Siz bu satırları okurken, o çok büyük (hatta yüzde 99,99) olasılıkla kendisinden en genci 60, en yaşlısı da 55 yaş küçük üç sarışın sevgilisinden biriyle en iyi bildiği ve en başarılı olduğu işi kim bilir kaçıncı, hatta kaç bininci kez tekrarlıyor olacak: Sevişmek! (Not: "Sevişmek" fiilini duyunca yüzünü buruşturuyor, "Kadın ile erkeğin bütünleşmesi" ifadesini tercih ediyor.) O 'iş'i "GOF" ('Girlfriends of Hef', yani 'Hef'in sevgilileri') diye ünlenenlerden ya Holly Madison'la yapıyor olacak ya Bridget Marquard'la ya da Kendra Wilkinson'la. Tabii kaçamak hevesinin -ki sıkça depreşiyor- baştan çıkarıcı çağrılarına dayanamayıp üç gediklinin yerine bir gecelik -elbette yine sarışın yatak arkadaşlarından birini koynuna almadıysa. (Sarışınlara düşkünlüğünü şöyle anlatıyor: "Picasso'nun pembe dönemi oldu sonra mavi dönemi oldu. Ben de şu sıralar, daha doğrusu epeydir sarışın dönemimdeyim!) O? 20'nci yüzyılın ikinci yarısının en büyük iki devrimcisi kürsüsüne Ernesto Che Guevara ile birlikte çıkan adam. Kendi ifadesiyle, tarihin üç büyük icadından (ateş, tekerlek ve Playboy) sonuncusunu insanlığa armağan eden adam. O? 81 yaşını geçtiğimiz günlerde iki partiyle kutlayan ezeli ve ebedi genç. İlk kutlamada "Ecel teker teker çağırıyor, sayıları her gün daha da azalıyor" dediği arkadaşlarıyla şampanya ve havyar eşliğinde "kült" filmini izledi kim bilir kaçıncı kez: Başrollerini Humphrey Bogard ve Ingrid Bergman'ın paylaştıkları siyah-beyaz "Kazablanka" yı. (Ne olur, lütfen "Bir daha çal Sam!") İkincisinde ise "Kıyafet zorunluluğu" (erkeklere ipek pijama veya rob dö şambr, kızlara şeffaf gecelik veya bikini) getirdiği partiyle Hollywood'un "Creme de la creme" ini topladı. Sabaha kadar süren partide heyecanın doruğa çıktığı an, onun kestiği dev pastadan Playboy güzellerinden ve yatağını paylaştığı üçlüden Bridget Marquardt'ın fırlamasıydı. Elbette Hugh Marston Hefner'den söz ediyoruz. "Bizden önce kimse seks yapmıyordu. Seksi biz icat ettik" diyen adamdan. Tüm zamanların en ünlü dergisi "Playboy"un kurucusu ve patronundan. Aslında Playboy da tüm büyük buluşlar gibi, iyi bir fikir, beyinde çakan bir şimşek, biraz da rastlantı ve şansla doğdu. 1953 yılıydı. Şimdi çok uzak görünüyor, sisler ardından seçmek zor oluyor ama insanın nefesini kesen bir yıldı o. 1953'ün etkileri günümüze kadar gelen olaylarını anlatmaya değil bu sayfa, ciltler yetmez. Sadece birkaç kilometre taşını saymakla yetinelim: NATO'nun Türkiye'de ilk üssü faaliyete geçti. Sovyetler Birliği lideri Joseph Stalin öldü, yerine Nikita Kruşçev geldi. İngiltere'de Kraliçe II. Elisabeth, Ürdün'de de Kral Hüseyin tahta çıktı. Mısır'da Kral Faruk'u -bir yıl önce-deviren General Muhammed Necip cumhuriyeti ilan etti. İsveçli Dag Hammerskjöld, BM Genel Sekreterliği'ne seçildi. Küba'nın başkenti Santiago'da bir kışlaya saldıran Fidel Castro adında bir maceracı ile birkaç arkadaşı hapse mahkum edildi, daha sonra affedildi ve Meksika'ya sığındı. (6 yıl sonra 1 Ocak 1959'da en önde o ve Che Guevara, peşlerinde yorgun, sakallı ama gururlu bir grup gerilla, başkent Santiago'ya sevgi gösterileri eşliğinde gireceklerdi. Romantik devrimlerin son örneği...)
NOBEL EDEBİYAT ÖDÜLÜ CHURCHILL'E
Başkan Harry Truman görev süresinin dolmasına bir hafta kala ABD'nin hidrojen bombasına sahip olduğunu açıkladı. Sovyetler Birliği buna ilk hidrojen bombası denemesiyle cevap verdi. Sovyet casusu oldukları iddiasıyla idama çarptırılan Ethel ve Julius Rosenberg'in cezaları Sing Sing cezaevinde elektrikli sandalyeyle infaz edildi. Nobel Edebiyat Ödülü'nü İngiltere eski Başbakanı Sir Winston Churchill, Barış Ödülü'nü ise kendi adını taşıyan ve İkinci Dünya Savaşı'nın yıktığı Avrupa'yı yeniden ayağa kaldıran ünlü planın mimarı George Marshall kazandı. Yarım yüzyıl sonra El-Kaide tarafından öldürülecek Afgan lider Ahmet Şah Mesud doğdu. Kore Savaşı sona erdi. Kamboçya bağımsızlığına kavuştu. Joseph Tito, Yugoslavya Cumhurbaşkanı seçildi. Doğu Berlin'deki ayaklanma Sovyet tanklarıyla ezildi. İsrail Başbakanı David Ben Gurion istifa etti. Fransa'da ünlü ve saygın "L'Express" dergisi yayın hayatına başladı. İrlandalı yazar Samuel Beckett, "Godot'yu Beklerken"i yayınladı. "İnsanlar Yaşadıkça"nın en iyi film seçildiği 25'inci Oscar Ödülleri töreninde sunuculuğu Bob Hope yaptı. Elvis Presley, Memphis'deki "Sun Records" stüdyolarında "My Happiness" parçası plağa doldurdu. Charlie Chaplin, ABD'den İsviçre'ye taşındı. Ve elbette "Playboy" dergisi doğdu. 10 aralıkta. Kapağında o sıralar adı Mona olan Marilyn Monroe vardı. Çırılçıplak. (O fotoğrafı, daha doğrusu derginin kapağının yanı sıra sayfalarının da üçte birinden fazlasını süsleyen o fotoğrafları birkaç yıl önce Tom Kelley çekmişti. Takvimde kullanmak için. Toplam 24 poza 50 dolar karşılığı. Fotomodelin adı o sıralar Mona Monroe'ydu ve Hollywoood'daki sayısız yıldız adayından biriydi. 1953 kışının başında kimsenin tanımadığı Hugh Hefner adında biri hem Tom Kelley'den hem de Mona Monroe'den çıkaracağı derginin ilk sayısında o fotoğrafların bedelini ödeyerek kullanma izni koparınca, dünya tarihinin en büyük toplumsal değişimlerinden birinin, "Cinsel devrim" bombasının düğmesine basılmış oldu.) Dedik ya; tüm büyük buluşlar gibi, Playboy da iyi bir fikir, beyinde çakan bir şimşek, biraz da rastlantı ve şansla doğdu. Ya da Hugh Hefner'in lise sıralarından beri taktığı bir fikrin birden ve yeniden su yüzüne çıkmasıyla. O sıralar "Reklamcılığı Geliştirme Derneği"nde çalışıyordu ve işinden hiç de mutlu değildi. (Hug Hefner, 9 Nisan 1926'da Chicago'da muhafazakar Protestan bir çiftçi ailesinin oğlu olarak dünyaya geldi. Cinselliğe ilgisi lise yıllarında tutulduğu bir kızın kendisine yüz vermemesinin fünyesini ateşlediği duygu veya içgüdü patlamasıylaortaya çıktı. Bir yıl sonu ödevinde "ABD'de cinselliğin yetersizliğinin ve cinsel yaşamın konuşulmasının ayıp sayılmasının yol açtığı sorunlar" konusunu seçti IQ'su 152'ydi ama tüm öğrenim hayatında karneleri ve diplomaları "orta" derecenin üstüne çıkmadı. 1944 sonunda orduya yazıldı. İkinci Dünya Savaşı'nın ucunun gördüğü sırada. Ordu gazetelerinde karikatürler çizdi. 1946'da sivil hayata dönünce Chicago'da Sanat Enstitüsü'ne yazıldı. Çizim tekniği öğrenmek için. Bir yandan da Daily Illinois gazetesine karikatürler hazırlıyor, bir üniversitenin kampüs dergisi "Shaft"ın editörlüğünü yapıyordu. O dergide yer alan "Ayın öğrenci köşesi" müthiş ilgi gördü. Bu, ileride "Playmate of the Month", yani "Ayın Oyun Arkadaşı" veya "Ayın Güzeli" olarak günümüze kadar gelen, sayısız gazete ve dergi tarafından taklit edilen fikrin altyapısını oluşturacaktı. 1953 başında ünlü "Esquire" dergisinde çalışmaya başladı. Ancak birkaç ay sonra dergi New York'a taşınmaya karar verdi. Tüm çalışanlara olduğu gibi ona da "Geliyor musun" diye sordular. "Gelirim ama aylığıma 5 dolar zam yaparsanız" dedi, "Yoksa o kocaman ve pahalı kentte nasıl geçinebilirim ki?" Reddettiler. O da ayrıldı. Reklamcıların derneğinde binbir güçlükle iş buldu.)
İÇKİ MASASI ÖNERİSİ GERÇEK OLDU
Ne diyorduk? Ah, evet; işinde sıkıntıdan patlayan Hugh Hefner arkadaşlarıyla bir akşam yemeğinde buluştu. Kafa çekmek için. Konu dönüp dolaşıp cinselliğe geldi. Hefner, üniversite yıllarından beri bu tür toplantılarda bıkmadan usanmadan seslendirdiği "ABD'de erkeklere özel bir dergi yayınlanmaması ne büyük eksiklik" görüşünü iç çekerek bir kez daha ortaya attı. Kafaları biraz dumanlanınca "Var mısınız," dedi, "bu dergiyi biz çıkaralım." Pek de uzun sürmeyen tartışmadan sonra iş ciddiye bindi. İyi ama böyle bir dergi için para nereden bulunacaktı? Hefner biraz ailesine asıldı, biraz tanıdıklarına yalvardı. 8 bin dolar kadar toplayabildi. "Playboy" operasyonunun artık düğmesine basabilirdi. Mona Monroe'ya telefon edip projesini anlatması ve Tom Kelley'in çektiği fotoğraflarını yayınlama izni istemesi işte o günlerde oldu. Uzatmayalım. 1953'ün son ayında "Playboy", kapağında Mona Monroe ve papyonlu tavşan logosuyla bayi tezgahlarında yerini aldı. Üstünde tarih de yoktu, sayı no'su da. Çünkü ikincisini çıkarıp çıkarmayacağından emin değildi. O ilk sayı 51 bin 100 adet basıldı ve ABD Posta İdaresi'nin tüm engellemelerine rağmen Hefner için kısa sayılabilecek bir sürede (iki haftada) tükendi. 8 bin dolarlık yatırım tüm masraflar çıktıktan sonra 25 bin dolar olarak geri dönmüştü. Haydi işbaşına. İkinci sayı için! Çok değil bir-iki yıl sonra Marilyn Monroe olarak ünlenecek Mona Monroe'ya da Hollywood'un kapıları ardına kadar açıldı.
CİNSEL EĞİTİM VERMEK İSTİYORDU
Hefner'in derdi pornografi, yani müstehcenlik değildi. O bir yandan Amerikalılar'a cinsel eğitim vermek, bir yandan da ufuklarını açmak istiyordu. O nedenle "Playboy" sadece çıplak kızların fotoğraflarına bakılmayan, bir hayli ağır ve edebi olan yazıları da okunan dergi kimliğine büründü. En güzel öyküler onda yayınlandı. En ciddi araştırmalar da. Dünya gündeminin en önemli konuları ve sorunları da. Demokrasiden çevreye kadar. Hatta 1980'lerde Başkan Ronald Reagan, Hefner'le "Fikir, ifade ve basın özgürlüğü" üstüne epeyce yazıştı. Bugün "Playboy" 53 yaşında, Hefner ise 81. Bir dergiden koca bir medya imparatorluğuna dönüşen Playboy'u 1954'te ilk evliliğinden doğan kızı Christie yönetiyor. 1988'den beri. (İki evlilik yaptı. İlkini 1949'da okul sıralarında aşık olduğu Milli Williams'la, ikincisini ise 1988'de Kimberley Conrad'la. 2'şerden 4 çocuğu oldu. İlk evliliği 1954'te noktalandı, ikincisi 1998'de.) Christie, "Seks dergisi değil seksi dergi" diye tanımladığı "Playboy"u özünü koruyarak yenileme (şu sıralar uluslararası baskılarıyla birlikte ayda 5.5 milyon adet satıyor. Bir ara 7.5 milyonu geçmişti) projelerini yürütürken, Hugh Hefner de son yıllardaki takıntısını ya da özlemini gerçekleştirmeye çalışıyor: 81 yaşında baba olmak! "Nasıl" sorusunu da gülerek "Viagra sağolsun" diye yanıtlıyor. Hem de 1985'te kalp krizi geçirmesine, Viagra'nın kalbinden sorunu olanlar için tehlike oluşturduğu uyarılarına aldırmadan. Ama hayatı sadece seks değil. Örneğin malikanesinin ağaçlarında maymunların, çimlerinde tavuskuşlarının dolaştığı muhteşem bahçesinde geçenlerde 29'uncu Playboy Caz Festivali'nin tanıtım etkinliğini düzenledi. (Caz için "Çocukluğumun müziği. Tüm düşlerimin müziği" diyor.) Tanrı gecinden versin, bir gün dünyaya veda ettiğinde gözleri açık gitmeyeceği kesin. ("İyi yaşadım" diyor, "yerimi ve hayatımı kimseyle değişmem." Hemcinslerime soruyorum; siz olsanız değişir miydiniz?) Her saniyesi doyasıya yaşanmış bir hayata veda edeceği gün için mezarını da hazırlattı. Westwood Village Memorial Park'ta, Marilyn Monroe'nin hemen yanında. "Sonsuz uykuya dalmak için en güzel yer orası" diyor ve gülerek ekliyor: "Mona, pardon Marilyn'le birbirimize anlatacağımız o kadar çok şey var ki..."