Çok kültürlü, çok dinli, çok dilli, çok farklı etnik kökenlere ev sahipliği yapan bir şehir Mardin... Sokaklar boyunca ezan sesleri, çanların ritmini duyuyorsunuz... Mardin dediğinizde gözünüzün önüne bir tepenin yamacına kurulmuş toprak renkli binalar gelir... İşte orası şehrin eski merkezi... Mardin gezinize başlangıç yapmak için en iyi nokta aslında bu cadde.
ZİNCİRİYE MEDRESESİ
Zinciriye Medresesi'nin tarihi 1385 yılına dayanıyor. Güneyde ovaya açık cepheye sahip Medrese, Mardin yapılarının en büyüklerinden. Açık medrese tipinde... Tek bir avlu etrafında düzenlenmiş, iki katlı ve tek eyvanlıdır. Güney cephesinden, bir taç kapının bağladığı beşik tonozlu bir koridordan geçilerek giriliyor. Avlunun kuzeyinde, ikinci katıda kesen büyük eyvan ve onun önünde bir havuz var. Yani mimari olarak çok büyüleyici bir yapı. Mardin genelinde görebileceğiniz en iyi manzaralardan biri medreseye ait.
ULU CAMİ
Ulu Cami Mardin'in tartışmasız simgesi. Artuklu Dönemi mimari örneklerinden, dilimli kubbesi ve minaresiyle Mardin'in sembolü olan Mardin Ulu Cami kayıtlara göre iki minareli inşa edilmiştir. Caminin bugün mevcut olan tek minaresinin kare kaidesindeki yazıt, yapım tarihini 1176 olarak vermektedir, fakat bugünkü minare 1888/1889 yıllarında yeni ve elektik bir üslupla yapılmıştır. Bazı Süryani yazarlar kiliseden çevrildiğini söylerler. Yapı kiliseden çevrilmemiş olsa bile, yerinde eski bir kilisenin bulunması muhtemeldir. Erken dönemde özellikle güneydoğuda meydana çıkan, mihrap önü kubbeli enine gelişen cami plan ve formunun çok önemli bir örneğidir. Yapının malzemesi düzgün kesme taştır. Ulu Cami'nin kubbesi dıştan yivleme tekniğiyle yapılmıştır. İlk olarak bu binada kullanılmış ve sonları Mardin'de gelenek halini almıştır ki bazı geç dönem Artuklu yapılarında karakteristiktir. Caminin dikdörtgen avlusu kuzeyinde kalır. Avlunun güneyinde mihrap duvarına paralel, beşik tonozlu üç neften oluşan, mihrap duvarına yakın iki nefin kubbe ile kesildiği, enine gelişmiş, mihrap önü kubbeli bir şema görülür. Bu şema, aynı zamanda, çevredeki birçok yapı tarafından taklit edilmiş bir modeldir.
MOR BEHNAM KİLİSESİ
Mor Behnam ile kız kardeşi Saro adına yapılan ve şu anda Kırklar Kilisesi olarak tanınan kilise iki ismini de erken dönem Hristiyan efsanelerinden almıştır ve 6. yüzyılın ortalarına ait bir yapıdır. Doğu-batı yönünde 12 masif sütun üzerine oturtulmuş kemerlerle taşınan tavan bölümü düzgün kesme taşlarla örülüdür. 1293'te Mardin Süryani Kadim Patriklik Merkezi olduktan sonra halkın ruhani ve idari işleri bu kiliseden idare edilmeye başlamıştır. 1850'de bu odaların yerine yeni bir patriklik merkezi inşa edilmiş, 1925'te bu mekan genişletilerek yanına kesme taşlardan bir divanhane yapılmıştır. 1799'da bura bir okul açılmış olup 1928 yılına kadar eğitim ve öğretim devam etmiştir. Fotoğraf: Baki Ateş
BAKIRCILAR ÇARŞISI
Bu çarşıya "Kazancılar Çarşısı" da denir. Mardin'de kullanılan mutfak eşyaları ile yemek takımlarının tamamına yakını bakırdan oluşurdu. Bu nedenle bakırcılık mesleği Mardin'de yaygındı. Külçe olarak getirilen bakır madeni eritilir ve en küçük yemek tabağından en büyük kazanların yapımına kadar ev eşyası yapımında kullanılırdı. Bakıcılar çarşısına giren bir kişi, bakırı döven tokmak seslerinden ne kimselere sesini duyururdu ne de kendi sesini duyabiliyordu. Bu çarşı tamamen bakırcı esnafına aitti.
KASIMİYE MEDRESESİ
Yapımına Artuklu hakimiyeti sonlarında belki de Sultan İsa Devrinde Zinciriye Medresesi'nin yapımından hemen sonra muhtemelen aynı mimar tarafından başlanmış, fakat Timur İstilası ve Akkoyunlu baskısı gibi karışık bir durumun Mardin siyasetine hakim olmaya başlaması üzerine yarım kalmış, daha sonra belki Akkoyunlular tarafından tamamlandıktan sonra Cihangir'in oğlu Kasım (1457-1502) adıyla anılmıştır.
ŞEHRİN DIŞINI KEŞFETMEDEN OLMAZ
Deyrulzafaran Manastırı
Bu manastır, Mardin'in 5 km doğusunda bulunuyor. 1932'ye kadar yani yaklaşık 640 yıl boyunca Süryani Ortodoks patriklerinin ikamet yeri olmuş. Şehre yabancı turistlerin gelmesinin en büyük nedenlerinden biri. Üç kattan oluşan manastır 5'inci yüzyıldan başlayarak farklı zamanlarda yapılan eklentilerle bugünkü haline 18'inci yüzyılda kavuşmuş. Binanın merkezi milattan önce Güneş Tapınağı olarak kullanılan bir yapı. Ayrıca Romalılar aynı yerde kale olarak kullanılmak üzere bir kompleks inşa etmiş. Kubbeleri, kemerli sütunları, ahşap el işlemeleri, iç ve dış mekanlardaki taş nakışları ile güzel bir mimari örneği... Uzun süre Süryani Kilisesi'nin dini eğitim merkezlerinden biri olmuş.. 1876 yılında dönemin patriği İngiltere'den satın aldığı bölgenin ilk matbaasını manastıra getirtti.
Dara Antik Kenti
Mardin gezisine giden çoğu kişinin gözden kaçırdığı Dara Antik Kenti'nde kazılar, aslında 1986 yılından beri süregeliyor. 2017 yılında ziyarete açılan bu antik kent dünyada eşi örneği olmayan bir de nekropolü içinde barındırıyor. Dara Antik Kenti Mardin'in 30 kilometre güneydoğusunda bulunan Oğuz Köyü'nde bulunuyor. Tarihte Yukarı Mezopotamya'nın en önemli yerleşim yerlerinden birisi olan Dara, İmparator Anastasius'un (491-518) girişimleriyle 505 yılında, Doğu Roma İmparatorluğu'nun doğu sınırını Sasanilere karşı korumak için askeri amaçlı bir garnizon kenti olarak kurulmuş. Dediğimiz gibi antik kentin en önemli özelliği yaklaşık yedi yıl önce yapılan kazırlarla ortaya çıkarılan yeniden diriliş törenlerinin de yapıldığı nekropol. Yaklaşık bin 400 yıllık mezarlık dünyanın dört bir yanından misafirin bölgeye gelmesini sağlıyor.