Karaköy'deki Souq'u biliyor musunuz? Souq, çarşı demek. Pazar yeri. Ortadoğu'da, Batı Asya'da, Kuzey Afrika'da, shuk, shooq, soq, souk, suk, sooq vb gibi, harflerin farklı dizilişleriyle türeyen yaygın bir kelime. Karaköy'deki Souq diye yazılıp Suuk diye okunup iki yılı aşkın süredir nefes alıyor. Sanatı ve zanaatı önemseyen, zincir markalardan sıkılıp özellik, kişilik, biriciklik arayanların radarında... Önceleri temalı pazar şeklindeydi. Karaköy'deki Külah adlı mekânda Sayfiye, Neşriyat gibi 20 küsur başlıkla tezgâh açtılar. Yeni bir alışveriş kültürüyle tanıştırdılar şehri. Sonra dükkânlaştırdılar burayı; Ece Sükan Vintage'dan Pantheon Records'a her yanda bulunmayacak pek çok marka ve ürünü daimi olarak teşhir eder oldular. Ama ayda bir hafta sonu da konseptli pazarlara devam ettiler. Bu hafta sonu işte onlardan biri gerçekleşiyor ve de tam bu sayfanın ağzına layık: Souq Ziyafet. Yerli üreticiler, yerel lezzetler, yeme-içme eksenli bağımsız girişimciler... Kimini tanıyorsunuz, bir kısmının adını belki ilk defa duyacaksınız. Gastronomika'nın aromatik sos ve erişteleri... Datlı Maya'nın vegan ve glutensizleri... Mom's Natural Foods'un granolaları... Yeme İçme İşleri'nin ekmek araları... Blended'ın yeşil içecekleri... Giano'nun el yapımı çikolataları... The Merengist'in mereng ve marshmallow'ları... Bir kısmını tatmak iyi gelebilir. Hem kim bilir, bazıları hayatınıza temelli girebilir.
Sicilya mutfağı, Oscar sofrası
En prestijli otellerden birinin mutfağının başındaki İtalyan şef, mahalleden 40 yıllık çocukluk arkadaşını çağırsın. El ele verip bir hafta boyunca geleneksel Sicilya Mutfağı yapsınlar. Ağzınız sulanmaz mı? Oscar zamanı diye, Michelin yıldızlı ünlü bir şef, özel Oscar menüsü hazırlasın. Şık olmaz mı? Tasarım brunch'ları yapılsın; gastronomi ile sanat, moda, tasarım kucaklaşsın. İlham vermez mi? Yoksa kimse gelmez mi? Gelir. Böyle konseptli, temalı, sebepli günler, haftalar düzenleniyor artık ve millet de bayılıyor buna. Üç yıldır Boğaz'daki Four Seasons The Bosphorus'un mutfağının başında olan Sebastiano Spriveri, Sicilya'dan yakın arkadaşı Giuseppe Pappalardo'yu davet etti. Birlikte mutfağa girdiler ve otelin Aqua adlı restoranında bir hafta boyunca Sicilya Mutfağı çıkardılar. Patlıcan 'ratatouille' üstüne çikolata rendeleyip şaşırttılar. Çam fıstığı, kuru üzüm ve ekmekle doldurup portakallı rezene salatasıyla kombinleyerek, 'üç başlı' en fotojenik sardalyayı sundular. İki Michelin'li meşhur şef Wolfgang Puck, 22 yıldır hazırladığı Oscar menüsünü dört günlüğüne Nişantaşı'ndaki St. Regis'in Spago'suna taşıdı. Bu gecedünya starlarına da sunulacak menü bu. Havyarla, tartarla başlayarak senkron tutturmaktan da öte, öne geçebilirsiniz! Zorlu'daki Arola Restaurant da bugün itibarıyla tasarım brunch'larına başlamış bulunuyor. İlk misafir, Zeynep Erol'un yeni koleksiyonu Lokum Gibi. Yıllardır Sergi Arola'yla çalışan şef Omar Mosquera, bu nefis tasarımlardan hareketle kim bilir ne lokumlar çıkaracak...
Kundırçehdon ile Kundusuv
Nişantaşı'ndaki Pandora'dan ancak sahaflarda bulunacağını düşündüren kitaplar çıkabiliyor. Türk Mutfak Kültürü Üzerine Araştırmalar'ın 90'lı yılların başından beri yayımlanan pek çok cildi misal. Daha geçen seneye kadar makarnayla pilavı ayırt edemeyenler 'instagurme' oldu diye dalga geçerken, insanın kendi cehaletini de yüzüne fena vurur nitelikte yayınlar bunlar. Kundırçehdon nedir mesela, biliyor muyuz? Şu: 250 gram sivri acı biberi yıkıyor, çekirdeklerini ayırıp bir-iki cm eninde doğruyorsunuz. Bir bardaktan az suyla haşlıyorsunuz. Bir litre sütü kaynatıyorsunuz. İçine iki yemek kaşığı yoğurt mayası ve haşlanmış biberler ile iki-üç diş sarımsak ve tuz koyuyorsunuz. Üstünü kapatıp beş saat mayalanmasını bekliyorsunuz. Sonra buzdolabına koyuyor, soğumasını bekliyor ve yiyorsunuz. Kundusuv ne peki? O da tuzlanıp fıçıya konan ve suyu alına alına süzme yoğurda dönüşen, sonra üstüne kuyruk yağı dökülen, bir buçuk ay sonra açılıp bir buçuk yıl dayanan bir çeşit. Türkiye'de üretilen Kuzey Kafkasya orijinli süt ürünlerindenmiş ikisi de.