İlker Başbuğ ile ilgili çok yazdım. Bu generali temel hukuk ilkelerini çiğnememeye defalarca davet ettim. Sivil otoriteye itaat etmek zorunda olduğunu defalarca söyledim. Beni düşmanı zannediyordu, oysa Başbuğ için en dostça yazan belki bendim. Bugün tutuklanmasına kadar gelen süreci çok önceden ona haber vermiştim. Peki o naptı? Bana tam 53 tane dava açtı. Beni tutuklattırmak için elinden ne gelirse yaptı. Hrant'ın öldürülmesine vesile olan madde 301'den yargılanmam için 11 defa Adalet Bakanlığı'na başvurdu. Sonunda Bakanlık da boyun eğdi ve şu an 301'den yargılanan tek köşe yazarı benim... Neyse, ben bunları affettim. Ama Başbuğ'u hukuk affetmedi... İlker Paşa tutuklandığı zaman "Ben 26. Genelkurmay Başkanı'yım. Terör örgütü kurmak ve yönetmekle yargılanıyorum. Yüce Türk milletinin takdirine bırakıyorum," dedi. Mahkemeler nasıl karar verir, mahkumiyet mi verir, onu bilmem ama kesin bildiğim bir şey var ki; Türk milletinin çoğunluğu zaten İlker Başbuğ'u mahkum etmiştir. Türk milletinin çoğunluğu İlker Başbuğ zihniyetini tasfiye etmiştir... İlker Başbuğ göreve geldiği ilk günden itibaren bu ülkenin çoğunluğunun desteklediği AK Parti hükümetine ve bu ülkenin çoğunluğunun sevdiği Fethullah Gülen'e savaş açmıştır. Sivil otoriteyi devirmek ve Fethullah Gülen hareketini çökertmek için elinden gelen bütün legal illegal her şeyi yapmıştır. Bizim vergilerimizin finansmanıyla, yani Genelkurmay parasıyla sivil otoriteyi devirme amaçlı internet siteleri meselesi açıktır. Günahsız milyonlarca insanı silahlı terörist gibi göstermeye çalışan eylem planlarına karışmıştır savcıya göre Başbuğ... Dolayısıyla İlker Başbuğ'u Türk milletinin çoğunluğu zaten mahkum etmiştir...
'ARTIK ALLAH KURTASIN'
Bu noktaya nasıl gelindiğine baktığımız zaman, dediğim gibi ben İlker Başbuğ'u her zaman uyardım. Çünkü Genelkurmay Başkanı olmadan önce de onun sivil otoriteye meydan okuyan, sivil otoriteyi devirmek için her şeyi yapabilecek bir general olduğunu görüyordum. İlk yazıyı onun göreve geldiği ilk gün, 31 Ağustos 2008'de yazdım. O da bana 1 Eylül günü dava açtı. Ben sürekli onun bir devlet memuru olduğunu yazdım, çünkü kendinden bir devlet adamı olarak bahsederdi. Kendisinin devlet adamı değil, devlet memuru olduğunu, sivil otoriteye itaat etmesi gerektiğini yazdım. Karşılığında bana tam 53 kez dava açtı. Her seferinde aynı bahane: Kamu görevlisine hakaret, devletin askeri varlığını tahkir, tezyif. Bir kamu görevlisine "Siz devlet memurusunuz," denildiğinde bu hakaret değil, tespittir. Fakat Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, devlet memuru sözünü bile kendine hakaret olarak algılayan ruhsal yapıda bir insandı... Tutuklamaya gelince, bunun böyle olacağı zaten belliydi. Sekiz-dokuz ay evvel İlker Başbuğ'un tutuklanacağını yazmıştım. Başka konularda yazdıklarımı da kimi illegal işlere karışmış korkak gazeteci arkadaşlar böyle okusun. Ben haber veriyorum, süreci ben yönetmiyorum. Olacak pozisyonları ve golleri önceden sezen bir futbol adamından farksızım... İlker Başbuğ anayasal haddini aşan bu çabalarından vazgeçmedi, her şeyi yapmaya devam etti ve bu noktaya gelindi. Artık Allah kurtarsın...
'SORUŞTURMA BÜYÜYECEK'
Başbuğ'un tutuklanmasıyla beraber Ergenekon ve Balyoz sürecinde önemli bir eşik açılmıştır. Ergenekon sürecinde iş son iki yıldır yatay gidiyordu. 10. dalgadan itibaren, iş masonik yapılara dokunduğu andan itibaren yatay seyrediyordu. İlker Başbuğ'un tutuklanabilmesiyle, hukukun genelkurmay başkanına dokunabilmesiyle birlikte bu süreç artık olması gerektiği gibi dikey işleyecektir... Çünkü genelkurmay başkanlarına dokunulamaz diye, yazılı olmayan bir kural var Türkiye'de, genelkurmay başkanları ne yaparsa yapsın dokunulamazdı. Bu saçma sapan, evrensel hukuka aykırı olgu yıkıldı... Bundan böyle Ergenekon daha yukarılara, işin finansal ayağına, medya ayağına, yargı ayağına da tırmanacaktır. Unutmayalım, bu internet sitelerinin tek vebali İlker Başbuğ'da değildir. Yaşar Büyükanıt zamanında da sivil hükümeti devirme amaçlı internet siteleri çalışıyordu. Bunların yarattığı uydurma haberler, başka gazetelerde manşet oluyordu. Gazetelerde manşet olan haberler de Abdurrahman Yalçınkaya'nın AK Parti'yi kapatma iddianamesinde delil oluyordu. Burada böyle bir tezgah vardı. Yani Genelkurmay Başkanlığı'nın kurduğu uyduruk siteler, o uyduruk sitelerin yalan ve dezenformasyon haberlerinin illegal yapıyla bağlantılı kimi genel yayın yönetmenlerince manşete çekilmesi, illegal yapının emrindeki yazarlarca ve televizyoncularca köşelere ve ekranlara taşınması -oradaki illegal bağlantı, talimat ilişkisini de savcılar araştıracaktır- bu uydurma sitelerdeki uydurma haberlerin büyütülmesi sonra oluşan darbe ortamının da kapatma davasıyla taçlandırılması... Tezgah buydu. Ben bu soruşturmanın Yaşar Büyükanıt ile Abdurrahman Yalçınkaya'ya da uzanacağını düşünüyorum.
'ASKERİ VESAYET DAHA BİTMEDİ'
Öte yandan kurumsal olarak askeri vesayetin bittiğini söylemek mümkün değil. Bu tür sembolik devrimsel adımlar noktasında büyük bir eşik yıkıldı. Artık Yeni Türkiye bir genelkurmay başkanına dokunulabilmiştir. Fakat hâlâ kurumsal olarak problemli noktalar duruyor. Yüksek Askeri Şura duruyor, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin İç Hizmet Kanunu'ndaki bir sürü saçmalık duruyor. Çift başlı yargı rezaleti, Siyasi Partiler Kanunu, 12 Eylül'ün anayasası... Bundan sonra kurumsal adımlar atılmalı. Biz, bu ülkenin çoğunluk iradesi, statüko duvarlarını yıktık. Artık yeni bir inşaata başlamamız gerekiyor. Şu an inşaat başlamadı. Eski, köhnemiş, çürümüş yapı yıkıldı ama yeni bir yapının inşaatına nisbeten başlandı, daha tam anlamıyla başlandı denilemez. Kurumsal adımlarda çok eksiklerimiz var, yani askeri vesayetin bitiş süreci daha yeni başlıyor... İş bitmedi, her şey daha yeni başlıyor...