Türkiye'nin en iyi haber sitesi
AHMET ÖRS

Yemeklerimizin gizli mesajı

İyi bir yemeğin sadece tadının iyi olması yeterli değil. Onun ortama uygunluğu, doğru biçimde sunulması da en az lezzeti kadar önem taşır. Yemekle ilgili gizli şifreler bilinmezse, hata yapmak kaçınılmaz

Bir çöpçatan programı var, radyolarımızdan birinde. Görücüye çıkan hanım kızlarımız telefon bağlantısıyla önce kendini kısaca tanıtan delikanlıya ilave bir iki soru soruyor, aklı keserse "evet" diyor, radyo programcıları da gençleri buluşturuyor. Ancak çoğu kez delikanlıların sorulara yanıt verirken ağızlarından çıkan bir iki küçük ayrıntı, karşı tarafta buz gibi bir hava uyandırmaya yetiyor. İnanmayacaksınız ama, genci yayından kovalatan, onun kazancı, arabasının olup olmaması gibi bence belki bir evlilik kurmaya hazırlanırken önemli sayılabilecek şeyler değil; örneğin hangi semtte oturduğu, hangi burçtan olduğu gibi, ilk planda ardında herhangi bir gizli mesaj hissedemediğim ayrıntılar. Geçtiğimiz günlerde elime geçen bir kitapta, yediğimiz yemeklerin de karşımızdakilere bir takım gizli mesajlar verdiğini okumaz mıyım? İnanın o günden beri yemek yerken lokmalar ağzımda büyüyor. Helene Karmasin adlı Avusturyalı bir iletişim uzmanı, adı "Yiyeceklerimizin Gizli Mesajı" anlamına gelen Almanca bir kitap yazmış. Kitap, oldukça sağlam bilimsel temellere dayanıyor. Nitekim, internet üzerinde şöyle küçük bir araştırma yaptım, pek çok ülkede sayısız bilimsel çalışmada kaynak olarak gösteriliyor. Yani adı manşetlere geçsin diye aykırı tezler ortaya atan ünlü medya maydanozlarından değil. Kitabın ana konusu, mutfağın iletişim sistemi içindeki yeri. Bu sayfada, seçtiği yemeklere göre insan tiplemesini kitaptan özetleyerek sunuyorum. Ancak kitaptan da bir kez daha anlaşıldığı gibi, yemek, sadece bir karın doyurma değil. İnsani ilişkiler ve mesajların karmaşık bir yumağı aynı zamanda. Bu konu, bir değil birçok kitaba konu olabilecek kadar zengin. Örneğin çeşitli yemeklerden oluşan bir öğün organize etmek, sadece yemek pişirmek değil, aynı zamanda bir sofra ortamı yaratmak. "Bu iyi bir yemek", diyebilmemiz için o yemeğin nasıl olması gerekir, diye sorulsa, herhalde çoğu kişi buna, "Eğer tadı iyiyse, yemek de iyidir" diye yanıt verecektir. Bunda haksız sayılmazlar. Ama sorunun tam yanıtı bu değil. Aslında tadın iyi oluşu da başlı başına bir fenomen. Nitekim tat, kişiden kişiye farklı yorumlanabiliyor. Örneğin kimi ıspanak sever, kimi sevmez. Öte yanda, çok uzun süre korunan ortak tatlar da vardır. Tek tek ulusal ve mahalli mutfakları inceleyecek olursak, bir toplumun hemen tüm bireylerinin belirli yiyeceklere ve yemek kombinasyonlarına çok değer verdiklerini, başka grupların ise bunlardan bir şey anlamadıklarını görürüz. Bizler sebze yemeklerimizi severek yeriz, İngilizlerin su içinde yüzen tatsız tuzsuz sebzelerine dudak bükeriz. Yada bizim tane tane kabarmış mis gibi pilavımız dururken, Japonların birbirine yapışmış pirinç yemeklerine dönüp de bakmayız bile. Belirli yaş gruplarına ya da sosyal kesimlere hitap eden yemekleri de unutmamak gerek. Çocuklar ve gençler mayonez ya da ketçaba batırarak yedikleri patates kızartmasına bayılırlarken, yaşlıların önemli bir bölümü buna tiksintiyle bakarlar. Alt gelir düzeyinden kişilerin de sushi ve sashimi tutkunu olmalarını bekleyemeyiz. Demek ki önemli olan tek başına lezzet değil. İyi bir yemeğin bütünüyle doğru planlanmış, oluşturulmuş, doğru servis edilmiş olması gerekir. Yemek, ortam ve tek tek yemeğe katılanlar açısından da uygun olmalı. İçli köfte çok lezzetli bir yemek. Ama bir iş görüşmesinde çay ve biskÜvi yerine ayran ve içli köfte servis edilmesi yadırgatır. Son derece bireysel gibi görünen lezzet bir yana, farkına varmaksızın hesaba kattığımız birçok kural da yemeğin uygun ya da uygun olmayışını belirliyor. Varsayalım, patronunuzu eve yemeğe davet ettiniz. Ona nasıl bir yemek çıkarmalısınız? Istakoz kuyruğu önemli bir konuğa lâyık, onu etkileyebilecek bir yemek. Ama aynı zamanda zihinlerde bazı kuşkular da uyandırabilir. Kıymalı yeşil mercimek ise saygıdeğer bir yemek olmasına rağmen, etkileyici değil ve yine böyle bir davette kuşku uyandırabilecek türden. Acaba evsahibi, patronuna maaşı çok az olduğu için doğru dürüst yemek pişiremediği mesajını mı iletmek istiyor? Oysa saygıdeğer konuğa yanında güzel bir iç pilavla fırında nar gibi kızarmış, ağızda dağılan bir kuzu budu ikram edilecek olsa, hiçbir sorunla karşılaşılmaz. Nasıl oluyor da, önemli bir yemek davetinde kuzu budu hem çok üst düzey, hem de ortama uygun yemek olarak algılanıyor da, ıstakoz kuyruğu aynı gizli mesajı iletmiyor? İnsanların kafasında bir takım listeler mi var; mercimek yemeği, ıstakoz kuyruğu, kuzu budu vs. şu anlamlara gelir diye? İnsanlar birbirleriyle iletişim kurmak istediklerinde, herkesin anlayacağı bir düzenli işaret sistemine ihtiyaç duyuyorlar. Burada önemli olan herkesin anlayabilmesi. Yoksa iletişim gerçekleşemiyor. Kırmızı ışığın "dur" anlamına geldiği bilinmezse, trafiğin ne hale geleceğini bir düşünün. Yemeklerin verdiği sinyaller de, trafik ışıkları kadar olmasa da kolayca algılanabiliyor Helene Karmasin'in kitabına göre. Ben bu yaşıma kadar yemek yerken, bununla etrafa hangi sinyalleri gönderdiğimi hiç düşünmemiştim. Eşimse, daha nişanlıyken bir gün benim onu bir işkembeciye götürdüğümü, o tok olduğu için bir şey yemeden beni seyrettiğini, önümde bir gözü tavana bakan ayıklanmamış yarım kuzu kellesini görünce, kendi kendine, acaba evlilik konusunda doğru bir seçim yapıp yapmadığını ciddi ciddi düşündüğünü söyledi. Bugün bakıyorum da haksız değil. Herhalde kuzu kellesini kemirirken, karşımdaki nişanlıma ilginç sinyaller göndermiş olmalıydım. Ancak, o gün sadece küçük bir ayrıntıya, yemek seçimime bakarak hüküm vermeyip, nişanı bozmayan bunca yıllık eşimi de kutlamam gerektiğini düşünüyorum..

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA