Meğerse evi bildiği Galatasaray onun değilmiş, kiracıymış, haberi yokmuş... "İsviçre'den ağabeyimiz gelecek, al yastığını yorganını, git" dediler. Hamza Hamzaoğlu'nun Galatasaray için gel-git hikayesi özetle budur. Bir de onun bir yıl içinde yaşadığı gel-git'lerden geriye kalan bir teknik adamın hayatta kalma rehberi:
PARAYI KONUŞ
Profesyonel futbolda "Sen bizim evladımızsın" diyen yöneticilere inanma. Her işin bir bedeli var. Teknik adamların da, futbolcuların da aldıkları yıllık maaşlar ortada. "Ne verirseniz kabulümdür" deyip yıldız futbolcunun aldığının çeyreğini alma. Sonra "O işi almadı, işi ona verdiler" derler. Hakkını iste, tazminatını bırakma.
DUYGUSAL OLMA
Ağlamak güzeldir ama dört duvar arasında. Sevinç gözyaşlarını herkesin ortasında akıt ama hüznün bir takımın lideriysen ayna karşısında kalsın. Sakat sakat oynamak isteyen futbolcu oyuna girmek istediğinde gözlerinin içine baktığında, gözlerini kaçır. 25 futbolcudan birkaçını daha çok sevebilirsin ama sırtlarını ortalık yerde sıvazlama..
ÖZÜR DİLEME
Senin taktiğin tez ise, rakibin taktiği de anti-tez. Bu oyun güzel ama aynı zamanda garip oyun. Maç kaybedince taktiğinin işlemediğine, yanlış değişiklik yaptığına inanıyorsan bile kendine sakla. Futbolu herkes bilir ama o koltukta oturuyorsan, "En iyi sen biliyorsun" diye ikna olsunlar. Her maç kazanılmaz, her kaybedilen maçtan sonra özür dileme. Bu hakkını her sezon bir kez kullan, "Koca yürekli adam" derler.
MÜTEVAZI OLMA
Galibiyeti sahadaki yıldız futbolcuların sayesinde aldıklarını söyleyecekler. Kenardan bağırmakla olmak diyecekler. İnanma. Teknik direktör tek başına maç da alır, maç da kaybeder. "Mütevazı olma inanırlar" ile tevazu arasındaki denge, takım içi dengelerden daha mühimdir. Kazandığın kupaları kimse unutmaz, her başarısızlıkta hatırlatma. Çok kupa, ruhunu da zengin eder banka hesabını da. Ama oturduğun koltuğun sallanır sandalye olduğunu unutma...
YÖNETENLERİ KOLLAMA
Kupa törenine senden önce fırlayıp podyuma çıkan yöneticiler, takım kaybettiğinde evlerinde kanal değiştirip film izlerler, sen mağlubiyetin analizini yaparsın sabaha kadar. Transferi beceremeyen toy yöneticiye, profesyonele sahip çıkma. Unutma, onlar senin yerine teknik direktör bulup kameralara gülümsediğinde sen bunu televizyon ekranından izleyeceksin...
SENİN İÇİN DÜŞÜNSÜNLER
Sen 25 genç adamın kaprisini çekiyor, idman yaptırıyor, rakibe göre taktik belirliyorsun. Yaptığın iş kolay değil, 4-4-2 mi 4-2- 3-1 mi, derken aileni bile unutuyor, sevdiklerine vakit ayıramıyorsun. Medya karşısına geçtiğinde iletişim danışmanının desteğini al. Hangi soruya hangi cevabı hangi uslupla vereceğine, öfke kontrolünü nasıl yapacağına bırak uzmanları karar versin. Doktor gibi bil onları. Senin yerine düşünmeleri, seni az düşünen yapmaz...
TARAFTARI KARŞINA ALMA
İnsan doğar, bir takımı sever, onu severek gider bu dünyadan. Sen taraftar değilsin, çok takım sevecek, çok takım çalıştıracaksın. Taraftar hep yeni transfer ister, kaybettiğinde başka takımın golcüsüne gıptayla bakar. O yüreğiyle bakar oyuna, sen aklınla. Taraftarın tezahüratına iyi kulak ver, onu karşına alma. Büyük kalabalıkların haykırışını çığlığınla bastıramazsın. Tribündeki adam eleştirir, sen onları eleştirme.
TAKIM ELBİSELERİNİ GİYME
Başkanlar, yöneticiler kurumsallaşmadan bahsederler, sen çimenin kokusunu tekmenin acısını bilen adamsın. Kurumsallaşma. Kulübün sponsorunun verdiği takım elbiseyi giy ama yönetimlerin ruhuna giydirmeye çalıştığı ceket-pantolonun içine sığma. Sen kendi hayatının terzisisin. Ruhun duble paça mı seviyor, bırak demode olsun, hiç olmazsa sen bilirler. İstersen bunların hiçbirini yapma, gel futbol yorumcusu ol. "Tek santrfor oynayıp gol atamayan takıma çift santrfor oynamalı, çift oynayana da orta sahası bir adam eksik kalıyor"dersin, olur biter...