Ne tesadüf ki New York'un hareketli sokaklarında ve İstanbul'un canlı kaosunda, şehir sakinleri tuhaf bir dizi komik psikolojik zorluk paylaşıyor. Sanırım şehirli İnsanın sona ermeyen serüveni: 'sorunların ve sendromların labirenti'nde kaybolmak çünkü bu şehirlerde insanların mücadeleleri bir stand-up komedi rutinini doldurabilir. Eğer şehirde yaşıyorsanız farkında olmadan siz de bu sendromlardan birkaçına sahip olabilirsiniz. Ne mi o sendromlar, hubristen tutun da truman sendromuna, Alice harikalar diyarında sendromundan nomofobiye kadar birçok ilginç rahatsızlık. Şehir insanları arasında, "Eyvah, hubris sendromuna yakalandım" ya da "Todd olmuşum gibi hissediyorum" gibi ilginç ifadeler duymak pek de sıra dışı değil. Bu büyülü dünyada kaybolmamak için yapılan çaba, aslında farkında olunmayan bir dizi kötü alışkanlık tarafından gölgeleniyor ve şehir insanını mutsuzluğa sürükleyen bir zemin hazırlıyor. Kim bilir belki bu absürt rahatsızlıklar arasında kendimize biraz yer bulacağız. Gelin, sendromlardan sendrom beğenelim.
BU SENDROMLARLA NASIL BAŞA ÇIKILIR?
Bu tür sendromlarla başa çıkma süreci genellikle bireysel farklılıklara ve belirli durumların karmaşıklığına bağlı olarak değişebilir. İşte bu sendromlarla başa çıkmak için kullanılabilecek yaratıcı yöntemlere dair 10 madde.
Doğa ile bağlantı: Şehirde yaşayanlar için doğa ile bağlantı kurmak, parklarda zaman geçirmek veya doğa temalı etkinliklere katılmak, zihinsel rahatlama sağlayabilir.
Sanat ve yaratıcılık: Resim yapma, yazı yazma, müzik dinleme veya enstrüman çalma gibi sanatsal ve yaratıcı aktiviteler, duygusal ifadeyi artırabilir.
Gönüllü çalışma: Topluma hizmet etmek, gönüllü çalışmalara katılmak, sosyal bağları güçlendirebilir ve anlam bulma sürecine katkıda bulunabilir.
Teknoloji sınırlaması: Bilinçli olarak teknoloji kullanımını sınırlamak, dijital detoksa zaman ayırmak, gerçek dünyaya odaklanmayı destekleyebilir.
Farkındalık ve meditasyon: Farkındalık meditasyonu, kişinin şu anın farkında olmasını sağlayarak stresi azaltabilir ve zihinsel sağlığı destekleyebilir.
Egzersiz ve spor: Düzenli egzersiz, endorfin salgılanmasını teşvik ederek ruh halini iyileştirebilir ve stresle başa çıkma becerilerini artırabilir.
Düzenli uyku: Düzenli uyku alışkanlıkları geliştirmek, enerjiyi dengelemek ve zihinsel sağlığı desteklemek adına önemlidir.
Gülme terapisi: Komedi etkinliklerine katılmak, komik içerikler izlemek veya güldürü kitapları okumak, endorfin salgısını artırabilir ve mizahın terapötik etkilerinden yararlanabilir.
Mindfulness tabanlı sanat ve el becerileri: Mandala çizme, boyama veya el işi gibi mindfulness tabanlı aktiviteler, zihinsel odaklanma ve sakinleşme sağlayabilir.
Grup terapisi: Sosyal ağlarda destek gruplarına katılmak veya terapist rehberliğinde grup terapilerine katılmak, benzer durumları paylaşarak destek bulmayı sağlayabilir.
SENDROMLARDAN SENDROM BEĞEN!
- Hubris sendromu: Şehir insanının hubris sendromuna yakalanmasının arkasındaki nedenler karmaşık ve acımasız bir rekabet ortamında gizlenmiş gibi görünüyor. İş dünyasında, her an bir diğerinin kuyusunu kazma yarışı, insanı göz gözü görmeyen bir arenaya sürüklüyor.
Bu durumda, nerede güç varsa, orada mutlaka güç zehirlenmesi de bulunuyor.
Hubris sendromu, güç ile ilişkili bir kavramdır ve genel anlamda kibir, egoizm, kusursuzluk kompleksi ve bir otoritenin varlığını umursamama haliyle ilişkilidir.
Şehir hayatının hızlı tempolu ritmi, bireyleri sık sık bu "Ben en iyisiyim" moduna sokarak, gerçeklikten uzaklaştırıyor. Sonuç olarak, şehir insanının hubris sendromu, sanki güçlü olmak için bir yarışa girmiş ve bu yarışın içinde kendi gerçekliğini kaybetmiş gibi bir izlenim yaratıyor. Düşünün bakalım, hubris sendromunda kaç insan tanıyorsunuz, ya da siz de hubris misiniz?
- Deja visite: Şehir insanının 21. yüzyıl sendromlarından biri, artık birçok mekanı sadece fotoğraflar ve filmler üzerinden keşfetmesi ve bu mekanlara ilk adım attığında sanki orayı yıllardır biliyormuş gibi davranmasıdır. Sosyal medyanın gücüyle, bir mekanın her detayını incelemek ve adeta sanal bir tur yapmak mümkün hale geldi. Ancak, bu sanal deneyimler, gerçek bir ziyaret sırasında şehir insanını deja visite"sendromuna sürüklüyor. Deja visite, daha önce hiç ziyaret etmediğiniz bir yerle ilgili tuhaf bir biçimde bilgi sahibi olma durumunu tanımlar. Şehir insanı, sosyal medya aracılığıyla mekanı önceden keşfetmiş gibi hisseder ve o yerde daha önce bulunmuş gibi bir deja vu yaşar. Böylece, sanal dünyanın gerçekliği nasıl etkilediği, şehir insanının zihinsel dünyasında ilginç bir sendrom olarak belirir.
- Alice harikalar diyarında (Todd sendromu): Alice harikalar diyarında sendromu, şehir insanlarının karşılaştığı ilginç bir psikolojik durumu tanımlayan bir terimdir ve bu durumu ifade eden Todd sendromu, ilk defa 1950'li yıllarda psikiyatrist John Todd tarafından ortaya atılmıştır. İsmi, Lewis Carroll'ın 'Alice Harikalar Diyarında' adlı eserine dayanan bu sendrom, algısal çarpıklıkla ilişkilidir. Diğer halüsinasyonlardan farklı olarak, etkilenen kişiler mevcut ortamlarının çarpık bir versiyonunu görmeye başlarlar. Gerçek olmayan şeyleri görmek yerine, mevcut gerçeklikleri çarpıtılır ve tuhaf bir şekilde algılanır. Özellikle başlangıç ve bitişlerin aniden gerçekleşmesi, bu sendromun tahmin edilmesini zorlaştırır. Todd sendromu, adeta şehir yaşamının karmaşası içinde kaybolan insanların gerçeklik algısını sorgulayan bir pencere sunuyor.
- Truman sendromu: Bu sendrom televizyonlar ve popüler kültürün hayatımıza etkisiyle ortaya çıkan bir ruhsal bozukluktur. Adını, 1998 yapımı 'The Truman Show' filminden alır. Bu filmde başkarakter Truman Burbank, hayatının aslında bir televizyon şovu olduğunu bilmeden yaşar. Hayatının her anı kameralar tarafından kaydedilip televizyonda yayınlanmaktadır. Truman sendromuna yakalananlar, kendi hayatlarının da böyle bir senaryo içinde olduğuna inanırlar.
Özellikle şehir yaşamı, bu sendromu tetikleyebilecek birçok öğe sunar. New York gibi metropoller, kendi başına birer film setine dönüşmüş gibidir. Yüksek binalar, ışıl ışıl reklam panoları, kalabalık caddeler ve ünlü kafeler; hepsi, şehir insanının gerçeklik algısını sarsacak unsurlardır.
Birçok insan, bu büyülü dünyanın içinde kaybolur ve kendi hayatlarının bir izleyici kitlesi tarafından gözlendiğini düşünmeye başlar. Medyanın ve popüler kültürün baskın olduğu bir dönemde, insanlar gerçekle kurgu arasındaki sınırları daha da zorlamaya başlar. Bu durum, bireylerin kendi yaşamlarını bir senaryo içinde yaşadıkları hissine kapılmalarına neden olabilir.
- Onyomani: Gerçek bir alışveriş bağımlılığı ama öyle bir bağımlılık ki, saçma sapan şeyler alıyorsunuz. Önüne geçilemeyen satın alma isteği, satın alma sürecinde kontrol kaybı, satın alma sonucu psikolojik, sosyal veya ekonomik olumsuzluklar yaşamak, buna rağmen satın almaya devam etmek. Özellikle her gün online sitelerden mutlaka bir parça da olsa bir şey alıyorsanız onyomoni olmuş olabilirsiniz aman dikkat!
- Nomofobi: Şehirli insanların, özellikle Z kuşağının, günümüzdeki belirgin özelliklerinden biri sosyal medya bağımlılığıdır.
Mobil teknolojinin hızlı gelişimi, şehirli gençlerin cep telefonlarını vazgeçilmez birer uzantılarına dönüştürmelerine neden oldu. Ancak, bu bağımlılık sadece bir alışkanlık değil, aynı zamanda bir korkuyla da iç içe geçmiş durumda.
Nomofobi, cep telefonunu ve bağlantısını kaybetme korkusunu ifade eder ve artık bu fobi, literatürde resmi bir yer edinmiştir.
Cep telefonunu kaybetmek, sadece iletişimi değil, aynı zamanda sosyal medya üzerinden toplumsal bağlantıları da yitirme endişesi yaratır. Z kuşağı için bu, günlük yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelmiş olan sanal dünyadan kopmanın neden olduğu bir kaygıyı ifade eder. Nomofobi, şehirli gençlerin teknolojiyle kurdukları bağımlılık ve bu bağlantının kaybı üzerinden modern yaşamın bir yansıması olarak karşımıza çıkar.