Son bir haftadır yalnızca bölgemizin değil, dünyanın da gündeminin başat maddesi olan 19 Mayıs Verzigan helikopter kazası ile tartışılan İran, bugünkü gizli servis yönetim modeline 1979 Devrimi'nden sonra erişti. Bununla birlikte istihbarat eklektik (eski, farklı felsefi sistemlerin yeni sistemler içinde kullanılmasına verilen ad) bir iştir ve İran, gizli servis mantalitesine Devrim'den sonra erişmiş değil. İran, günümüzde hem ofansif, hem defansif taktikleriyle dikkat çeken; kimi zaman etkili operasyon yürüten ve bazen de gol yiyen bir istihbarat sistemine sahiptir.
Bugün bu köşede İran'a ilişkin iki operasyon üzerinden bu sistemin kodlarını anlamaya çalışacağız. 2006, İran'ın enteresan bir istihbarat operasyonuna maruz kaldığı bir sene olarak tarihe geçti. Zira o senenin önemli özelliği, İstanbul'da bir otelin bugün örneklerini görmeyeceğimiz türden bir espiyonaj olayına sahne olmasıydı. İran'ın nükleer sırlarını bilen eski Savunma Bakan Yardımcısı Ali Reza Askari, İstanbul'da kaçırıldı. Asgari'den 7 Şubat 2006 günü geldiği İstanbul'da, Taksim'deki bir otele girişinden bir süre sonra haber alınamaz oldu.
Soğuk Savaş döneminin casus filmlerini andıran bu esrarengiz kaçırma, daha doğrusu çıkarma operasyonu; 6 Şubat günü yabancı görünümlü iki kişinin otelin resepsiyonuna gelip Ali Reza Askari adına üç gece için yer ayırtmasıyla başladı. Askari, 7 Şubat'ta Atatürk Havalimanı'ndan Türkiye'ye giriş yapıp, aynı gün oteline yerleşti. Ve otele yerleştikten sonra da sırra kadem bastı.
'BAL TUZAĞI'NA DÜŞEN ROMANTİK İRANLI
Kayıp olayının bildirilmesinden sonra Ankara hareketlendi. Dışişleri Bakanlığı'nın isteği üzerine MİT ve Emniyet'in katıldığı bir toplantı yapıldı ve hemen araştırma başladı. Askari'nin geldiği yerin İran değil, Suriye'nin Şam kenti olduğu anlaşıldı. MİT ve Emniyet araştırmalara başlamıştı ama operasyon tamamlanmış, Askari muhtemelen çoktan Okyanus Ötesi'ne doğru yola çıkmıştı. O dönemde İran, Türkiye'ye resmen müracaat etti, ama sonuç alınamadı. Asgari, kuvvetle muhtemel bir CIA operasyonuyla ABD'ye götürüldü ve bir başka kimlikle, muhtemelen yüzle orada yaşıyor, şayet ölmedi, öldürülmediyse... Elbette bunun karşılığında İran'ın nükleer sırlarını ABD'ye verdi Askari.
Türkiye açısından buradaki önemli ayrıntı şu: Bugün olsa ne CIA, ne de bir başka gizli servis, ülkemizde böyle bir operasyon yapamaz. Ama o zamanlar öyleydi, çünkü içeride biz 'başka dertlerle' uğraşıyorduk.
İkinci vereceğim örnek, 'Bal Tuzağı'na düşen romantik İranlı başlığı ile anlatacağım türden bir ofansif istihbarat operasyonudur. MİT Efsanesi adlı kitabımda da yazdığım bu operasyonun sahası gene Türkiye'dir. Tuzağı kuran da, tuzağa düşen de İranlıdır. Hikâyenin ayrıntıları, istihbarat tarihine bir 'Bal Tuzağı' emsali olarak geçecek niteliktedir: İsveç'te yaşayan İranlı ayrılıkçı Ahvaz hareketinin ikinci ismi, El Nida hareketinin lideri Habib Farajollah Chaab, geldiği İstanbul'da Ekim 2020'de İstanbul'da ansızın ortadan kayboldu.
EVLİLİK VAADİYLE OPERASYON
MİT ve polis tarafından yürütülen çalışmalar sonucunda, Chaab'ın İran'da yaşayan ve "Gel, artık evlenelim" diyen sevgilisi Saberin Saidi'nin tuzağına düştüğü tespit edildi. İran istihbarat servisi MOİS'in elemanı olduğu belirlenen Saidi'nin isteği üzerine İstanbul'a gelen Chaab'ın kaybolmasının ardından Emniyet tarafından operasyon başlatıldı. Polis, kaçırma olayında Chaab'ın sevgilisi Saidi ile birlikte hareket ettikleri belirlenen çete üyelerinin yakalanması için 27 Kasım'da dört ilde eş zamanlı operasyon düzenledi. Operasyonda Fırat ile birlikte yakalanan 11 şüpheliden 9'u tutuklanıp cezaevine konuldu.
9 Ekim günü İstanbul Havalimanı'na inen Chaab, pasaport kontrolünden geçtikten sonra girdiği bir telefon bayiinden çıkıp taksiye bindi. Taksiyle Beylikdüzü'nde bir akaryakıt istasyonuna giden Chaab, burada taksiden inip kendisini bekleyen beyaz bir minibüse geçti. Sevgilisi tarafından akaryakıt istasyonuna çağrıldığı değerlendirilen Chaab, minibüste ilaçla uyutulduktan sonra elleri, ayakları ve gözleri bağlanıp 18 saatlik bir karayolu yolculuğuna çıkarıldı. Van'da minibüsten indirilip başka bir araca bindirilen Chaab, buradan İran'a geçirildi.
Toparlayalım yavaş yavaş: İran, Kasr-ı Şirin, yani 1639'dan beri sınırlarımızın değişmediği büyük doğu komşumuz. Diplomatik, istihbari, ideolojik manada pek çok konuda anlaşamadığımız bir ülke. Bununla birlikte 'komşu komşunun külüne muhtaçtır' atasözünden mülhem ilişkilerimizi bozmadığımız da bir ülke. Son bir yılda yaşanan gelişmeler İran'ın, pek çok açıdan dünyada yalnız bir ülke olduğunu gösteriyor. Türkiye ile daha iyi ilişkiler kurmaları kendi lehlerine... Buna yetecek istihbari ve diplomatik altyapıya da sahipler. Mesela işe PKK'ya 'aman vermeyerek' başlayabilirler. Sırf bu başlangıç bile pek çok şeyi değiştirebilir.