Ne özel bir sabahtı oysa 16 Temmuz. Sela'larla gelen anti-faşist bir bayramdı.
Millet darbecileri teslim almıştı. Benim gariban neslim için, ömrü darbelerle geçmişler için bir rüya gibiydi. Tanklar her renkten, her üsluptan kadın ve erkekler tarafından ele geçirilmişti.
Bedbin faili meçhul zamanlardan kalan depresyonlar, faşist cuntaların önüne çıkılamadığı yıllar geride kalmış, 'evet efendimler sepet efendimler' bitmişti. Faşizme geçit yok diyen yenik sloganlar, Allahuekber nidalarıyla hayat bulmuş, ülke pırıl pırıl bir sabaha çıkmıştı.
Evet, her uzun gecenin bir sabahı vardı, bu bir kere daha anlaşılmıştı...
İşte tam o sırada bir mesaj düştü telefonuma!
Sinema oyuncusu bir hanım yazıyordu.
Eski tanıdığım çilekeş kızlardan biriydi kendisi.
Çok labirentlere girmiş çıkmış, ağır sınavlardan geçmiş, sonunda hayatını değiştirmişti. Evliydi, çocuk büyütüyordu.
Gezi'nin ikinci bölümünde ön taraflara sürülmüş, saçma sapan şeyler olmuş, itenler ortadan kaybolunca şaşırmış kalmış, epey bir linç yemişti. Fakat irtibatı kaybetmemiştim... Onun için dua etmiştim. Gerçeği görsün istemiştim.
Bir süre sonra gerçekten de beni aramış, "Bizi kullandılar abi!" demişti.
O kadar istiyordum ki bu insanların uyanmasını.
Çünkü biliyordum, emekçi ana babaların sınıflarından geliyorlardı. Beyoğlu'nun yalanına kanmışlardı...
***
O sabah gözlerim dolu doluydu. 'Ömrü hayatımda bir darbenin yenildiğini gördüm ya, ölüm yok bana usta!' diye düşünüyordum.***
Bu kadar yıl sonra bakıyorum da değişen hiçbir şey yok o cephede. Hep aynı terane. Yok silahlar kime dağıtıldı, yok kafalar kesildi, falan filan.***
Araştırmacı gazeteci olarak beğendiğimiz kalemler bir bakıyordunuz CIA'nın bordrolu ajanı Rahip Brunson'u melaike olarak tasvir ediyorlardı. Hınç, bunların suratlarından asabı bozuk bir sırıtışla akıyordu.***
Bunların yüzünden paçozluk ve taşra kafası üstüne ilerletici bir muhabbet açamıyorduk.***
Kurban Bayramı'nızı tebrik ederim...