Arap karşıtlığı aslında sadece Arap karşıtlığı mıdır?
Öyle olmadığını biliyoruz. Mevzu Araplar değil. Mevzu derin, hadise yeniklerin yenenlere yaranma çabası!
Olay Osmanlının son zamanlarında başladı. Bakmayın siz savaş sırasında İttihat Terakkinin mecburen Alman tarafında yer almasına. Hepsinin içinde İngiliz hayranlığı vardı.
Klasik batı müziğiyle karşılaştıklarında kendilerinden geçiyor, lordların balo şapkalarını, redingotlarını giymek için kıvranıyor, vals öğrenmek için ter döküyorlardı. Düşünün kıymetli yazar Halide Edip'in bile çocukları Robert Koleje gidiyordu. O Osmanlı-Türk aydınlarının çocuklarının çoğu rahip oldu, rahibe oldu, heder oldu…
Nasıl uzun ara Avrupa'da Osmanlı modaysa, kılıklar kıyafetler şunlar bunlar Osmanlıya göre dizayn ediliyorsa o çöküş yıllarında da her taraf İngiliz hayranlarıyla doluydu. Yabancı mürebbiye olayı işte o zamanlar meşhur oldu.
Güzel insan Ayşe Şasa'nın geçirdiği ruh yarılması, o şizofreni yabancı mürebbiyeyle büyümesindendir de dendi. Bence bu tespit yerindeydi…
***
Birinci dünya savaşı denen şeyde Osmanlı kimin tarafında olsa fark etmezdi. Bir kere ittihatçılar bütün tantanalarına rağmen devlet aklından yoksundular. Askerdiler, komitacıydılar, propagandisttiler o kadar. Bir öfke teşkilatı. Tezgâha getirilmeleri kolaydı. 600 yıllık Osmanlı devlet aklını, ondan önce Selçukluyu küçümsediler ve yenildiler. Avrupa, "Türkler" dediği Osmanlıdan intikam almak ve onu dağıtmak derdindeydi. Finalde ittihatçılar sayesinde kolayca emellerine ulaştılar.
Düşünsenize, Batıyla çarpışan ama Batı hayranlığı içindeki askeri bir yönetimle biz, petrol kuyularını ve adalar dahil bütün topraklarımıza el koyan o Lozan denen garabete imzayı çaktığımızda İstanbul Boğazlarını bile yıllarca galip devletlerin yönetimine terk eden bir konumdaydık. Geldikleri gibi gitmemişler, tam tersine bütün zenginliğimizi ve zihniyetimizi ele geçirmişlerdi.
Cumhuriyetin kurucu babaları da Osmanlı askeriydiler, o vaktin seçkiniydiler ve İngiliz hayranıydılar.
Mağlupların kompleksleriyle muzafferlerin hayat tarzlarına müptelâydık. Ondandır bir ara radyolarda Türk Sanat Müziği yasaklandı, köylerde türkü söylemek de. Çaykovski çalan köy odaları istenmişti. İleri yıllarda mini etekleriyle tenis oynayıp 'drink' alan köylü kadınlar üstüne yazıp duran Çetin Altanlar gibi 'dahice' hâyâller kuruldu. Bugün hepimize absürt gelen başörtüsü yasağının mücbir sebebi de oydu…
Oradan beridir Batılılara hep şöyle seslendik: "Bizim Araplarla ilişkimiz yoktur, bizde deve yok! Kabul edin bizi aranıza…"
Mesele daima Kur'an-ı Kerim'di. 1400 yıllık medeniyete Arap yalellisi demekti. Ecnebilere, "Bakın biz size benziyoruz" demekti…
Türkçenin Arapça kökenli kelimelerden temizlenmesi, abuk sabuk bir dille konuşulup yazıldığı o mizahi yıllar işte o güdünün eseridir.
Yekten söyleyelim: Kur'an Arapçası vardır. Ve Müslüman medeniyetler açısından bu dil bir tür Latincedir. Yani köktür.
Ne acıklı bir süreçti o yaşanan. Harfleri Latince yap, öz geçmişine gericilik de… Yine de sana burun kıvırsınlar, kapılarda bekletsinler, itsinler kaksınlar.
***
Şimdi Arapça tabelaları söken belediyelere, sokaklardaki ırkçı Arap düşmanlığına baktığımda bu acıklı komediyi görüyorum. Ünlü bir film yapımcısı bir tartışmada zatıma laf yetiştiremeyince öyle yazmıştı: "Yallah Arabistan'a!"
Dururumuz hakikaten dokunaklı…
Bizim bugünkü tırpanlanmış dilimizde bile 7000 Arapça kökenli kelime var. Hepsini atsan kekemle oluruz, kekeme!
Arap düşmanlığının Arapça düşmanlığının temeli konusunda açık olalım: Bu eninde sonunda bir İslam düşmanlığıdır. Irkçılık bir çocukluk hastalığıdır, aşısı da Anadolu irfanında saklıdır.
Biz Türkiye Cumhuriyeti'nin evlatları ve İslam Medeniyetinin varisleriyiz. Araplar, Zenciler, 72 millet bizim kardeşimizdir.
Bir an evvel bunu Yeni Anayasa'nın kapağına yazsak iyi olur…