İstanbul'daki iki çağdaş sanat fuarı da bitti. Contemporary İstanbul fuarının son iki gününde iki de müzayede yapıldı. Klasik yapıtlar olsa bile güncel sanat ürünleri o açık artırmalarda da ağırlıktaydı.
Bütün bunlara bakarak çağdaş/güncel sanatın koleksiyonerler arasında revaçta olduğunu söylemek kabil mi? Doğrusu bu sorunun üstünde düşünüyorum.
Bugünlerde daha da çok düşünüyorum.
Çünkü, yakında bir kitabım yayınlanacak. Müzeleri, galerileri, bienalleri, fuarları, hatta çağdaş sanatın kendisini anlama bakımından bir tür 'hayatta kalma kılavuzu'. Bu alanlarda, ne yalan söyleyeyim, birçok şeyi ilk ben yaptım. Bu da onlardan biri olacak. Çalışmalarımdan hayli memnunum. O minvalde koleksiyonerlik üstünde de düşünüyorum.
Teorik olarak koleksiyoner kimdir, psikolojik bakımdan koleksiyonerlik neye tekabül eder sorularını bir yana bırakalım. Koleksiyonerliğin sosyo-ekonomik açıdan anlamını da bir tek özelliği dışında ihmal edeyim. O özellik burjuvazi ve sermaye ilişkisidir.
Bir ülkede bu ikili büyüyüp geliştikçe koleksiyonerlik de gelişir.
Soylu ve varsıl sınıfların işidir toplayıcılık. Türkiye ne zaman böyle bir kulvara girse (mesela 1980'lerde ve son 10 yıldır) bu alan sınırlarını büyütüyor.
Bu koşullarda bu konuya daha geniş bir açıdan bakmak kaçınılmaz.
Son kertede ülke sermayesiyle, ülkedeki kültür birikimiyle ilgili bir konu. Her koleksiyon bir ulusal kültür varlığıdır. O birikimlerin korunması, koleksiyonerin önemsenmesi şarttır. Batı toplumları koleksiyonerliği teşvik edecek önemleri almıştır. Biz çok gerideyiz sanat dünyasının maddi açıdan desteklenmesi söz konusu olunca. O kadar ki, sayıları ne zaman artsa, ne zaman gözle görülür bir hacme ulaşsalar koleksiyonerler tırpan yerler. Anlaşılan devletin Osmanlıdan beri zengin olanın kellesini alma yaklaşımı devam ediyor.
KOLEKSİYONER KİMDİR?
Bütün bunlar, ne kadar önemli olsa da, beni asıl başka bir kısmı ilgilendiriyor bu işin: Bugünkü Türkiye'de, bugünkü güncel sanat ortamında koleksiyoner kimdir ve kim olmalıdır?
İlk soruya cevap vereyim. Hiç de zayıf olmayan gözlemlerime bakarak söylersem Türkiye'deki koleksiyoner kitlesinin en önemli özelliği 'karma' olmasıdır. Her şeyi alan, biriktiren bir koleksiyoner kitlesi var. Bu biraz sanatımızın niteliğinden kaynaklanıyor.
Bütün farklarına rağmen Batı sanatında akımlar, dönemler bir bütündür. Bu, ayrışmayı ve her koleksiyonerin kendi köşesini, sahasını bulmasını kolaylaştırır.
Bizde ise akımlar arasında bir fark gözetmek söz konusu değildir. Örneğin sadece Barok toplarım diyemez kimse. Sonunda 150 yıllık bir geçmişimiz var. Onun tamamı klasik kabul ediliyor. İnsanlar da koleksiyonerliğe o yapıtlarla başladı. Modern kavramının serüveni ilginçtir bizde. Şimdi klasik dediğim yapıtlar bir dönemde modern kabul ediliyordu. Modern sıfatı sonradan soyut resim için kullanıldı. Başlangıcı 1950'lerdir.
Buna benim deyişimle Türk Paris Ekolü demek gerekir. Paris Ekolü sanatçıları tarzında resim yapan ve hepsi Paris'te oturan Türk sanatçılarının birikimidir. Özellikle o yapıları toplayan bildiğim tek bir kişi vardır.
FİYAT POLİTİKASI SORUNLU
Bu gelişme çizgisinden sonra güncel sanat devreye giriyor.
Fakat bizde kavrandığı şekliyle problemlidir. İnsanlar 1970 kuşağını da çağdaş kabul ediyor.
İşi 1950'lere kadar geriletenler de var. (40 yıldır sanat eleştirisi yapan birisi ise Osman Hamdi Bey'le ilgili hayli uydurma kitabının başında söz konusu sanatçıyı 'Çağdaş Sanatımızın İlk Ustası' diye tanımlıyor. Bu katmerli bir cehalettir.) Oysa bu sanat en nihayet 1990'lardan sonraki çalışmalardır.
Mesela şimdi yapıtları bir sergide toplu olarak gösterilen 1980 kuşağı sanatçıları bile bana göre artık klasik veya modern klasik, haydi daha da zorlayarak söyleyeyim, çağdaş klasik olmuştur.
Koleksiyonerlerimiz bu birikimi bir bütün olarak topluyor.
Varsın toplasınlar. Keselerine bereket. Ne var ki, bir süre sonra bu koleksiyonlar, örnekleri Batı tarihinde görüldüğü gibi, birbiriyle çelişecek, ortaya sayısız sorun çıkaracaktır. Fakat kimse bunların üstünde düşünmemektedir. Akla gelen tek şey müze açmaktır. Onları da heyecanla bekliyoruz. Ama bu iş zordur. Sadece içine yapıt koymakla bir koleksiyon müzeye dönüşmez. Tersine, müze girişimlerinin öldürdüğü koleksiyon sayısı haddinden fazladır.
Bütün bunlardan sonra söyleyeceğimi söyleyeyim. Bence koleksiyon karma, toplama (eklektik) olmamalıdır. Koleksiyon ne kadar belli bir alana, döneme yoğunlaşırsa o kadar değerlidir.
Bu bir.
İkincisi, işin değer kısmıdır.
Türkiye'de belli bir piyasa var mı derseniz, fizik olarak elbette var. Fakat bu pazarın fiyat politikası bence sorunludur. Büyük çalkantılar, iniş çıkışlar yaşar. Daha da beteri kıyası yoktur.
Eskiden büsbütün yoktu. Son üç yıldır hayli arttı. İstanbul'daki iki fuar yabancı ve uluslararası değeri 'kote' edilmiş sanatçıları sunmaya başladılar. Böylece hiçbir uluslararası itibarı ve fiyat politikası olmayan şu Türk sanatçısının yapıtını alırken aynı mali değerin karşılığında neye sahip olabileceklerini görüyorlar. Bunu çok önemsiyorum. Türkiye'deki koleksiyonların evrensel anlam taşıması ancak yerli sanatçılar kadar yabancı sanatçıların da biriktirilmesiyle kabildir.
Üçüncüsü, öteden beri inandığım bir şeydir. Sürekli olarak "kimin yapıtını alayım?" sorusuna muhatap oluyorum. En sonunda fuar sırasında Radikal internet gazetesinde 1 milyon TL üst sınırla bir koleksiyon önerdim.
Dileyen kesesinin gücüne göre o isimlerden değişik kombinezonlar içeren koleksiyonlar oluşturur. O liste inandığım sanatçıların yapıtlarını içeriyor. Ama o niteliği taşıyan isimler içerse bile 'avangart' bir liste değil. Manasız olurdu o yönde bir tutum.
O listeyi başka bir nedenle de öyle düzenledim. O neden, orta yaş kuşağından bugün sanat üreten en gençlere kadar bir yaş grubunu kapsamasıdır önerinin.
Bununla, asıl inandığım koleksiyoner yaklaşımını vurguluyorum.
Kanımca doğru koleksiyoner yaşıtlarını toplayan koleksiyonerdir.
Çok yaşlı olup da çok gençleri veya çok genç olup da yaşlı sanatçıları biriktirenler vardır ama istisnadırlar. Gerçek koleksiyoner kendi yaşıtıyla birlikte yaşayan, yaşlananlardır. Bugün 30-35 yaşında kişinin kalkıp 70 yaşında bir insanı almasını sadece 'gönül' ve 'zevk' ile açıklarım. Özel tercihlerdir.
Doğrusu, aynı dönemden olan sanatçıları, hatta onların hemen bir önceki çağdan gelenleri biriktirmesidir. Estetik ve mali değeri koleksiyonun ondan sonra ortaya çıkacaktır. Ayrıca da yeni sanatçıyı bulmak, takip etmek zevkli, heyecanlı bir serüvendir.
Bir de şunu ekleyeyim: danışmanı olmayan koleksiyoner, dostlarım bana kızmasın, gülünçtür.
Tamam, doğrudur, akılları pazara çıkarmışlar, herkes kendi aklını satın almış ama ben de söyleyeyim size, kimsenin aklı kendisine yetmez. Hele bu alanlarda para harcarken hiç!
Son söz mü istiyorsunuz, söyleyeyim, koleksiyonerlik zor zanaattır.