Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NUR ÇİNTAY

Bugün ne yediniz?

Zeytin. Ekmek. Menemen. Protein bar. Chia tohumu. Elma. Yağ. Palamut takoz. Maydanoz. Cips. Kinoa. Pirzola. Şeker. Zehir. Zıkkım! Aman: Dünya Gıda Günü diye sırf bugün değil, her gün: Ne yerseniz osunuz!

Kimlerdensiniz? Gazeteye gözü çay-kahve görmeden bakanlardan mı? Kahvaltı masasına gazetesiz oturmayanlardan mı? Olup biteni afyonu patlamışken görmek isteyenlerden mi?
İlk ikiye biraz vakit verelim, son gruba soralım: Bugün ne yediniz?
Zeytin. Ekmek. Menemen. Protein bar.
Simit. Peynir. Sucuk. Bal. Portakal. Chia tohumu. Yağ. Ot. Kinoa. Acuka. Patates kızartması. Musakka. Hamburger. Medkune.
Köfte. Murtuğa. Ekşi. Muffin. Palamut takoz. Çikolata. Avokado. Sarımsak. Yoğurt.
Tuz. Kaz ciğeri. Elma. Acı. Karaca sırtı. Kuru fasulye. İshakiyye. İstiridye.
Geyik. Zehir. Zıkkım... Diye sonsuza uzar bu liste.
Ne kadar sonsuza peki? Palamut takoz misal, torunların listesine de girebilecek mi?
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü'nün (FAO) kuruluş tarihi olan 16 Ekim, bütün gezegende Dünya Gıda Günü olarak kutlanıyor. Bugün o gün yani.
Üretim, tüketim, güvence, açlık, yokluk, sağlık, sürdürülebilirlik, gelenek, gelecek, buraya mümkün değil sığmayacak kadar çok şey var söylenecek.
O yüzden Brillat-Savarin'den Feuerbach'a rahmetli babaların, Almanlardan Çinlilere pek çok milletin atasözlerinin dediğini tekrarlayalım:
Ne yersen osun. Bana ne yediğini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.
Eveeet, sahi ne yemiştiniz?

Aşure bir tatlı mı?
Biraz sulu mu olmuş? Pelte? Nohut sert mi kalmış? Eyvah. Kestane de koymalı mı? Kuş üzümü içine mi, üstüne mi? Hindistancevizi de mi serpmiş?
Yapma!
Belki evde kaynatacağımız, belki kapı çaldığında kâselerle karşılaşacağımız, gelenleri kıyaslayacağımız, elbette ki arada kusur da bulacağımız, velhasıl aşureye doyacağımız günlerdeyiz. Yaşasın!
'Aşçıların Sığınağı' Melceü't-Tabbâhîn'e baktığınızda, Mehmed Kâmil'in aşure tarifi şöyledir:
"Matlûbü'l-mikdâr kabuğu çıkmış buğdayı ba'det'tathîr tencere içine koyup bolca su ile bir taşım kaynatıp altına kömür tozu döküp az ateş ile beş-on saat terk ettikten sonra yine altına odun yakıp kaynadıkta içine kaynamış fasulye ve bakla ve pirinç her ne murat olunur ise ilave ve tatlı olacak miktarı asel veya şeker koyup bir taşım dahi kaynatıp indireler. Eğer pek koyu olur ise bir miktar sıcak su ile alıştırıp tabaklara vaz birle üzerine kavrulmuş badem dizip tenâvül buyrula. Âdisi budur."
'Âdisi' demeyelim ama odun, kömür, beş-on saat vb diyen bu 'düz' aşure nasıl da meşakkatli. Dahası bugün yapıp dağıtsanız, içindeki malzemesizlik ve buna karşılık 'baklalılık'la nasıl da hor görülür! Artık üstüne Chia tohumu serpilen, 'berry'gillerle makyajlanan aşurelerle karşılaşıyoruz çünkü.
Muhteviyatı ne olursa olsun... Bolluk, bereket, zenginlik de demek aşure... Dostluk, komşuluk, ahbaplık... Birlik, beraberlik... Çeşitlilik ama bütünlük...
Sadece bir tatlı değil, insanlar arasında iletişim kuran, konuşan, konuşturan bir tatlı... Kucaklayan, kapsayan... Seviyoruz!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA