Bir Ramazan ayını daha geride bıraktık...Tüm okurlarımın bayramını kutlarım.Geçtiğimiz Ramazan ayında da geleneksel "Türkiye muhafazakarlaşıyor mu?" geyikleri yine yapıldı...Ama çok şükür bu sefer az yapıldı.Biz yine de laik kesimin çoğunluğu tarafından hala paranoyak biçimde sorulan o soruya yanıt arayalım...Evet,Memleketin her yerinde adım adım muhafazakârlaşma baskısının hissedileceği ve netice olarak herkesin bunu kabullenmek zorunda kalacağı bir ülke mi olacağız?
Bu sorular etrafında dönen tartışmalarda genelde iki eğilim çarpışıyor...Bir tarafta böyle olmadığını ve adım adım bu ülkenin daha da modernleştiğini/ sekülerleştiğini düşünenler var... Öbür tarafta ise bu ülkenin daha İslamileştiğini/ muhafazakârlaştığını, geçmişte çok daha modern bir toplum olduğumuzu, bugün ise "kıvamımız"ın bozulduğunu, din baskısının toplumun üzerinde giderek daha çok hissedildiğini ve bu süreç sonunda daha "geri" daha "kapalı" bir ülke olacağımızı düşünenler var...
Net bir şekilde ifade edelim ki ikinci tarafın söylemi tamamen fos argümanlara dayanan, içi bomboş bir söylem... Bugünün Türkiye'si geçmişe kıyasla çok daha modern bir toplum ve her geçen gün daha da modernleşiyor... O, kıvamımız pek yerindeydi denilen Kemalizmin altın yıllarında Türkiye toplumu çok daha monolitik, uniform, hiyerarşik ve durağan yaşayan çakma-modern bir toplumdu. Üstelik kıyafet olarak da İstanbul gibi bir kentsel mekânda tüm "modern" kadınlar başı açık olmakla birlikte, kıyafet çeşitliliği son derece az, tayyör modelinde Kemalizmin monolitik çakma-laik kadın tasavvuru hâkimdi. Bugünse bu ülkenin metropol ortamlarında stil olarak g-string iç çamaşırı eteğinin/ pantolonunun yanından gözüken kadınlara da, farklı bağlama tiplerinde rengârenk ya da siyah türbanlı kadınlara da, saçını maviye, mora boyamış, göz ve dudakları piercingli kadınlara da ve Kemalizmin ideali olan tayyörlü kadınlara da rastlayabiliyoruz. Modernleşme zaten bizzat bu çoğulculaşma durumudur... Modernlik, sürekli farklılaşma arzusunda bir toplumsal yapı demektir...
Biliyorsunuz ülkemizde tüm bu sekülerleşme/ modernleşme tartışmaları kadınlar üzerinden yürüyor. Biz de o güzergâhtan devam edelim... Çok açık ki, sekülerleşme bağlamında bu ülkede hayata annesinden ve anneannesinden daha seküler bakmayan bir kadın ancak yüzde 1 oranında olabilir. Hatta bu rakam bile fazladır... Aslında Türkiye muhafazakârlaşıyor diyenlerin kaygısı, Batılı siyasi literatürdeki anlamıyla son derece muhafazakâr/ sağcı bir kaygı. Kemalist LAST (Laik yaşam tarzına sahip Sünni Türk) ortasınıfları İslami kesimin görünürlülüğünden, toplumsal ve kamusal mekânda daha çok varolmasından, ortasınıflaşmasından rahatsız oluyor, konforu bozuluyor. Aynı şey Kürtler bazında da geçerli ve Türkiye'de nasyonalizmin ve otoriter-sekülerizmin eşzamanlı Türk ortasınıflarında yükselişinin sebebini burada aramak gerekiyor. Dolayısıyla bugün Türkiye'nin kendine "modern" diyen yerleşik ortasınıfları bu ülkenin daha geniş ölçekte modernleşmesine direnç gösteriyor. Kendilerinden kimliksel olarak farklı şekilde modernleşme talebi olan insanları hazmedemiyor, sindiremiyor ve korkuyor... Bu aslında tastamam sağcı hatta aşırı-sağcı/faşizan bir reaksiyonu örnekliyor... Kendine solcu diyenlerin büyük kısmı, İslam meselesi etrafında aşırı-sağcı/faşizan bir bakış açısına sahip bu ülkede.
"Anne ve anneannesinden daha seküler olmayan kadın var mı?" noktasından devam edelim(Sekülerleşme harika birşeydir demiyoruz,objektif tespit yapıyoruz)... Bugün bir yandan laik kesimin kadınları kendi içinde daha sekülerleşiyor... Mesela geçmişle kıyaslandığında bekâret kaygısı hızla azalıyor. İlk cinsel ilişkiyi yaşama yaşı düşüyor... Bireyselleşme gelişiyor. Dolayısıyla boşanmalar artıyor. Evlilik öncesi cinsel beraberlik yaşayanların sayısı hızla artıyor. Dahası bu durumun ahlaki bazda meşru olarak görülmesi daha da hızla artıyor. Bu konuda tüm ampirik çalışmalar başka bir veri vermiyor bize. Zaten bunları zihni açık biri çıplak gözlemle de görebilir... Öte yandan İslami kesim bazında geçmişteki dindar ailelerle kıyaslandığında bundan da hızlı bir modernleşme var. Kızlarını okula göndermek, modern bir eğitimden geçip iş sahibi olmaları, modern çalışma hayatına katılmaları yönündeki talep çok güçlü. Dindar aileler bu konuda bir zerre bile muhafazakâr değil. Kızları metropollere gitsin, okusun, iş sahibi olsun, çalışsın diye ellerinden geleni yapıyorlar.
Söylenenin tam aksine Türkiye toplumu modernleşme talebi çok yüksek bir toplum. Annesi ve anneannesi gibi ev-merkezli yaşayayım diye düşünen, kendi bedenini, anne ve anneannesi gibi, kocasının namusu ve haysiyeti olarak gören başörtülü genç kadın sayısının da hızla azaldığı bir toplum... Tam aksine bireyleşme, kendini erkekle eşit görme, bireysel kariyer yolunda erkeğe taviz vermeden ilerleme eğilimleri hızla yaygınlaşıyor başörtülü kadınlar arasında... Devam edeceğiz...