İnsanlık tarihini, yalnızca istikrarlı bir gelişimin, yani kelimenin hem literal, hem de mecazi manasıyla 'doğrusal' bir ilerlemenin öyküsü olarak okumak, belki de bütün felsefi yanılgıların kökenini oluşturuyor. İnsan ırkının, rahmetli Ünsal Oskay'ın deyişi ile doğaya şiddet uygulayarak başlayan dünya ile savaşının püf noktasını, insanın insanla, kendi kendisiyle ve ürettiği kötücül şeylerle trajik mücadelesi oluşturuyor.
Bu kötücül şeylerin başında da uyuşturucu geliyor. İlk esrarın kullanımı, bundan 4 bin yıl öncesine, Sümerler dönemine kadar dayanıyor. Diğer yaygın uyuşturucular olan kokain ve eroin ise insanlığın başına modernizmin bela ettiği maddeler. Sadece izole ve sentezlenme dönemleri 19. yüzyıl olduğu için değil, fakat aynı zamanda-haliyle bireye de sirayet eden- toplumsal buhranların sebebi de bizzat modernizmin ürettiği kültür olduğu için…
Bu hafta Üç Boyutlu Portre'de yerimiz elverdiği ölçüde, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun açıklamalarından da anlaşıldığı üzere Türkiye'nin son dönemlerde daha fazla önem verdiği uyuşturucuyla mücadele meselesini işleyeceğiz. Uyuşturucu kurbanı olmuş ünlülerin ibretlik yaşamlarından kesitler aktararak…
Çünkü ülkemizin ve giderek insanlığın istikbalinin korunması için uyuşturucuyu güvenlik tehdidinde ilk sıralara koymak ve mücadeleyi uzun vadeli, ısrarlı bir devletler politikasına dönüştürmek gerekiyor. Terörist yerine, terörizmle mücadele edilmesi gibi alkolle veya içki içenle değil, ama alkolizmle mücadele etmenin bir devlet politikası olarak devamlılık arz etmesi gerektiğini, 2 Haziran 2013 tarihli yazımızda dile getirmiştik. Başbakan Ahmet Davutoğlu da 28 Kasım 2014'te yaptığı bir konuşmada uyuşturucuyla mücadeleyi terörizmle mücadele ile özdeşleştiren cümleler kurdu. Sigara bağımlılığı ile mücadele de sosyal politikalarla sürdürülmesi mutlaka gereken bir mücadeledir. Devletin, tek tek bireylerin mahrem alanına girmemesi kaydıyla…
ADLİ EMANET'TE NARKOTİK SKANDAL
Uyuşturucuyla mücadelenin polisiye boyutu, baronların kontrolündeki genel arz noktalarından en mikro talep alanlarına kadar bütün alanların denetlenmesini gerektiriyor. Şimdi bu yorumu haklı çıkaran iki ayrı belgeli bilgi paylaşacağım. İlki, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nca alınmış bir ifade. İfadesi alınan kişi Diyarbakır Barosu avukatlarından Cevdet Nasıranlı. Nasıranlı, 20 Ağustos 2014'te Başsavcı Ramazan Solmaz'a verdiği ifadede 2012'de Diyarbakır'da Adli Emanet'ten yüklü miktarda uyuşturucu madde kaçırılması olayı ile ilgili kapsamlı bir soruşturma yapılmadığını söylüyor. Adli Emanet'te imha edilmesi gereken bu uyuşturucu maddelerin miktarı hiç de azımsanacak düzeyde değil. Toplamda 328 kg eroin, 55 kg esrar, 97 kg hint keneviri ve 11.715 adet captagon hapı nasıl olduysa Adli Emanet'ten hiçbir engelle karşılaşmadan çalınıp piyasaya sürülmüş. Bununla ilgili bir soruşturma açılmış, lakin sadece bir kişi sorumlu bulunmuş. Nasıranlı, özetle şöyle diyor:
"Bu kadar uyuşturucunun tek bir kişi tarafından Adli Emanet'ten çıkarılıp piyasaya sürülmesi hayatın olağan akışına aykırıdır. Bu şahsın adli personel ile kolluktan destek almamış olması mümkün değildir. Bu uyuşturucunun nerelerde piyasaya sürüldüğünün, kimler tarafından satıldığının araştırılması, sadece çalan kişiler yönünden değil, dışarıda irtibatlı olunan kişiler yönünden de soruşturma yürütülmesi kamu vicdanı açısından önem arz etmektedir."
Böylesine önemli bir olaya ilişkin soruşturmanın 'kusurlu' yapılmasının, devletin, artık bir milli güvenlik politikasına dönüşen uyuşturucu ile mücadele konseptine aykırı olduğu muhakkak. Umarız bu konuyla ilgili soruşturma derinleştirilir ve asıl sorumlular baronlara varana dek tespit edilir.
SOKAĞA İNEN MÜCADELE
Kimi devlet kurumları, uyuşturucuyla mücadelede yukarıda anlattığım olaydaki gibi zaafa düşerken, öte yandan kimi devlet kurumları da bu önemli savaşı, en küçük alanlara kadar yayılacak biçimde genişletmiş durumda. Türkiye'de maalesef adli suçların en yaygın olduğu kent olan Adana'ya gidelim ve Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı'nın hazırladığı belgelere dayanarak orada sokak sokak, okul okul, hatta ev ev yürütülen mücadelenin rakamsal yansımalarını inceleyelim. Kentte yakalanan uyuşturucular, sokak satıcılarında, yani 'perakende satış birimleri'nde bulunup el konulan uyuşturucular.
2013'te Adana'da toplam 145 olan belirlenen uyuşturucu vakası sayısı, 2014'te neredeyse beş kat artarak 723'e yükselmiş. Yakalanan kişi sayısında 2014 yılında büyük artış var. 2013'te 225 olan yakalama sayısı 2014'te bin 128 olmuş. Tutuklu kişi sayısı 2013'te 86 iken, 2014'te bu sayı 485 kişiye yükselmiş. 2013 yılında Adana'da 16 kilo 515 gram esrar yakalanmış, bu rakam 2014'te kat be kat artmış. Geçen yıl yakalanan esrar miktarı 352 kilo 832 gram. 2013'te sokaklardan 193 gram eroin toplanmış, 2014'te ise 4 kilo 204 gram... Yakalanan hapta ise bin 919'dan 15 bin 179 adede yükseliş söz konusu.
Bütün bu rakamlar hem iyi, hem kötü bir bakış açısıyla yorumlanabilir. Belirlenen vaka ve yakalanan uyuşturucu miktarında artış var, ama tabii bu, maalesef uyuşturucunun yaygınlaştığı anlamına da geliyor. Sokak satıcılarına yönelik operasyonların artmasında, kendisi de bir Adanalı olan İl Emniyet Müdürü Cengiz Zeybek'in izlediği 'polisiye politikalar'ın etkisi büyük.
Özetle uyuşturucuyla sokak sokak mücadele, 'torbacı' ile 'müptela gencin' ilişkisini kesmek açısından önemli. Bir ülkeyi zamanla çökertmek istiyorsanız gençliğini uyuşturucu ile zehirlemeniz yeter. Bonzainin yaygınlaşmasını Türkiye'ye yönelik bir komplo olarak yorumlayanlar bu anlamda pek de haksız sayılmaz aslında. Çünkü şimdi -popüler kültür hikâyelerinden örneklerle-anlatacağımız üzere uyuşturucunun bizzat kendisi bir komplo.
İBRETLİK UYUŞTURUCU ÖYKÜLERİ
Dünya kültür ve popüler kültür tarihi, trajik uyuşturucu hikâyeleriyle dolu. Bu hikâyelerin hepsi birer kötü örnek ve hüsranla bitiyor. Sadece ibret alarak okunmalı. Psikanaliz'in babası Sigmund Freud, tekniğini geliştirme adına kokaini bir süre denemiş, daha sonra bağımlılık riski ortaya çıkınca 'illet'ten zorlukla kurtulmuştu. Bir cümle ile özetlediğimiz bu hikâyeden çıkarılacak sonuç şu: Ruhbilimci olduğu için normal insanlara göre ruh denilen şeye ve kendi ruhuna daha fazla hâkim olan Freud bile (Gerçi psişik problemlerinin bulunduğu da söylenir, zaten ona kalırsa, hele de Psikanaliz'e göre ruhsal manada tam anlamıyla sağlam insan bulmak güç!) yakayı kaptırdığına göre uyuşturucu ile 'irade savaşı'na girilmez.
Bir başka örnek: Romancı Ahmet Hamdi Tanpınar, 26 yıl sonra ortaya çıkan günlüklerinde birkaç kere kokain çektiğini yazıyordu. Tanpınar'ın günlüklerinde şu satırları yazdığı da vaki:
"Hiçbir zaman bu kadar sefil olmadım, bu kadar biçare, haysiyetsiz ve acınacak... Yarabbim bana 5 bin lira lütfet."
Parayı kokain için mi tanrıdan dileniyordu bilinmez ama aşağıdaki şu cümlesi, zamanımızın popüler ironik sorusu olan "Hangi kafayla yazdı?" sorusunu sorduracak nitelikte:
"Bu adamlara (27 Mayısçılar) minnettarım. Demokrat Parti ejderhasından bizi kurtardılar. Vatan temizlendi." Kokain, esrarın aksine uyuşukluk ve teslimiyet hissi yaratan değil, duyuları uyaran ve çatışma duygusunu körükleyen bir uyuşturucu madde olarak biliniyor. (Yaralı Yüz-Scarface'te Al Pacino'nun oynadığı Tony Montana'nın burnunu kokaine daldırıp karşısındaki mafya grubu ile silahlı çatışmaya girdiği sahneleri hatırlayalım.)
Tanpınar, yukarıdaki satırları muhtemelen 'ayık kafa'yla yazdı. Zaten çok az içtiğini söylüyor ama kokain, özgüveni, peşin hükümlülüğü ve hatta acımasızlığı artıran bir uyuşturucu madde olduğundan Tanpınar kokain çektikten sonra kim bilir Demokrat Parti ve Menderes'in idamı ile ilgili daha neler yazardı!
Tanpınar muhafazakâr falan da değildi. (En azından sosyal hayatta…) Aşırı devletçiydi sadece. Ve o dönemde, yanlış bir biçimde ordu, devlet iradesini temsil ettiği için vicdanını orduya kiraya vermişti.
KENDİNE KOMPLO KURAN MÜPTELALAR
İbretlik uyuşturucu öykülerinde rock âleminden önümüzde bir Syd Barrett örneği var. Barrett, Pink Floyd'un, başlarda en önemli ismi iken uyuşturucu yüzünden zamanla müziği bıraktı. Önceleri uyuşturucunun etkisiyle yazıyordu, ama sonra ruhunu uyuşturucuyla âdeta öldürdü. 1970'lerin başında müzikten ve hayattan elini ayağını çekti. Sıkı Floyd hayranları dışında kimsenin öldüğünden haberi bile olmadı, çünkü zaten ölü gibiydi. Bir diğer Rock grubu The Doors'un beyni Jim Morrison, iddiaya göre bir 'overdose' kurbanı idi. Sex Pistols'ın üyesi Sid Vicious da öyle… Amerikan popüler kültüründe Jimi Hendrix ve daha nice örnek var. Meraklısı internetten araştırabilir.
Gelelim, güzelliğin 20. yüzyıldaki timsali Marilyn Monroe'nun ibretlik öyküsüne… 11 Ağustos 2013'te 'Üç kadının paralel aşk evreni' başlıklı yazımızda Adorno'dan ilhamla yazdığımız üzere olağanüstü güzelliğini, mutsuzlukla ödemiş Marilyn Monroe'nun trajedisi, ruhsal sorunlar yüzünden uyuşturucu bataklığına saplanmasıyla büyüyor. Çünkü uyuşturucu, zaten yeterince trajik olan hayatı daha da trajik hale getirir. İnsana ait en büyük değerlerden birini, iradeyi yok ederek…
Daha önce esrar içer vaziyette görüntüleri de bulunan Marilyn Monroe'nun öldükten sonra kanında yüksek miktarda uyuşturucuya rastlandığı biliniyor. Araştırmacı Donald Wolfe, Başkan John F. Kennedy ile ilişkisi olan Monroe'nun, Kennedy tarafından öldürtüldüğünü iddia ediyor. Buna kanıt olarak da 15 miligram uyuşturucunun kendi başına alınamayacak olmasını gösteriyor ve "Bu uyuşturucu ona zerk edildi" diyor. Monroe'nun ölümüyle ilgili komplo teorisi bu.
Önemli ve son bir misal: 'Şefkatten yoksun bir ailede büyümüş ünlü rockçı Kurt Cobain ilk gençliğinde uyuşturucunun pençesine düştü. Ve kısa yaşamı boyunca 'illet'le samimiyetini asla kesemedi, sonunda da intihar etti. Sonradan Monroe'nun ölümünde olduğu gibi Cobain'in ölümüyle ilgili de muhtelif komplolar üretildi. Cobain'in kanında, bünyesinin kaldıracağının üç katı miktarda eroinin bulunduğu ve bu kadar eroin almışken tüfeği kafasına dayayıp intihar edemeyeceği söylendi. Konu halen gizemini koruyor. Ama bu gizemin üzerindeki koruma örtüsünü, komplonun kendisini yok sayarak kaldırmak mümkün. Zira işin içinde uyuşturucu varsa ekstradan bir komploya hiç gerek yok. Uyuşturucunun bizatihi kendisi insanlığa karşı kurulmuş en büyük komplo zaten. Başlangıçta egemen olmak için şiddet uyguladığımız doğadan alıp, kendi ellerimizle başımıza tebelleş ettiğimiz…