Hayatın can kırıklarından sakatlanır mı sporcular, yoksa şov devam etmeli deyip ufak bir çocuk gibi "Acımadı ki, acımadı ki" deyip koşmaya devam mı ederler? Elbette ki hayır. Dünyanın en mükemmel profesyonellerinden biri olarak gösterilen, günde altı saat idman yapan, 10 saat uyuyan, alkol kullanmayan Cristiano Ronaldo bile, gün gelir melankolinin esiri olur. Portekizli yıldız beş yıldır beraber olduğu sevgilisinden ayrıldığından beri Real Madrid'de işler yolunda gitmiyor. Elbette ki bunu Isco ve Modric'in yokluğuna bağlamak doğru futbol teşhisi ama Ronaldo da uzun zamandır sahada ışıl ışıl parlamıyor. Portekizli ailede baskın karakter anne, Irina Shayk'in oğluna iyi bir eş olamayacağına karar vermiş, İber Yarımadası'nın magazin sayfalarına göre. En tepedeki bile aşkın tokadını yediğinden yuvarlanıyor yokuş aşağı. Nazım Hikmet ustanın dediği gibi "Bir anda unuttum seni, eminim. Kalbimde kalbine yok bile kinim. Bence artık sen de herkes gibisin" deyip çıkılmıyor futbol sahasına... Formula 1'in efsane pilotu Mike Hakkinen'nin oğlu Hugo doğduktan sonra tur başına bir saniye kaybetmesi, baba olmanın sorumluluğuydu. Çünkü baba (anne) olmak bir maçın ikinci yarısıdır ve hakemin son düdüğü çalmasını hiç istemezsin. Michael Jordan'ın babasının bir cinayete kurban gitmesinin ardından basketboldan kopması ve kısa süre sonra beyzbol sahasında görünüp dünyayı şoka uğratması ise bir evladın yası ve beyzbolcu olmasını isteyen babasına gecikmiş bir vefa tezahürü... Milano'da omuzlarda karşılanan Arjantinli stoper Burdisso'nun kısa süre sonra Inter başkanı Moratti'ye gidip "Kızıma lösemi teşhisi koydular. Arjantin'de yanında olmak istiyorum" demesi de hayatın acı bir gerçeği...
SNEIJDER EŞİ YÜZÜNDEN KALDI
Wesley Sneijder, İstanbul'u çok seven eşi olmasaydı belki de sezon başında Galatasaray'dan ayrılmıştı. Hayat bu bilinmez, 2008'de gittiği Real Madrid'de harika bir sezonun ardından düşüşe geçtiğinde, İspanyol medyası yıkılan ilk evliliği yüzünden dağıtan Hollandalı'nın yoldan çıktığını yazmıştı. Eros olmasa Sneijder, Madrid'de kalır, Inter'e imza atmazdı. Jardel, Galatasaray'dan gittiğinde eşi Karen ile yolun sonuna gelmişti, yıllar sonra bu dönemi uyuşturucuyla geçirdiğini itiraf etti. Kabul edelim Daniel Güiza ile herkes ocakbaşına gitmek ister. Kaçırdığı goller ardından en hüzünlü bakan adamdı İspanyol santrfor. Eşi Nuria'dan çektiği kadar kimseden çekmedi Güiza. Hep yokuş aşağı koştu, hep dizi kanadı, savruldu, dağıldı, bitti. Beckham da Real Madrid'den apar topar kopup gittiyse sebep "Los Angeles'ta yaşayalım" diyen eşi Victoria'dır. Milan'ın Ukraynalı golcüsü Şevçenko, San Siro'da tribünlerin taptığı adamdı. Gönül bu, ferman dinlemiyor. Evlendiği kadın, Milan'ın patronu Silvio Berlusconi'nin oğlunun eski nişanlısıydı. Kristen Pazik, Milano'dan sıkılmış, Londra'da yaşamak istiyordu. Milan'ın büyük golcüsü Chelsea'ye imza atarken patron Berlusconi arkasından "Şevçenko kılıbığın teki. Karısı çağırdığında koşup gelen minik bir köpek yavrusuymuş" dedi. Profesyonel futbol dünyası bu, sözler unutulur gider. Şevçenko, İngiltere'de yapamadı, Milan'a geri döndü ama bir daha hiç eskisi gibi olmadı. Ondan sonra Milan'a gelen ve Silvio Berlusconi'nin kızı Barbara'ya gönlünü kaptırdıktan sonra genç yaşta ülkesine dönmek zorunda kalan Brezilyalı Pato gibi... Kaçan her golün ardında belki de ikiye bölünmüş, yakılmış bir fotoğraf karesi vardır, kimbilir... Hayat bazen üsten aut değil midir zaten...