Beni sadece popüler televizyon tartışmalarından tanıyanlar bilmez ama yazılarımı takip edenler bilir... Isaiah Berlin,beni çok etkilemiş bir siyaset filozofudur... 20. asrın en parlak filozoflarından biri olduğu karşıtları tarafından bile teslim edilmiş bu fikir adamını maalesef Türkiye'nin aydınları tanımıyor... Liberal-demokrat bir siyaset filozofu olmasının yanında bütün bir entelektüel tarihe vakıf komple bir beyin Berlin... Michael Oakeshott'ın tabiriyle Fikirlerin Paganini'si.Tam bir entelektüel virtüöz... Ortaya koyduğu kavramlar çok tartışılmış, özellikle belli makaleleri klasikleşmiş, defalarca okunup yorumlanmış bir adam...1909'da doğup 1997'de vefat eden Berlin'in 15. ölüm yıldönümü bu sene...3 yıl önce Berlin'in yüzüncü doğum yılı vesilesiyle dünyanın birçok yöresinde onlarca üniversite ve entelektüel kuruluş Berlin'i anan etkinlikler yapmıştı.Tabii bunlardan bir tanesi bile Türkiye'de yapılmadı...2009 yılında ben de yurtdışındaki bu etkinliklerde konuşulanlardan köşemde epey bahsetmiştim.Türk yayınevlerine çağrı yapmıştım,Berlin'in eserleri ve Berlin'e dair eserler yayınlanmalı demiştim...O çağrılardan sonra bir tane "Isaiah Berlin'le söyleşi" kitabı yayınlandı, o kitap da Türkiye'nin liberal entelektüelleri arasında bile yeterince yankı bulmadı... Şu an Türkçede Berlin'in üç kitabı var... İlki, YKY tarafından basılan Romantikliğin Kökleri... Öbürü ise Murat Borovalı'nın Berlin'in seçme makalelerini derlediği Bilgi Üniversitesi Yayınları'ndan basılan Kirpi ile Tilki...Bir de demin bahsettiğim yine YKY'den çıkan Isaiah Berlin'le Konuşmalar adlı kitap...Berlin'in liberal-demokrat dünya görüşünü özetleyen çok yetkin bir makale de Mehmet Turhan&Nur Uluşahin tarafından Liberal Düşünce dergisinde (Kış-Bahar 2007 sayısında) yayınlandı... Berlin'i Türk okurlar okusun diye uğraşan kişilerin başında da büyük üstad Mete Tunçay geliyor. İki kitapta da çevirmen olarak emeği var. (Kirpi ile Tilki'de Zeynep Mertoğlu ile birlikte). Popper'ı da Türk entelektüel pazarına ilk sokan Mete Tunçay'dı. Siyasal liberalizm iyi kavranmadan ve içselleştirilmeden benimsenen bir solculuğun hiçbir anlamı olmadığını yıllardır Murat Belge ile birlikte savunan yegâne solcu entelektüellerdendir Tunçay. Türk solunda Belge, Tunçay ve şu anki Halil Berktay çizgisi egemen damar olabilseydi, hem demokrasimiz hem entelektüel hayatımız bakımından çok kıymetli olurdu... Fakat hangi damarların egemen olduğu ortada.Hala solcuların çoğu totaliter zihniyete sahip... Mevzumuza dönelim... Isaiah Berlin'i liberalizmin entelektüel tarihinde de özgün kılan şey; İskoç aydınlanma geleneği ve özel olarak David Hume kanalından gelen felsefi pozisyonu yaşadığı çağın da yakıcı sorunlarıyla yüzleştirerek oluşturduğu değer-çoğulculuğu (value-pluralism) doktrinidir... Bu doktrin uygarlık kavramını bütün insanlığın toplu ilerleyişi, insanlığın durmadan artan toplu bilgi birikimi olarak gören modernist zihniyete karşı çıkan bir bakış açısını içerir... Berlin'in karşı çıktığı bu sakat zihniyete göre uygarlık tek ve biricik bir olgudur. İnsanların ve toplumların görevi de bu 'tek' olan medeniyete sahip çıkmak, bu medeniyeti yaymak ve ilerletmektir... Bu zihniyetten hareketle kimi devletler medeniyeti yaymak ve medeniyetten nasiplenmemiş kimi coğrafyaları medenileştirme misyonunu kendilerinde gördüler... Modern tarihteki birçok işgal, ilhak ve kolonizasyon hareketi bu 'uygarlık'çı ve 'tek'çi zihniyetle kendini meşrulaştırdı... Bu modernist/pozitivist algılama aracılığıyla bazı devletler de kendi halklarının kolonizatörü oldular. Kimi liderler kendi halklarına bir iç-koloni muamelesi yaptılar. O halkların mevcut kültürünü ve değerlerini 'tek' olan 'muasır medeniyet'e aykırı gördüler ve o kültürel yapıyı yok etmeyi meşru görebildiler... Türkiye yurttaşları bu hikâyeyi iyi bilirler... İşte Berlin özünde yoğun bir faşizanlık taşıyan bu modernist/ monist zihniyete karşı çok müteyakkız bir filozoftu. Bu zihniyetin liberal değerlerin altını oyduğunu, liberalizmin ahlaki zeminini yok ettiğini düşünüyordu. Kendine liberal diyen kimi düşünürlerin bu 'tek'çi anafora kapılarak, "özgürlük" diye diye özgürlüğü yok edebilecek faşizan bir çizgiye kayabileceklerinin altını çiziyordu... Yukarıda kabaca özetlediğim modernist bakışın içinden savunulacak bir liberalizm tasavvuru ölmeye mahkûmdu... Bugün de bu sakat zihniyetin çok sayıda örneğini hem Batı'da hem de ülkemizde görebiliyoruz... Isaiah Berlin'in liberalizmin entelektüel tarihinden süzerek doktrine ettiği değer-çoğulculuğu anlayışı ise varolan toplumsal gerçekliği veri kabul ediyor, sayısız çeşitlilikteki yaşam biçimleri ve değer örgüleri arasından hangilerinin daha iyi olduğunun asla söylenemeyeceğini öngörüyordu. Berlin'in liberal-demokrat anlayışına göre varolan sosyal ve kültürel gerçeklik bizim normatif tercihlerimizden daha yaşamsal ve daha meşru idi. Berlin'in kendi ifadesiyle "Bazı değerler ve bazı yaşam biçimleri birbirinden ne daha iyi, ne de daha kötüdür. Olsa olsa, farklı şekillerde her biri yine kendi içinde değerli ve kendi içinde anlamlı yaşam biçimleridir." Evrensel ve tek bir doğru uygarlık biçimi olduğu fikrinin sonuç olarak bizi felakete götüreceğinin bilincine varmak günümüz liberaleri açısından çok hayatidir...