"Küçümsediğin şeylere dikkat et" diye söze girdi içimdeki İhtiyar. "O küçük şeylerin içinde bir kaplan uyuyor olabilir. Düşün ya ansızın uyanırsa!" Çok öfke var be baba etrafta, diye sızlandım. (Başka dertlerim vardı!)
"Bağırmalı çağırmalı evlerde büyüyenler yüksek sese karşı travmatik bir tepki gösterir. Ve öfkelendiklerinde onlar da avazları çıktığınca bağırır. Enteresan paradokstur bu. Öfke bulaşıcı bir virüstür."
Her şeyi de derinlemesine bilemeyiz ki, dedim.
"İnsan her zaman bilmez, bazen hisseder. İnsanda gizli güçler vardır. Bazıları bu güçleri fark eder ve iyiliğe, bazılarıysa kötülüğe kullanır..."
Modern kişi kendini bir türlü "insan" edemiyor ama robot etmek için çabalıyor. Buna bilim, bilimsel ilerleme falan diyorlar. Bilim adamlarının kendiliğinden felsefesi de bir hurafe. Korkarım, Cehennem Kapısı böyle bir şey, diye kestim sözünü.
"Sen sen ol, boş bulunup sakın o kapının zilini çalma! Ticareti bilmiyorsan dükkân açma. Okumuyorsan yazma. Sevdin mi deli gibi sevmiyorsan sevgi dilenme. Dilin lambur lumbursa sus, konuşma" dedi.
Şu insan hakları aktivistleri niçin, Mısır'da herkesin gözü önünde binlerce kişiyi kurşuna dizdiren, siyasetçileri kafeslerde sergileyen Sisi'ye gözlerini kaparlar da, bir darbeyi yargılayan ülkeye gözlerini dikerler usta?
Dedi ki: "Sabır, terli bir imtihandır..."
Şu solcuların ifade özgürlüğü lafını ağızlarına pelesenk etmesine de pes! Bu ülkenin -bir iki istisna hariç- solcuları hiçbir zaman özgürlükten yana olmadılar. Hapse düştüklerinde eski Türkiye'deki işkencelerin şahını arkadaşlarına yaptılar. Gencecik insanları infaz ettiler. Bunu herkes biliyor. İnsan hakları bir sektör, Hegemonların işgal ve katliamı için sıçrama taşı. Onların özgürlük getirdiği topraklarda kandan nehirler akıyor yahu, diye söylendim.
"Bazen burnuna gelen o yanık kokusu var ya! O koku ardında bırakıp yaktığın gemilerden geliyor olabilir. Cevabını bildiğin soruları sorma" dedi.
"Geçmiş ve yaşadığımız her şey bizim parçamızdır. Bir başka hayata geçmek için geride bıraktığımız hayatta ölmemiz gerekir. 'Ölmeden ölünüz!' sözü böyle de anlaşılabilir."
Bir de bazıları çok konuşuyor kadınlar üstüne usta. Ağızlarından düşmüyor. Kafalarında bir kadın düşü. Ketum bir bilinçaltı, gizlenmiş bir hiddet.
"Kalpte 'Cümle âlem birdir bize' yazar. Orada ilahî şeyler vardır. İnsan, göğsünde çifte VAV taşır, kardeşlik taşır, bayrağı merhamettir. Çokbilmişlere değil, git bebeklere sor. Onlar bu mevzuyu daha iyi bilirler."
"Hakir görücü, kalp kırıcı sözler, bir kıyımı andıran gönül almalar. Psikopat hezeyanlar, cenaze namazına kadar süren mütereddit ilgiler ve ahmak ve dermansız zekâların azabı... Bazen günler böyle gelir. Ama korkma, her şey geçer ya Hu!"
Kimse kimseyi dinlemiyor, vereceği cevabı kuruyor. Nasıl bi'laf etsem de şunu sustursam diye! Oysa önce dinlemek ve anlamak olmalı insanın nasibi.
"Cahille aşık atılmaz kaybedersin. İç sesleri dinle. Dut yemiş bülbülün bile içindeki konuşma bitmez. Kalbi fısır fısır fısıldar durur peşinde. Dışarısı çok gürültülüdür. Duyamaz insan iç sesini, sağır olur 'gak gudu gak' kazların arasında."
"O yüzden, 'Her koyun kendi bacağından, her ölüm tek başına' denmiştir. Bu laf insanın ciğerine granit bir taş gibi inmiştir..."
"Sana sık sık eşeğini kaybettirip sonra bulduruyorsa, bir: Seni seviyor! İki: O işte yüksek bir ders vardır. Nasreddin Hoca'dan öğren."
O değil de hocam, son zamanda nerede bir ham sofu, selefi bir varlık varsa illa tasavvufa çakacak! "İslam'ın irfanına, tasavvufa laf edenler, balı bilmez. Bal kavanozunu dışından yalayıp tadını beğenmeyenlere pek benzerler Çekirge!"
Bana Çekirge demesen be usta. Koca adamım artık, dedim. "Sen işin bâtınına, özüne bak, şekle takılma" dedi...