Kırk yıla yaklaşan gazetecilik hayatımda, üç kıtada birçok ülke dolaştım, hemen hepsi de sanat-edebiyat üzerine gezilerdi. Fakat 60 yaşın baharında "spor" için bir geziye çıkacağım hiç mi hiç aklıma kuyusuna düşmemişti; geçen hafta Ülkerspor'un Montepaschi Siena ile yaptığı "Euro League" basketbol maçına vesile olan sevgili Deniz Adanalı'nın nazik davetine kadar... Ülkerspor'un bu maçı çok önemli, yenilirse gruptaki iddiasını kaybedecek çünkü... Oyuncuların performansı yanında bizim de desteğimiz önem kazanıyor bu yüzden. Bu yüzden Lando Fiorini'nin yalnızca gitar eşliğindeki 500 yıllık "Anneciğim Türkler geliyor" şarkısının ardından "Mehter Marşı" eşliğinde Siena-Ülkerspor maçının yapılacağı "Palasport Mens Sana"ya giriyoruz; fakat maça değil de bir sinemaya gelmiş gibiyiz; herkes sessiz ve sakin, karşı tribünde 50-60 Sienalı taraftar ile bizim 20 kişilik grup dışında... Onlar davul çalıyor, biz ellerimizdeki Türk ve Ülkerspor bayraklarını sallıyoruz. Devreyi Ülkerspor 34-28 geride bitiriyor. Üçüncü ve dördüncü periyoda Ülkerspor açılıyor; özellikle İbrahim Kutluay ve müthiş hırsıyla Mirsad Türkcan, sonucu Ülkerspor lehine çeviriyorlar. Maçın bitimine on saniye var, birden ışıklı tabela kararıyor, bir süre sonra yeniden yanıyor; fakat bu arada maçın bitimine kalan "on saniye", on üç saniye olmuş. Arada da iki sayı var. Siena bir üçlük atsa maç gidecek. Bir hakem hatasına kurban mı gidiyoruz derken taktik, işte burada devreye giriyor, her ne kadar Selahattin Duman, "Hakeme 300 euro verdim, maçı bağladım" dese de, Mirsad'dan iki sayı daha gelince maçın sonucu: Ülkerspor 74-Siena 70... Maçın heyecanı bir yana, asıl Sienalı sporseverlerin centilmenliği ilgimizi çekiyor. Gerçekten de bir taş kent Siena... Taştan sokaklar, taş evlerin kapı önlerine kadar uzanıyor, olmayan iki şey: kaldırımlar ve ağaçlar... Ama her taştan evin, taşlarla bezeli pencerelerinde çiçekler... Duomo'su, yalnızca büyüklüğüyle değil, mermer döşeli cephesi ve abartılı süslemeleriyle İtalya'nın en görkemli kiliselerinden. Birbiri içine geçmiş her sokak, ki her an kaybolmamız mümkün, eski Roma döneminde toplantı ve pazar yeri olan Piazza del Campo'ya (Campo alanı) açılıyor. Dokuz dilime bölünmüş meydanı, belediye binası Palazzo Pubblico ve Fonte Gaia adını verdikleri çeşme süslüyor; bir de masalarını güneşe ayarlamış kahveler...Yüzyıllardır taş, burada sanata dönüşmüş; sanat, spor ile kan kardeşi olmuş... Bu maçın rövanşı şubat ayında İstanbul'da. O zamana kadar ribaund nedir, pivot nedir, biraz daha basketbol dersine çalışacağım; ama asıl önemlisi bu maça da gideceğim, hem Ülkerspor için, hem sporu bir sanat haline getiren Siena halkının sporcularını alkışlamak için...