"Kürtler yüzyıllardır hukuk tanımayan, dağlarda yaşayan, davar güden bir topluluktur. Ancak ovalara indiklerinde çalışkan ve barış yanlısı çiftçilere dönüşürler."
Yukarıdaki şovenist satırlar Birinci Dünya Savaşı yıllarında İngiltere Dışişleri Bakanlığı'nca kurulan Propaganda Ofisi'nin önemli 'kalem şövalyelerinden' tarihçi, propagandist Arnold Joseph Toynbee'ye ait.
Benzer cümlelere yıllar önce okuduğum 8 Aralık 1948 tarihli bir CIA raporunda da rastlamıştım. Kafa biçimlerinden yola çıkılarak yapılmış ırkçı köken araştırması bulgularının (!) bile yer aldığı 22 sayfalık bu raporda Kürtlerin politik açıdan 'cahil' oldukları yazıyordu. Bu tür ırkçı cümleler,şarkiyatçılığın, Edward Said'in dikkat çektiği üzere nasıl bir saldırgan ideolojiye dönüşebileceğinin kanıtı.
İngiltere Dışişleri Bakanlığı, 1914'te Wellington House'da Savaş Propaganda Ofisi kurdu. Wellington House, İngiliz hükümeti çalışanlarının ve akademisyenlerinin en parlak beyinlerini istihdam eden bir kuruluştu. 1917'de 54 çalışanı olan Wellington House 1915'e kadar 17 dilde yazılmış yaklaşık 2.5 milyon kitap ve broşür yayınlandı. Bir yıl sonra propaganda yayını sayısı 7 milyona yükseldi.
Wellington House'ın bir görevi de dünyayı Osmanlı yönetiminin bir felaket olduğuna ve Türklerin egemenliklerindeki topraklarda zalim birer 'tiran' olarak hüküm sürdüklerine inandırmaktı. Bu konudaki en etkili yayınlardan biri Bryce Raporu idi. Wellington House'ın parlak beyinlerinden biri de 1889 doğumlu, Oxford mezunu Arnold Toynbee'ydi. Toynbee, Wellington'dayken Türklerin Ölüm Saçan Tiranlığı adlı bir kitap yazdı. Şu satırlar o kitaptan:
"Suriye'de bir terör örgütü hâkimiyeti var. Arap liderler tutuklandı; öldürüldü veya sürgün edildi ve halk kitleleri adeta felce uğramış durumdalar. Bu çok uzun korku hikâyesine müttefikler son vermeye kararlıdır. Bu ölüm saçan tiranlık altında yaşayan halkları özgürleştireceklerdir."
Nüansları bir kenara bırakırsak neredeyse bugünü anlatan cümleler. Emperyalistlerin propaganda makinesi bundan yüz yıl önce Wellington House gibi kuruluşlar vasıtasıyla işletiliyordu. Bugün ise yine Angloksakson icadı olan sosyal medya başta olmak üzere zamanımızın propaganda araçları kullanılıyor.
İSTİHBARİ DÜNYA SAVAŞI
Bugünkü koşulların Birinci Dünya Savaşı koşullarıyla benzerliği tartışılmaz. En önemli fark, bugünkü savaşın tam da Batı'nın istediği üzere iç savaşlar şeklinde tezahür etmesi. Ve bu savaşın en önemli mühimmatı da propaganda ve dezenformasyon. Anglosakson Paktı, Mezopotamya'daki etnik ve mezhepsel ayrımları kullanarak bölgedeki siyasi denklemi değiştirmek istiyor. Bunu bir ölçüde başardı da. Tarihin en kullanışlı örgütü IŞİD'in bu süreçteki rolünü anlamak önemli. IŞİD, İslamofobi'yi beslediği için ABD ve İngiltere gibi Batı ülkeleri, Sünni İslam'ı itibarsızlaştırdığı için İran, Esad yönetiminin ömrünü uzattığı için de Rusya'nın elini güçlendiren bir örgüt. Ve bölgedeki dengeleri değiştirdiği için Türkiye, bu örgütten en çok zarar gören ülkelerin başında geliyor. Ne var ki Ankara, bunu dünya kamuoyuna anlatamadığı gibi IŞİD'i örtülü biçimde desteklediği yönündeki dezenformasyonları da boşa çıkaramadı.
Son yılların en büyük dezenformasyonlarından biri Türkiye'nin IŞİD'i örtülü olarak desteklediği iddiasıdır. Bu yalan, propaganda sanatının doğası gereğince sürekli söylenmek suretiyle belirli kesimlerin inandığı bir teze dönüştü.
Neyse ki son olarak IŞİD'in Kobani saldırısında kullanılan araçların Türkiye topraklarından girdiği dezenformasyonuna karşı Türk Dışişleri Bakanlığı, araçların Türkiye tarafından gelmediğini gösteren görüntüler yayınlanmasını sağladı. Bunlar, Türkiye'nin sınırda yaptığı istihbari ve askeri gözetlemeden elde edilen görüntülerdi. Bu görüntüler, Türkiye'nin bölgede 'Real Time Intelligence' (RTI) denilen Gerçek Zamanlı İstihbarat olanaklarına sahip olduğunu gösteriyor. Ve RTI -Kobani saldırısından sonra ortaya atılan dezenformatif haberlere karşı kanıt olarak görüntü yayınlanmasında gördüğümüz üzere- işe yarıyor. Türkiye, gereğinden fazla konuşmadan gerçeği kanıtla ortaya koyunca hem toplumunun kendisine olan inancını pekiştiriyor, hem de istihbari düşmanlarının yalanlarını boşa çıkarmış oluyor. İstihbarat birimlerinin şu süreçteki en önemli görevlerinden biri bu.
KÜRTLERİN GERÇEK MÜTTEFİKİ
Bir başka önemli konu da Çözüm Süreci'nin Oslo yerine İmralı hamlesi ile 'yerlileştirilmesi'nden sonra HDP'nin ve arka planda Kandil'in ABD temaslarıyla sürecin özellikle Suriye'deki gelişmeler bağlamında yine dış faktörlere endeksli hale gelmesinin yarattığı handikap. Halbuki değil HDP, PYD'nin bile ittifak için ABD'yi değil, Türkiye'yi tercih etmesini sağlayacak bir istihbari zeminin yaratılması gerekiyor. Okyanus ötesinden gelip buraları işgal eden ABD'nin değil, bin yıldır bu toprakları birlikte yöneten Türkler ve Kürtler'in müttefik olduğu gerçeğinin anlatılabilmesi şart.
ABD, Toynbee'nin yüz yıl önceki cümlelerinde ifadesini bulan oryantalist Anglosakson projesinin günümüzdeki uygulayıcısı. Toynbee, 1922 yılından sonra Türkiye'nin bağımsızlık mücadelesine sempatiyle bakan yazılar yayınlanmaya başlamıştı. Bunda İngiltere ve Türkiye 'üst aklı'nın Misak-ı Milli konusunda anlaşmış olmasının belirgin etkisi vardır. Yani İngilizler Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Türkiye konusunda strateji değiştirmişlerdi. O halde bugün de yapılması gereken, Türkiye'nin projesinin 'Anglosakson üst aklı'na o veya bu şekilde kabul ettirilmesidir.