Hayatı sekteye uğratan yağmurlar başladı, şehrin trafiği sınırları da sinirleri de zorluyor, o binada kaybolmamak mucize, organizasyon zafiyeti bâki... Ama 'peygamber sabırlı' ya da antidepresanlıysanız ve İstanbul Kongre Merkezi'ndeki Sirha'ya girme şansını bulduysanız... Oh! Derin bir nefes alın ve tadını çıkarmaya bakın... Bunca badireyi atlatan, ödülü de hak etmiş oluyor çünkü: Türlü çeşit tat ve malumat...
Sirha da nesi, diyenleriniz vardır. Yiyecek içecek âlemindeki kuruluşları, profesyonelleri bir araya getiren Lyon/ Fransa orijinli bir fuar bu. HORECA sektörü de deniyor; Hotel-Restaurant-Cafe/Caterer/Canteen kelimelerinin ilk hecelerinden hareketle. İşte bu sektörün dünyadaki en büyük buluşması...
Lyon'da iki yılda bir yapılıyor. Ticari etkinlikler dışında, dünyanın en mühim aşçılık yarışması Bocuse d'Or'un da içinde olduğu çeşitli kültürel aktiviteleri de buluşturuyor bünyesinde.
İstanbul'daysa ilki 2013'te yapıldı, bu üçüncüsü, yani her yıl gerçekleşiyor. Boynuz kulağı geçmiş bile deriz bu durumda!
300'den fazla marka/firma boy gösteriyor bu defakinde, 12 bin civarında da profesyonel ziyaretçi bekleniyormuş cumartesi akşamki kapanışa kadar. Perşembe günü öğle saatlerinde gittiğimde bir çeşit nüfus patlaması vardı; bu 12 binin tamamı sözleşip beraber gelmiş olabilir! Neler vardı fuarda diye anlatmaya başlarken, öncelikle Omnivore'dan bahsetmek gerek.
O da mı ne? Kelime anlamı 'hepçil'! Olmadı mı? Şöyle: Hem et hem de sebze yiyen, her türlü şeyi yiyen canlı.
Ama bizi ilgilendiren versiyonuyla: Dünyanın İlk Gezici Mutfak Festivali Omnivore... O da Fransız. Mutfakta Yaratıcılık Festivali de diyorlar. Turuna üç yıldır İstanbul'u da dahil ediyor. Dünyadan ve bizden genç, kreatif isimler işbirliği yapıyor, anlatıyor, tattırıyor...
İlk gün Gram'dan Esra Acar, Neolokal'den Maksut Aşkar, Amanda Bravo'dan İnanç Baykar, Alancha'dan Kemal Demirasal sahne aldı mesela Omnivore alanında.
Bir de eski profesyonel rugby oyuncusu olan ama sakatlandıktan sonra kendini mutfağa adayan Avustralyalı şef Sebbie Kenyon.
Daha pek çok yerli-yabancı isim de ben yazarken 'çıkacak', siz okurken 'çıkmış' olacak Omnivore sahnesine. Son yıllarda moda olduğu üzere, özel 'Pop-up' akşam yemekleri veriliyor bir de. Yabancı şefler Salt Galata'daki Neolokal'in mutfağına giriyor mesela.
BİRA DEĞİL ENVANTER!
Gastronometro'nun (Bildiğiniz toptancı market Metro'nun üst lig oluşumu diyelim, müthiş bir yer yaptılar, anlatacağım uzun uzun) mikro filizlerle tasarladıkları çok hoştu.
Coupe du Monde de la Patisserie seçmeleri için yapılan pastaların seyri bile zevkti.
Özyeğin Üniversitesi-Le Cordon Bleu İstanbul, 'Altıncı Duyu' adında bir gastronomi platformu kurmuştu. Orada bir Şef Masası vardı.
Master Şef Franck Bruwier ve öğrencilerin hazırladığı degüstasyon yemeğinde sürece şahitlik etmek zevkliydi, pembe tuz kiremitinde mühürlenmiş ördek ise zevkin zirvesiydi.
Fuarın en bereketli standlarından biri Mutfak Dostları Derneği ile Metro'nun dirsek temasında olduğu Yöresel Ürünler Köşesi'ydi. Mutfak Dostları'nın başkanı Zeynep Kakınç'tan "ALE" diye duyunca, önce yadırgadım. Üst köpük mayasından mayalanmış arpadan yapılan birayla yöresel ürünlerin ne alakası vardı?
EŞSİZ PEYNİRLER
ALE, Anadolu Lezzet Envanteri demek halbuki. Türkiye'nin 'biricik' lezzetlerini kayıt altına alıp gelecek nesillere bırakacak bir kültür mirası oluşturmak için Coğrafi İşaretli Ürünler projesine büyük önem veriyor MDD de Metro da.
Bir de iç içe geçen Essedra projesiyle Nuh'un Ambarı ürünleri var: Kastamonu'nun Siyez buğdayından Kars'ın Kavılca buğdayına, Bozcaada'nın Çavuş üzümünden Güney Marmara'nın Hırsız Çalmaz kavununa... Dalyan-Köyceğiz'in Kefal havyarından Tokat-Bafra'nın Karayaka koyununa, Erzurum'un kuru kaymağından Borçka-Artvin'in Çam sakızına... Tüm bu 'biricik' ürünlerin korunup, kıymetinin bilinip, gelecek kuşaklara da kalabilmesi amaç...
Hele peynir faslı tam bir delilik: Konya-Karaman'ın Divle obruk peyniri, Çorum'un Kargı tulumu, Kars'ın gravyeri, eski kaşarı, Van'ın otlu peyniri, Balıkesir'in Mihaliç peyniri, KaraburunÇeşme'nin Türk Kopanisti peyniri...
Sonra hiç bilmediklerim: Ardahan'ın Türkmen saçak peyniri... Doğu Karadeniz'in Gorcola peyniri...
Bir yandan ağza atıp öbür taraftan da Nedim Atilla'dan, İlhan Koçulu'dan hikâyesini dinlemek: Reklam sloganı diye değil, gerçekten paha biçilemez.