Ben Ankara'da çok uzun bir süre yaşadım. Sonra ayrıldım. Şimdiyse yılda birkaç kez gidiyorum. Her defasında o kente gittiğimde belleğimde eski bir kent canlanıyor. Bu kent benim sübjektif mekânlarımdan oluşuyor. Vakti zamanında gidip geldiğim yerlerin toplamıdır o sübjektif mekân. Nostalji duygusu taşımayan birisi olduğumdan oraları aramıyorum. Fakat arasam yerlerinde bulacağımı sanıyorum. Nedeni çok basit. Ankara biraz Batı'daki kentler benzeri bir gelişme gösterdi. Son 20 yılda kent yeni akslara doğru genişledi, uydu merkezler kazandı. Eski kent olduğu gibi kaldı. İstanbul'da olduğu gibi rant kavgası merkezde yoğunlaşmadı. Merkez yakılıp yıkılmaktan geniş ölçüde kendisini kurtardı. Hiç değişmedi demiyorum. O zaten olanaksız bir şey. Ankara eskidi. Kent daima üç merkezden oluşur: sermaye, bohem ve devlet. Bu merkezlerin hareketi kentin kaderini etkiler. Bu üç merkez kentin tarihsel odağıyla yeni mekânları arasında gider gelir. Çağdaş kentçilik ise iki özellik taşıyor. Kentler tarihsel çekirdeklerini aynen koruyarak oraları turistik hale getiriyor. Bir de eski ve yıkık dökük mahalleleri soylulaştırıyor, eşraflaştırıyor. Buna 'gentrification' deniyor. Ankara henüz bu iki tepkiden de uzak. Onun yerine yeni yollar, bulvarlar açmak, yeni mahalleler inşa etmek çabasında.
İÇ İÇE ANKARALAR
Ankara, kendisi yeni kurulmuş bir şehirdir. 1930'larda kent inşa edilmiş adına da Yenişehir denmiştir. Buna karşılık 1920'lerde kullanılmış 'tarihsel merkez'e de bazı yeni yapılar eklenmiş. Bunların hepsi bizim ulusal mimarlık tarihimiz, kent tarihimiz açısından önemli binalardır. Bazılarını yabancı mimarlar inşa etmiştir. Bazıları Türk mimarlar tarafından yapılmıştır ve kendilerine özgü nitelikler taşır. Dünyanın her yerinde bu yapılar ulusal mimarlık envanteri kabul edilir ve bir mücevher gibi saklanır. Ne yazık ki, Ankara'daki tarihsel merkez bu çok önemli birikimine karşılık yeteri kadar kullanılmaz. Yönetimlerin, dönüşümlerin unuttuğu yerdir orası. Kalenin eteklerinden başlayan, özellikle Ulus'u ve oradaki yapıları içine alan bu bölge bana göre Yenişehir'e kadar iner. O yapıların önemli bir bölümü şimdi önde gelen bankaların genel müdürlükleri, bakanlık binaları falandır ama sosyal dokunun da değişmesiyle unutulmuş bir alan olarak önünüzde... açılmaz, kapanır.
YÜZÜNÜ KENTE DÖNMEK
Bu defa o bölgeye dönük çok ciddi bir girişimin başlatıldığını, bunu bizzat Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'ın başlattığını gördüm. Düşünün ki, şimdi Kültür Bakanlığı olan, Fuat Köprülü devrinde Dış İşleri Bakanlığı olarak kullanılmış yapının yanında gören herkesi tiksindiren bir işporta mahalli, yanındaki açık hava tuvaletiyle durup dururdu. Önünden geçmek istemezdim. Karşısında Opera binası yer alırdı. Bakan orayı yeşil alan olarak düzenlemiş. Bakanlık binasının arkasındaki berbat sekiz katlı binanın dört katını yıkmış. Etnografya ve Resim Heykel Müzesi'nin önündeki uydurma, gecekondu yapıları kaldırmış. Ortaya geniş, büyük bir alan çıkmış. Önüne mükemmel bir park yapılmış. Bu inşaatlarda, orijinal binanın yapıldığı cinsten taş bulunup, onlar kullanılmış. Gene onun önünde yer alan bir Bauhaus binanın tepesine kondurulmuş kaçak gecekondu yapısı yok edilmiş. Bakıldığında nasıl bir ufkun ve peyzajın olduğu görülüyor. İkinci Meclis'in yanında çok çekici bir bahçe vardı. Fakat bakımsızlıktan girilmezdi. Karşısında o yapının Ankara Palas yer alır. Civardaki dolmuşlar hâlâ bir çirkinlik salgını yayıyor etrafa ama bu defa bahçe elden geçirilmiş. Ankara'nın bence en güzel mekânlarından biri ortaya çıkmış. Duvarları yükseltilerek o dolmuşinsan kalabalığından koparılmış. Ayrıca Mongeri'nin bir mücevher olan Tekel Binası restore edilmiş. Bakanlık müzelerdeki çok yetersiz satış merkezlerini ihaleye çıkarmış. Ortak bir kavram çerçevesinde düzenlenecek olan bu merkezlerde satışlar yapılacak. Orijinal yapıtların replikaları sertifikalı olarak satılacak. Hepsinden önemlisi zamanında trenlerin bakımlarının yapıldığı cer atölyeleri şimdi Cer Modern adı altında Türkiye'de çok az örneği görülen çok çağdaş bir sergikonferans- etkinlik merkezine dönüştürülmüş: O yapıdan, çağdaş dilinden etkilenmemek mümkün değil. Hele işletmesi mesela İKSV gibi, Babylon gibi çağdaş etkinlikler tasarlayan ve düzenleyen kurumlara verilirse ve oraya bir çağdaş sanatlar müzesi açılırsa ortaya Ankara'ya yepyeni boyutlar getirecek bir merkez çıkar.
MODERNİ MODERNLEŞTİRMEK
Ankara'ya şimdi yeni bir konser salonu gerekiyor. Eski salonun içi onarılmışsa da bu ertelenemez bir ihtiyaç. Ayrıca çok güzel şeyler yapılan Gençlik Parkı'nın etrafı, Hergele(n) Meydanı düzenlenmeyi bekliyor. Bu Yenişehir için de bir zorunluluk. Bakan ayrıca 12 Eylül'ün Kültür Merkezi'ni de yıkıp bir Anadolu Uygarlıkları Müzesi yaptırmak istiyor. Bütün bunlar teker teker çok önemli girişimler. Fakat bunların bir kültür politikası haline getirilmesi gerek. Bakanlığın bu yaptıklarını anlatması, duyurması ve başka kentlerde de benzeri girişimlere zemin hazırlayacak bir sistem oluşturması şart. Çok başarılı ve çok önemli bu atılımın genişlemesi ortaya çok boyutlu bir dönüşüm çıkarabilir. Belki garip bir şey ama Ankara'nın tarihsel merkezi aslında modern bir mantığa dayanarak oluşturulmuştur. Bu o modernitenin modernleştirilmesidir. Böylece hem modern hem muhafazakâr olunur. Türkiye'nin sırrı budur. Bakanlık bu sırrı kavramış görünüyor. Sevinmeyip de ne yaparsınız?