7 Haziran'dan sonra buraya "Cuma'ya gittik döneceğiz" diye yazmıştım. Bir metafordu. Gerçek oldu.
Şimdi sadece şunu diyorum: Vay be!
Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlıyı bölüşenlerin frak giymiş vekillerince zehirli haplar yutturularak bunak edilmek istenen halk, toplumsal bilinçaltındaki evliyalarını, bilgelerini konuşturdu. Dünya âleme restini çekti yine.
"One minute" dedi!
En güzelini Davutoğlu söyledi fakat: "Elhamdülillah..."
Esas star halktı tabii.
"Demirtaş sakat adam ona güvenmiyorum. Verdiğim oyları gitti terör örgütüne hediye etti. Bahçeli, huysuz bir köşe yastığı, kalsın öyle... CHP bildik terane... Kürt meselesinin çözümü Müslümanlarla olacak... Dünya apaçık bize saldırıyor, ayağa kalkmamızı istemiyor. Bunu kabul etmem! Kol kola giriyorum ve dış etkiye karşı çelik bir kenetlenme için içerde huzur istiyorum. HDP'yi de yine meclise sokuyorum. Fakat bu ona verdiğim son şans..."
Ak Parti'ye ise şu mesajı verdi:
"Ahmet Davutoğlu başbakan olarak on numara beş yıldız. Recep Tayyip Erdoğan dünyaya konuşan Yeni Türkiye'nin başkanıdır, teminatıdır.
Devrimin partisi, silkinişin partisi, barışın partisi sensin!
Ülkeyi sana emanet ediyorum. Ama hareketlerine dikkat et! Yanlış yaparsan, Yeni Türkiye fikrine, sivil demokrasi, yeni anayasa, paylaşımda daha çok adalet fikrine aykırı şeyler yaparsan, her sorunu bizle paylaşmazsan seni yine öyle bir sarsarım ki şaşırırsın. Onun için o verdiğim dersi unutma."
Böyle dedi...
Ekranlara çıkan, medyalarda yazan insanlara da şöyle konuştu:
"Kişisel çekişmeleri bırak. Dürüst ol, açık ol, problemleri tartış, saklama. Özeleştiri yapmaktan, nefis muhasebesi yapmaktan çekinme. Tokat içinde bıraktıklarıma laf yetiştirmekten vazgeç! Yeni bir medeniyet fikrine kafayı tak. İşin kolayına kaçma..."
Bunları düşünerek yürüyorum sokaklarda. Yüksek gökdelenlerin önünden geçiyorum. Cebimde bilge mimar Turgut Cansever.
"Apartmanları minare boyundan yüksek yapma, silueti bozma" diye fısıldıyor cebimden bana. Hakikaten zebella gibi binaların tepelerine bakıyorum, medeniyetim ağrıyor.
Neo-Firavunlar, diye başladığım bir cümleyi hızla siliyorum. Barış istiyorum artık. Öyle bir lisan...
Sırt çantamın gözünde unuttuğum namaz takkesi aklıma geliyor. Tevazu diyecektim. Onu hatırlıyorum...
Bu seçimi zenciler kazandı diye düşünüyorum. Alınteri konuşunca, herkes sustu.
Ecnebi bir mağazanın indirimli açılışında izdiham yapıp birbirini tırmalayan Beyaz Türkleri izliyorum sonra. Seçimde anti-Erdoğan çizgisindeki Jaleler bunlar... PYD Rojava'da Süryani ve Ermenilerin mallarını gasp ediyormuş. Onlardan olmayan herkesi tehcir ediyormuş. PKK'nın içindeki İttihat Terakki kendini göstermiş. Allah'ın sopası yok.
Aman şeytana bismillah diyorum kendime!
Kafamda deli sorular fır dönüyor. Eğer 'eski' ülkede ordu bu kadar demokrasi dışı eğilimlerde, bu kadar darbe heveslisi olmasaydı paralel yapılanma böyle bir destek görür müydü yani?
Eğer bize demokrasisiz askeri bir cumhuriyeti muasır medeniyet diye yutturmasalardı bugünkü yarılmayı kullanan karanlık ahtapot bu kadar derine nüfus edebilir miydi peki?
Batı'nın istihbaratları içimize a, b, c planları gömüp ulusalcıyı, Kemalist'i, Kürt'ü, dindarı, ateisti böyle rahat kullanabilir miydi?
Neyse işimiz çok. Her şeyi konuşmalıyız, dilimizin altındaki bakla çürüdü çünkü...
Öte yandan her dedikleri fos çıkmış seküler entelijansiya perişan. Suratlar nursuz.
Her Noel'de Yakup Meyhanesi'nde zilzurna içtikten sonra İstiklal Caddesi'ndeki Saint Antuan Kilisesine koro olarak gitmeyi adet edinmiş turist aydınlar, dünyada eşi görülmemiş bir demokrasi şenliğine, milli egemenliğe dinci lümpenlik diyorlar!
Henüz saçlarım uzunken bir Noel'de peşlerine takılmış, bu zevatın birtakım isimlerinin kiliseden Hristiyanlar tarafından nasıl tekme tokat kovulduğuna şahitlik etmiştim. Ceplerinde rakı kadehleriyle girmişler meğer içeriye!
Lümpen kim, biz tanıyoruz yani. Onu diyorum. Ondandır ileriye bakmak istiyorum.
Öfkeli seçkinler daima dip depresyonlarda. Ahmet Altan, paniğe kapılmayın diye bağırmış. Zülfü, halka dümdüz gitmiş. Elif Şafak kurdeşen dökmüş.
İnsan bazen işte böyle kendi öz paniğini yansıtıyor. Ağzından karakteri kaçıyor insanın.
En kibre yenileceği zamanda "Bugün zafer ama esas tevazu günüdür!" diyebilen, kardeşliği Mevlana'yla anlatan Başbakana, Eyüp'te garibanlarla şükür namazı kılan Cumhurbaşkanına bakıyorum da... Şükür namazından irtica çıkarmaya çalışan gazetecilerin terapistlerine Allah kolaylık versin demek istiyorum.
Ağzımızdan çıkanla imtihana çekileceğiz, biliyorum. Yazdığımız kelimeler de dâhil buna. Bunu bilmek içimi genişletiyor, dilimin şişi iniyor aniden...
Zafer ve tevazuu boynuma sarıyorum. Hava serin. Fakat morali yüksek bir ülke artık bu. Bu kurban olduğumuz ANA!
Camlarını kızıla boyamış bir şehrin o doyulmaz sabahında...