Öykü, Birinci Cihan ve İstiklâl Harbi şehitlerinin kanlarıyla 1923'te çizilmiş Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırlarına iPhone Adım Sayar ölçümü ile yalnızca 6 bin 560 adım mesafedeki Barişa Köyü'nde 27 Ekim'de gecenin karanlığını yırtan yoğun ateş bombardımanı ile bitiyor. Ya da -bu bir, kuyruğunu yiyen yılan (Ouroboros) hikâyesi derseniz- başlıyor.
Bugün Üç Boyutlu Portre'de zaman zaman yapacağımız gibi sinemacılıktaki 'flashback' tekniğinden ilhamla bandı geriye saralım ve bu yılın Mayıs ayına gidelim.
Sinemacılık diyorum, zira öykü hakikaten Hollywood filmlerini aratmayacak bir senaryoyla dünya kamuoyuna duyuruldu. O kamuoyunun bilinçli, sorgulayan üyeleri; senaryonun 'draft draft' evrimini; 2014, hatta 1999'dan beri gözlemleyerek yaşadı. Şairin deyişiyle -elbette fark edenler için- her şey gözümüzün önünde yaşandı.
DEAŞ adlı terör örgütünün son lideri Ebu Bekir el-Bağdadi'nin öldürülmesinden söz ediyorum. Bu tiyatral (yaşanmış olması da bunu değiştirmez) suikastın gerçekleşmesinden altı ay önce terör örgütü YPG'nin bir casusunun, 'IŞİD' liderinin afedersiniz donunu 15 Mayıs'ta başlayan başarılı bir istihbarat operasyonu sonucu çaldığı ve 'mezkur donun' askeri operasyondan sonra DNA testi için kullanıldığı sahnesi de senaryoya eklemlendi! Yani DNA testi, aylar önceden ele geçirilen ve CIA'e ulaştırılan kullanılmış bir iç çamaşırıyla yapılmıştı! O LaLa!
Bunu da ABD'nin önde gelen televizyonlarından NBC'ye gururla anlatan kişi, tıpkı Bağdadi'nin halefi Ebu İbrahim el-Haşimi el-Kureyşi örneğinde görüldüğü gibi ismi bilinçli biçimde verilmiş YPG elebaşı Mazlum Kobani'ydi.
İki örnekte bu öyküdeki isimlerin özellikle seçildiğine ilişkin kanıtlar ve bir başka örnekte ise bu yönde şüpheler var. Önce kanıtlar: DEAŞ'ın son ilan edilen sözde halifesinin kendisine peygamber efendimizin kabilesine göndermeyle bir soyadı seçmesi esaslı bir şeytanlık örneği. Ayrıca bunu, öldürülmüş lider Bağdadi de yapmıştı. 2014'te soyadına 'Kureyşi'yi eklediği vakidir. (Bu arada Haşim'in kardeşi Hamza el-Kureyşi de örgütün yeni sözcüsü oldu.) Mazlum Kobani'nin adı ise PKK'nın kurucularından Mazlum Doğan'dan ilhamla bilhassa seçilmişti. Oryantalist bir mantıkla Batı'ya 'mağdur ve şirin' görünmek için… Gelelim şüpheye: Bağdadi'nin öldürüldüğü köyün adının Barişa olması sadece bende mi kuşku uyandırıyor. Yerel kaynaklardan aldığım bilgiye göre bu köy eski bir Hristiyan köyü ve adını da Türkçe'deki barış kelimesinden almış.
BARIŞ PINARI'NA BARİŞA CEVABI!
İmdi… Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ABD ve Rusya'ya rağmen 9 Ekim'de Kuzeydoğu Suriye'de başlattığı operasyonun adı ne: 'Barış Pınarı'… Shakespeare, "Şüphe kendi kendini dölleyen bir canavardır" der. Elhak doğrudur. Ve fakat bunca yıl öylesine komplolarla karşı karşıya kaldık ki; insan, Bağdadi operasyonuna bakınca şunu düşünmeden edemiyor: Bir istihbarat aklının, deccalin yeryüzündeki timsali olarak görülmüş bu herifi birazdan yeni bilgilerle açıklayacağım yerlerden İdlib'e neden şimdi getirdiğini ve burada öldürdüğünü anlıyoruz da, suikast için İdlib'de Barişa adlı bir köyün bilinçli seçildiğini söylemek hüsnü kuruntu mu olur yoksa bu da 'Tanrı Oyunu Komplosu'nun bir parçası mı acep? Öyle ya, ölmüş teröristin, onların SDG de dediği YPG casusu tarafından çalınmış iç çamaşırını senaryoya ekleyen akıl bunu neden düşünmemiş olsun. İnsan kesin öyledir diyemese de hiç olmazsa sormadan edemiyor.
Öldürüldüğü operasyonun bilinmeyenlerini yazacağımız Ebu Bekir el-Bağdadi, 28 Temmuz 1971 Irak Samarra doğumlu bir terörist. 1996'da Bağdat Üniversitesi'nin İslami Çalışmalar Bölümü'nden mezun oldu. Daha sonra ise Saddam İslami Çalışmalar Üniversitesi'nde Kuran çalışmaları alanında 1999'da yüksek lisans, 2007'de doktorasını tamamladı. Ekim 2006'da bir ABD savaş uçağı Suriye sınırına yakın bir yerde olduğunu tespit ettiği Bağdadi'ye bir saldırı gerçekleştirdi. Ancak bu girişim başarısızlıkla sonuçlandı. ABD, 4 Ekim 2011'de Bağdadi'yi küresel terörist ilan etti ve başına 10 milyon dolar ödül koydu. (Sonradan bu rakam 25 milyon dolara çıkarıldı) Bağdadi ise DEAŞ'ın hilafet ilanını bundan üç yıl sonra 29 Haziran 2014'te yaptı. 5 Kasım 2014'te Forbes Dergisi'nde 'dünyanın en güçlü insanları' listesine girdi! Time Dergisi de Bağdadi için 'El Kaide'nin karanlık yıldızı' başlığını atmıştı.
İşte bu terörist, ne idüğü belirsiz bir köpeğin de (kelimenin literal anlamıyla) rol aldığı söylenen tuhaf bir operasyonda öldürüldü. Ve ABD Başkanı Donald Trump, bu senaryoda rol alan köpeğin resmini Twitter hesabından -adını, istihbari gizliliğe riayet etmek kaydıyla saklayarak!- paylaştı. (Bari DNA bulgusunun elde edildiği donun görselini de paylaşsaydı Twitter hesabında!)
TRUMP'IN 'SAVAŞ KÖPEĞİ'
Senaryonun bu kısmına da en fazla şu cümlelerle mukabele edilebilir:
2001 yılında Londra'da yaptığım röportajda İngiliz istihbaratına çalıştığını inkâr eden, bu gerçeği 2017'de açıklayan casusluk romanları yazarı Frederick Forsyth'ın 1974'te yayınlanmış 'The Dogs of War' (Savaş Köpekleri) adlı bir romanı vardır. (Pink Floyd'un aynı adlı şarkısının bulunduğu albümün çıkışından 12 yıl önce…) O roman bile Trump'ın 'gizemli istihbarat köpeği hikâyesi'nden daha sahiciydi. Bana göre 'The Fourth Protocol'dan (Dördüncü Protokol) sonra Forsyth'ın ikinci en iyi romanı olan The Dogs of War, Afrika'da elmas madeni için yapılacak bir darbenin öyküsüydü. Gerçeğe aykırı bir kurmaca değildi. Hatta öyle ki, kimi yerde gerçek olabileceğinden bile şüphelenebileceğiniz ölçüde… Bağdadi senaryosu ise nihayetinde teröristbaşı ölmüş olsa bile Anglosaksonların deyimini tersinden söylersek gerçek olamayacak kadar kötü.
Siz yine de Frankenstein Terör-2'yi de izleyin. Ama aksiyon ya da gerilim değil, artık komedi filmi niyetine... Daha önceki filmin çekimleri esnasında, tek suçu o setin civarında yaşamak olan insanları katlettiler. Umarız bu kez kitlesel can kaybına sebep olmazlar.
DEAŞ'ın ezoterik söylemler geliştirmeye başlaması da yine istihbarat aklının ürünü olan bir senaryonun gereğiydi. İstihbarat, örgüt üzerindeki etkisini artırınca Türkiye'ye yönelik komplonun bir parçasına dönüştürüldü.
Trump'ın çekindiği Evanjelistler'in iman ettiği Armageddon'un yaşanacağı ve kıyametin kopacağı yer Dabık'tı! Asıl sahtekârlık, bu 'İsevi' komplonun DEAŞ üzerinden sözde İslami bir kılıkla piyasaya sürülmesiydi. Mesela Amerika'nın Sesi, 23 Eylül 2016 tarihli bir haberinde "Bir hadise göre kıyamet, Suriye'nin küçük bir kasabasında çıkacak çatışmayla başlayacak. Bu kasabanın adı Dabık. Halep ilinin Azez ilçesine bağlı bu kasaba aynı zamanda Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlı ordusunun Memlükler'e karşı zafer kazandığı Mercidabık Meydan Savaşı'nın yapıldığı yer" diye yazdı. Ama hadisin kaynağını vermedi.
IRAK'TA İŞKENCELİ İSTİHBARAT
Tabii Bağdadi suikastı senaryosunda YPG'ye de bir rol verdi ABD. Mazlum Kobani, o röportajda SDG'ye bağlı bir kişinin Bağdadi'nin en yakın çevresine sızmayı başardığını ve 'IŞİD Lideri'nin saklandığı yerin planını, tünelin varlığını ve orada kaç kişinin olduğu bilgisini elde ettiğini de iddia etti. Hâlbuki kazın ayağı öyle değil. Ben size istihbarat kaynaklarından aldığım net bilgilere dayanarak tek tek anlatayım. Olay, içinde kurmaca olduğu için epey heyecanlı. Ama ben elbette gazeteci ve romancı kimliklerimi ayırarak, yani olayın gerçek ve kurmaca kısımlarını ayıklayarak ilerleyeceğim:
Lideri ölünce bir örgütün öleceğine dair bir kesinlik yoktur. Öcalan yakalandı ama PKK ölmedi, evrim geçirdi ve Kandil ile YPG'nin PKK'sı oldu. El Kaide'nin Lideri Usame bin Ladin 2011'de Pakistan'da öldürüldü, El Kaide metamorfoz geçirdi Irak El Kaidesi oldu. Irak El Kaidesi'nin Lideri Ebu Musab ez-Zerkavi ABD tarafından 2006'da Irak öldürüldü ama Irak El Kaidesi ölmedi, evrim geçirip DEAŞ oldu. Şimdi de Bağdadi öldü, sözde 'Kureyşi'yi piyasaya sürdüler.
Bağdadi'nin öldürülmesi, 'müesses nizam'ı tarafından Irak ve Suriye'de terörle mücadelede samimi olmadığı için Türkiye'den faça yiyen ABD'nin bilhassa kendi iç kamuoyunda bu konuda zevahiri kurtarması için planlandı. Tabii bu Trump'a da 2020 seçimleri için iyi bir kampanya malzemesi olacak.
Bağdadi'nin ölümünün zamanı da gelmişti.
Değil mi ki, DEAŞ Irak ve Suriye'de yapacaklarının çoğunu yaptı zaten. Yükselişte olduğu 2014-2015-2016 yıllarında sanki Viyana kapılarına dayanacak bir örgüt gibi lanse ediliyordu. Kendilerine kalsa küstahlıkla İstanbul'u da alacak ve bu toprakları 'tağut Türkiye rejimi'nden kurtaracaklardı! Hadsizler.
YAKALANDI AMA KONUŞMADI
İstihbarat kaynaklarından aldığım bilgiye göre Bağdadi'nin yerinin öğrenildiği istihbaratın temeli olan olay şu: 8 Şubat 2018'de Sakarya'nın Serdivan ilçesinde DEAŞ'ın üst düzey isimlerinden İsmail el İthavi iki aylık bir takip sonucunda yakalandı. Operasyon, Milli İstihbarat Teşkilatı ve Emniyet'in işbirliğiyle gerçekleştirildi. Bu şahıs yakalandıktan sonra istihbarat görevlileri tarafından çok kapsamlı bir sorgudan geçirildi. Ancak kötü muameleye maruz kalmadığı için konuşmadı ve Irak'a teslim edildi. Tam bu süreçte ABD'nin öncülüğündeki uluslararası koalisyon 'DEAŞ'ın beş numarası İthavi'nin yakalanıp Irak'a iade edilmesinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi ve Ankara'ya teşekkür etti.
Irak bu adamı sorguladı ve muhtemelen de işkence ile konuşturdu, sonra da idama mahkûm etti. İthavi, Bağdadi'ye yakın isimlerin adresleri konusunda argo dille öttü. Bağdat da bu bilgileri CIA ile paylaştı ve ardından bir buçuk yıllık operasyon süreci başladı. Önce Bağdadi'ye yakın örgüt yöneticilerinin adresleri bulundu, bunlarla kuryeler üzerinden temas kuruldu ve sonunda Bağdadi'ye ulaşıldı. Ve Bağdadi, eninde sonunda para gücü de kullanılarak İdlib'de El-Nusra'dan ayrılanların kurduğu Huraseddin grubunun kontrolündeki bir yere 'implant edildi'. Bu süreçte istihbaratçılar tarafından yönlendirilen bir köstebeğin rol aldığı da söyleniyor.
İKİNCİ KAŞIKÇI SENARYOSU!
Sonuçta Türkiye, Bağdadi'nin yeri konusunda ABD ile istihbarat paylaşmadı. Çünkü Bağdadi'nin yerini bilmiyordu. Bilse ABD ile paylaşmak yerine SİHA'larla sınırdan girer ve Bağdadi'nin bulunduğu köyü vururdu.
Yusuf Alabarda'ya göre ABD, Bağdadi'nin yerini öğrendikten sonra onu İdlib'e tıpkı Kaşıkçı cinayetine benzer bir senaryoyu uygulamak üzere getirtti. Kuryeler vasıtasıyla… Hatta Alabarda daha iddialı bir şey de söylüyor (Ben aynı kanaatte değilim) ve Bağdadi'nin, Kaşıkçı dublörü senaryosunda olduğu gibi Türkiye sınırlarından içeri sokulup Adana'da görüntü vermesinin de tasarlanmış olabileceğini söylüyor. "Ama…" diyor. "ABD, sınırın ucuna kadar getirip orada vurmayı tercih etti. Çünkü Türkiye bu planın farkına vardı. Kaşıkçı'da olduğu gibi daha ötesini yapmak o kadar kolay değildi." Bakın, bu mümkündür. Ama senaryo, ikinci bir Cemal Kaşıkçı olarak mı kurgulanmıştı, bundan emin değilim. Ya da şöyle söyleyeyim: Barişa şüphem doğru ise bu da doğru olabilir. Adana ve Barişa senaryoları -isimlerinin ilk harfleriyle- 'A ve B senaryosu' olarak kurgulanmıştı. 'A'yı fazla riskli bulup (Çünkü gerçeğe dönüşmesi çok zor bir senaryo idi.) 'B'yi vizyona soktular. Nitekim iki hafta önce Adana'dan Gaziantep'e giden bir DEAŞ'lının görüntüsü paylaşılmıştı.
ABD'nin 'B' senaryosunu ayrıntılarıyla anlattıktan sonra bu haftanın yazısını da bir özetle bağlayalım:
Deyrizor ve hatta Rakka'da bulunduğu istihbarat raporlarıyla sabit olan bu teröristbaşı Türkiye sınırındaki bir köye özellikle getirilip öldürüldü. Maksat, Türkiye'yi töhmet altında bırakmaktı. Bu suikastla ABD, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı'ndan sonra Barış Pınarı'nda terörle mücadelede sahada başarı gösteren Türkiye'den rol çalmaya çalışmakla kalmadı, DEAŞ Lideri'nin ülkemize sığınmak üzere olduğu imajını da oluşturmaya çabaladı. Kendilerinin lisanıyla 'That's for sure'. (Orası kesin) Böylelikle bu köşede bundan tam beş yıl önce yayınlanan yazıda 'Ortadoğu'nun Frankenstein'i olarak nitelendirdiğim DEAŞ can çekişirken filmin finalini Hollywood'un şanına yaraşır biçimde bağlamak istediler. Üstelik öykünün ucunu da açık bırakarak… Çünkü herkes biliyor ki, senaryo, film vizyondayken de (2014'ten beri) revize edildiği için iyi gişe yaptı. Devamı neden çekilmesin… Dizi muamelesi yaparsanız da 'sezon finali' dersiniz. Boşuna değil, Marry Shelley'in bundan tam 201 yıl önce yazdığı Frankenstein'ın tam 25 kez filme ve diziye uyarlanmış olması. Boşuna değil.