Yelken kulüplerinin lokalleri için bir saldırı bekliyordum. Bekliyordum beklemesine de hiç beklemediğim bir yerden, hem de hiç beklemediğim ustalıkta geldi. Hem de bir taşla iki kuş vurmacasına... Önce masumane görünümlü bir istek: Spor kulüpleri tesislerinde içki olmaz. Sonra bunun doğal neticesi: Kiraları ödeyemiyorsun, haydi yallah!.. Kapılara kilit vurduktan sonra artık kim bilir hangi iş bilir vatandaşımız buraları ele geçirecek? Kim bilir kulüplerin yerine, hangi imar değişiklikleriyle hangi oteller, gökdelenler dikilecek? Neden böyle yazıyorum anlatayım ki, karşımızdakilerin yelken camiasına, kulüplere hangi açıdan baktıkları daha net anlaşılsın. Olay son derece mülayim ve uzlaşmacı bir insan olan önemli bir kulüp başkanımızla Kemal Unakıtan abimiz arasında geçer. Sözünü sakınmadığı herkesçe malum dobra bakanımız söze, "Ohhh... Kurulmuşsunuz fıstık gibi yerlere, bir de bedavaya oturmak mı istiyorsunuz... Yok öyle avanta..." diye başlar. Yaşananlarla ilgili sayın kulüp başkanı dışarıya su sızdırmaz, ama beraberindeki kişiler şoke olmuşlardır.
FISTIK GİBİ TESİS
"Kurulmuşsunuz fıstık gibi yerlere..." İşte işin püf noktası budur. Yelken kulüpleri, eşyanın tabiatı icabı deniz kenarında olmak zorundadır. Bunların kuruldukları yerler de işe sadece, 'Rant ve para' gözlüğü ile bakanlar için elbette "Fıstık gibi,"dir. Kulüpler bir yandan sporcu yetiştirmek, yelken tekne, hoca bulmak, tekne ve sporcuları deplasmana göndermek gibi bitmez tükenmez giderlere para yetiştirmeye çalışırlar bir yandan da, 'bu fıstık gibi yerler için' devlete fıstık olmasa da fındık parası ödemeye çalışır. Çünkü kulüpler, devlet yardımı almaz. Üstelik vergi ve kira da öder. Yelken Federasyonu da özerkleştirildiği için artık devletten yılda sadece 1- 1.5 milyon YTL (Loto toto yardımı) almaktadır. Cumhurbaşkanlığı Köşkü için bizim vergilerimizden sadece dekorasyon değişikliğine 30 milyon ayırabilen devletimizin yelken sporuna, çocuklarımızın yetişmesine ayırabildiği miktar budur. Şimdi "Spor kulüpleri tesislerinde alkol yasağı!" için son ihtar çekilmiştir. Ne tesadüf ki bu iş; dizilerde bile içki bardağının yasaklanma çalışmaları ile aynı günlerde olmuştur hem de... Biz ihtisas alanımız yelken dünyasını anlatalım: Sayın yetkilinin buyurduğu "Dünyada alkolle spor yan yana gelmez," sözleri tam bir saptırmadır. Belki İran, Sudan, Suudi Arabistan gibi başka dünyalarda öyledir ama medeni dünyanın tüm ülkelerindeki yelken ve yat kulüplerinin lokallerinde içki de vardır, yemek de... Çünkü bu kulüpler sadece yelken yarışı, yarışçısı yetiştirmek, yarıştırmak için kurulmazlar. Buralarda yaşam kültürü de aşılanır, sosyal çevrelerinin gelişimine, görgülerinin artmasına katkı sağlanır.
LOKALLERİ AYRI
Gelelim ülkemize... Kuruluşlarının pek çoğu yarım yüzyıla dayanmış yelken kulüplerimiz, büyük kentlerimiz taşralıların işgaline uğramadan kurulmuş, yerleri, zamanın ileri görüşlü, medeni, dünya görüşü olan, saygın yöneticileri tarafından bizzat seçilmiştir. Onun için bugün fıstık gibi görünebilir. Bu kulüplerimizin en büyük gelir kaynakları, tek ticari faaliyetleri olan lokal işletmeleridir. Bu yasak tüm bu tür kulüplerimizin elini ayağını kırar. Çökertir. Size sadece Fenerbahçe Yarımadası'ndaki yelken kulüplerindeki durumu söyleyeyim. Kalamış Yelken Kulübü'nün ve İstanbul Yelken Kulübü'nün sporcu lokalleri ayrıdır. Fenerbahçe ve Galatasaray kulüplerinin yelken sporcu lokalleri de ayrıdır. Yani içki içilen yerlerle sporculara tahsis edilen yerler apayrıdır. Çünkü bu kulüplerin üyelerinin de, çocuklarını böyle bir spora gönderen velilerin de zekâları, medeni seviyeleri ve görgüleri, evlatlarını her türlü yanlışlıktan uzak tutacak kadar gelişmiştir. Beni gerçekten şaşırtan ve öfkelendiren bir şey daha var. İnsanlarımızın "Aman bize kızmasınlar," pasifliği, pısırıklığı, kişiliksizliği... Korkunun ecele faydası yoktur. Ve bu yasaklamanın sonu kıvırtana da dokunacaktır...