Terör, hedeflediği her ülkenin bünyesini içeriden saldırılarla çökertmeye çalışan bir virüse benzetilebilir. Virüsün, biz dirençli olduğumuz müddetçe vücudu yenmesi mümkün değil. Ne var ki bu bir hastalık ve her sinsi hastalık gibi fırsat kolluyor. O yüzden virüsün, yani terörün kökünün kurutulması gerekiyor. Bu da bölgesel ve giderek küresel gelişmelere bağlı. Terör, günümüzde vekâlet savaşlarının kullanışlı bir enstrümanına dönüştüğü için terörle mücadele, devletler samimiyetle isteseler bile kolay değil. Terör artık çağımızın asimetrik savaş sistematiğinin bir parçası. Bu yüzden her terör eyleminden sonra saldırıların deyim yerindeyse şifreleri çözülmeye çalışılıyor. "Saldırının arkasında hangi ülke olabilir", "Terör eylemiyle hangi ülkeye mesaj yollandı" gibi soruların cevapları aranıyor. Terör, üzerinde fikir birliğine varılıp tanımlandığı vakit bu kez terör örgütlerinin ayrı ayrı geçmişleri, dayandıkları toplumsal yapı, eylem tarzı ve hedefleri gibi spesifik konular gündeme gelecek ve her ülkenin istihbarat teşkilatı, güvenlik güçleriyle koordinasyon içinde bu soruların yanıtını arayıp mücadele sürecine girecek. Mesela DAEŞ/IŞİD, Irak ve Suriye'de yavaş yavaş yitirmeye başladığı toprakları kontrol eden yarı devletimsi bir yapı olmakla birlikte aynı zamanda Yabancı Terörist Savaşçılar'dan (YTS) müteşekkil ve küresel terör üreten bir ordu. Terör, küresel bir tehdit olduğu için onunla mücadele de küresel bir iş. Boşuna değil, Polonya'nın başkenti Varşova'da cuma günü başlayıp dün biten NATO zirvesinin ana temasının küresel terörle mücadele olması.
NATO'NUN TERÖRLE İMTİHANI
Soğuk Savaş'ın bitiminden bu yana deyim yerindeyse 'varoluş sancısı' çeken NATO'nun terörle mücadelede daha etkin biçimde rol alacak şekilde yenilenmesi gerektiği aşikâr. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da katıldığı Varşova'daki NATO zirvesinde Türkiye bu gerekliliği dile getirdi. Hatırlanacağı üzere Rusya da, her ne kadar kendisinin Suriye'deki terörle mücadele sicili temiz olmasa da bilmem kaç kez şu tezi dile getirmişti: "NATO, hayali Rus tehdidi ile değil, gerçek tehditle, terörle uğraşmalı." 22 Mart'ta Belçika Brüksel'de gerçekleştirilen DAEŞ saldırısı, Rusya'nın bu tezini haklı çıkaran bir saldırı idi. Ne var ki terörün, dolaylı savaşların, vekâlet savaşlarının bir parçası haline geldiği, deyim yerindeyse algoritmasının karmaşıklaştığı günümüzde tek vektörle terör şifresi çözmek pek mümkün değil. "DAEŞ saldırılarının, Türkiye'yi, Avrupa Birliği'ni ve NATO'yu belirli siyasi kararlara zorlamak için mi düzenlendiği", "Suriye İç Savaşı'na müdahale eden Rusya ile NATO arasındaki gerilimi tırmandırmak için mi gerçekleştirildiği" sorularını sormak artık komplo üretmek anlamına gelmiyor. İstihbarat servislerinin terör örgütleriyle kurduğu karmaşık ilişkiler bu soruların sorulmasına yol açıyor. Ayrıca istihbarat servislerinin kullanışlı terör örgütleri üzerinden yürüttükleri operasyonları bir kenara bıraksak ve her devletin terörle gerçekten samimi biçimde mücadele etmek istediğini varsaysak bile bu, terörle mücadele için yeterli değil. Bunun için devletlere karşı silahlı faaliyet yürüten bütün örgütlerin birer terör örgütü olduğu üzerinde bir fikri uzlaşma sağlanması, ardından da bu konuda tam istihbarat paylaşımı ile etkin mücadele planının uygulamaya konulması gerekiyor. NATO'nun, bir zamanlar düşmanı olan Varşova Paktı'nın imzalandığı yerde düzenlediği zirvenin asıl maksadı bu mücadele planını hayata geçirebilmek. NATO zirvesinin Varşova'da yapılması dünyanın ne kadar hızlı değiştiğinin ironik bir göstergesi. Fazla optimist olmamak lazım ama belki de 'Varşova ruhu' NATO'ya yarar ve terörle mücadele konusunda samimi bir niyet oluşur. Kim bilir...