Bugün 27 Mayıs... Menderesleri katleden o alçak darbenin 52. yılı... Denizler 27 Mayıs'ın çocuklarıydı,bu alçak darbeyi yapan ruha taparcasına bağlıydılar. Menderes'in darbeciler tarafından öldürülmesini büyük bir zafer olarak görüyorlardı. Ne kadar trajiktir ki 12 yıl sonra Denizleri de aynı alçak darbeci zihniyet katletti... Biz geçen hafta kaldığımız yerden devam edelim... Türk 68 hareketi, özlerinde olan bu milliyetçi ideolojiyi antiemperyalizm ve tam bağımsızlık sloganları arkasına saklamış, sosyalizan bir süs vererek kamufle etmeye çalışmıştır. Bu milliyetçilik öyle MHP tipi milliyetçiliğe göre de daha insancıl ve masum falan da değildir. Nitekim bugün duygusal arkaplanını milliyetçilikten teorik arkaplanını sosyalist literatürden devşiren ulusalcılık akımı birebir olarak bu ruhun mirasçısıdır... Tam bu noktada Deniz Gezmiş'in 29 Ocak 1971 yılında babasına yazdığı mektuptan alıntı yapmak istiyorum... "Baba, sana her zaman müteşekkirim, Çünkü Kemalist düşünceyle yetiştirdin beni. Küçüklüğümden beri evde devamlı kurtuluş savaşı anılarıyla büyüdüm. Ve o zamandan beri yabancılardan nefret ettim... Baba biz Türkiye'nin ikinci kurtuluş savaşçılarıyız. Elbette ki hapislere atılacağız, kurşunlanacağız da. Tıpkı Birinci Kurtuluş Savaşında olduğu gibi. Ama bu toprakları yabancılara bırakmayacağız. Ve bir gün mutlaka yeneceğiz onları..." Bu mektubu Gezmiş "Ya vatan ya ölüm" diyerek bitiriyor. Bu mektubun ölümü, hapisleri, kurşunlanmayı kutsayan, okuyanın beynini zehirleyebilecek kolektivist bir mantıkla yazılmış olmasını bir yana bırakalım. Bu mektuptaki kolektivizm, enternasyonal Marksist bir kolektivizm de değil. Türkiyeli olmayan her siyasetbilimci bu mektupta saklanmayan apaçık bir nasyonalizm olduğunu görür ve tespit eder. Koyu bir zenofobi içeren, yabancı diye adlandırılanlara yoğun ve derin nefret hisleriyle dolu bir zihniyet var ortada... Gezmiş'in daha politik olması makul karşılanabilecek kamusal konuşmalarından da değil bu, babasına yazdığı özel bir mektup ve bu mektupta hiç antiemperyalizm, tam bağımsızlık gibi laflar olmadan direkt içinden geçeni söylüyor Deniz... Bu kuşak, bu çocuklar mektupta da yazıldığı gibi böyle yetiştirildi ve bu Kemalist milliyetçilik üçüncü dünyalı bir Marksizm-Leninizm'le de etkileşime geçerek tam bir ideolojik zehir etkisi kazandı. Aslında üçüncü dünya deneyimi milliyetçilik ile devrimci sosyalist ideolojinin iç içe geçebileceğini de bize defalarca gösterdi. Antiemperyalizm, milli kurtuluş, tam bağımsızlık gibi temalar arkasında rasyonalize edilen nasyonalizm kendi gibi kolektivist-totaliter bir öze sahip Marksizm- Leninizm'le çok rahat uyuşabildi, anlaşabildi ve o ülkelerde iktidara geldiğinde bir katliam ideolojisine dönüşebildi. Aynı zemin ve aynı potansiyel özünde koyu bir milliyetçilik olan Türk sol hareketinde de sonuna kadar mevcuttur. Ulusalcılık denen feci cereyan da buradan doğmuş ve yükselmiştir. Tek fark, Deniz'ler kuşağının o dönemde "nefret edilecek yabancılar" kategorisine koymadığı Kürtler ve Gayrimüslimler (özellikle Ermeniler) de zamanla tıpkı Amerikalılar, İngilizler, Fransızlar, Yunanlılar gibi "yabancı"lar kategorisine yerleştirilmiştir bugünün Ulusalcı akımı tarafından. Günümüz Ulusalcı hareketi nefret edilecek olan, bir gün mutlaka yenilmesi gereken ve bu toprakların onlara bırakılmayacağı "Yabancılar" kategorisini genişletmiş, Kürtler ve Ermenileri de Batı emperyalizminin işbirlikçisi ve maşası niteliğinde "içimizdeki yabancılar" olarak görmüştür. Yani Ulusalcılara sorarsanız onlar da ırkçı ve zenofobik değiller. Ulusalcılar anti-kapitalist ve anti-emperyalist bir mücadele veriyorlar ve bu ülkeyi sömürge haline getirmek isteyen Batı emperyalizminin uşakları olan Kürtleri ve Ermenileri de bu vatandan söküp atmak istiyorlar!!! İkinci bir kurtuluş savaşıyla vatan topraklarını yabancılara bırakmamak mücadelesini veriyorlar tıpkı 68'lilerin, Deniz'lerin antiemperyalist mücadelesi gibi... Nitekim hâlâ o 68 ruhu yolunda lineer olarak devam edenler tutarlı biçimde bugün Ulusalcı denen çizgiye demir atmışlardır. MHP tipi milliyetçiliği aşan bir ırkçı milliyetçilikle flört eder şekilde antikapitalist ve antiemperyalist 68 yürüyüşlerini sürdürmektedirler. Fakat 68'li aktörlerin ciddi bir kısmı da bugün samimi olarak özgürlükçü ve demokrat, bu ruh sağlığı bozuk ulusalcı akımın karşısındalar. Öte yandan bu vicdanlı ve ahlaklı duruşu gösterebilen -68'li veya değil- sol aydınların istisnalar hariç nerdeyse tamamı Türk 68'inin bu feci yüzüyle hesaplaşabilmiş değil, açıkça redd-i miras yapabilmiş değil. Aksine ulusalcılığa cephe alan ve kendini özgürlükçü-sol olarak gören bireylerin, grupların hemen hepsi Türk 68 hareketiyle ve Deniz'lerle gurur duyuyor, onların yolunun takipçisi olduklarını söylüyorlar. İdeolojik olarak bu redd-i miras yapılmadan bugünün ulusalcılarına, kızılelma koalisyonuna, Ergenekon çetesine Türkiye solunun karşı çıkması tamamen anlamsız ve ahlaken de gayrimeşrudur... Evet, Deniz'in idam edildiği yaşlarda olan bu ülkenin bir genci olarak Türk 68'inin yani Deniz'lerin yani babalarımızın ve abilerimizin bizlere bıraktıkları fikri ve fiili mirası reddediyorum... Özgürlük, barış, ahlak ve demokrasi adına Türk 68'inin bize bıraktığı miras asla olumlu değildir... O hareketin vizyonu evrensel değil milliyetçi bir vizyondur... O mirasın, o yolun takipçisi olmamız sadece hem Menderes'leri, hem Deniz'leri insafsızca asan, bu ülkenin ve devletin tek sahibinin kendi olduğuna inanan ve bu inanç uğruna herkesi harcayabilecek egemen zihniyetin işine yarar... O zihniyetin gücünü konsolide etmesinin, egemenliğini tahkim etmesinin basit birer aygıtı oluruz sadece Türk 68'inin ruhunun, Deniz'lerin yolunun takipçisi olursak... Zamanı geldiğinde harcanıp atılacak basit birer aygıt sadece...