya'ya gelebilirdi ama transfer biraz da kısmet işi. Sende kim oynuyor, istediğin adamın takımında kim var? Fiyatı kaç para, hedefi ne? Galatasaray, Fransız golcüye gecikmeli de olsa kavuştu. Paul Le Guen, O.Lyon'u şampiyon yaptığı yıllarda Avrupa'nın elit teknik adamlarındandı ve piyasası yüksekti. Bir gün neden İskoçya'ya çalışmaya gittiğini galiba kendi de anlamadı. Galatasaray ile adı anıldı, sonra ortadan kayboldu, iyi para veren ama hedefi olmayan milli takımlarda banka hesabını büyüttü.
EYLÜL DEĞİL EKİMDE GEL
İki yıldır da hocalık yapmıyor, yorumculukla vakit geçiriyordu. "Gelmeyen" Paul Le Guen de sonunda geldi ve Bursaspor'un teknik direktörü oldu. Şimdi sırada bir başka Fransız Hatem Ben Arfa var. Ona da büyük şair Cahit Zarifoğlu'nun dizeleriyle seslenelim mi: "Vazgeçtim sen ekimde gel. Eylülde herkes geliyormuş."