Film çekiminden dolayı sabah 5'te yatmış. Uyandıktan yarım saat sonra bir açılış davetindeydi. Buluştuk, aynı arabayla atv Sefaköy stüdyolarına doğru yola koyulduk. Yol boyunca konuştuk. Stüdyolara geldiğimizde 45 dakikası vardı hazırlanması için. Ama hiçbir telaş yok. Profesyonellik bu olsa gerek. Önce traşını oldu. O sırada birkaç telefon görüşmesi yaptı, bir önceki günün reyting raporlarına baktı ve hazırlanıp yayına girdi. Bitti mi? Hayır. İki saatlik bir yayının ardından bu kez film çekimi için Anadolu yakasına geçmesi ve sabaha kadar çalışması gerekiyordu... Kolay değil, bu adam 48 yaşında. Üstelik hepimizin bildiği bir rahatsızlığı var. O müthiş enerjisini akıtacağı alan sadece işiyle de sınırlı değil. İlgilenmek zorunda olduğu çocukları ve de gencecik bir eşi var. Ne diyelim; Allah güç kuvvet versin.
- İnsan hastalanınca, kendine kendine "Dünyada en önemli şey sağlık" der. Sen bu konuda çok tecrübelisin, dikkatli yaşamak durumundasın ama iş temposu yine müthiş hızlı. Gerçekten insan duramaz mı bir noktada?
- Doğru ama başka türlüsünü yapamam. Ben her zaman böyleydim. En büyük enerjiyi işim veriyor. Orada daha fazla nefes alabiliyorum. Dolayısıyla da hiç gocunmuyorum. Ayrıca çocuklarımın geleceği için çalışmam gerek. (Bunu söylerken yanında oturan kızı Selin'e sıkı sıkı sarılıyor.)
- Çocuklarına bakınca ne hissediyorsun?
- Allah'ım iyi ki onları doğurmuşum diyorum. (Gülüyor.) İyi ki yapmışım. Bana benzemeleri çok hoşuma gidiyor. Onlarda kendimi görüyorum. Bu çok güzel bir duygu. Bir anne ve baba için en güzel duygu, çocuğuna baktığında kendinden bir parça bulabilmek herhalde.
- Çocuklar insanın hayata saldığı kökler oluyor. Peki ya onlar olmasaydı, Mehmet Ali daha mı savruk bir adam olurdu?
- Bu kadar çok koşturup çalışmazdım. En büyük amaçlarımdan biri onlara iyi bir gelecek hazırlamak. Onlar olmasaydı bu kadar hızlı olmazdım.
- Senin yaşamadığın neleri yaşatmaya çalışıyorsun onlara?
- İkisi de iyi eğitim görüyor.
YOĞUN SEVGİSİZLİK YAŞADIM
- Ben sevgiden söz ediyorum... Parçalanmış bir aileden gelen Mehmet Ali'nin babalığı nasıl?
- Doğru. Ben anne ve baba ayrı büyüdüğüm için çocukluğumu sevgiyle çok yoğun yaşadığımı söyleyemem. Sevgisizliği çok yoğun hissettim. Bu nedenle bunu onlara hissettirmemeye çalıştım. Ama hayat hiçbir zaman istediğin gibi gitmiyor. Benim amacım evlendiğimde tabii ki ayrılmak değildi. Çocuklarım benim yaşadıklarımı yaşamasın diye düşlüyordum ama hayat öyle olmadı. Yine de anne baba ayrı olduğu halde mümkün olabildiğince mutlu çocuklar oldular. Sapmaları olmadı, gayet aklı başında, düzgün çocuklar. Bu çok önemli. Türkiye'nin bu koşullarında çocukları düzgün yetiştirebilmek, çevre koşullarından onları soyutlayabilmek çok kolay değil. Benim ortamım da çok sağlıklı bir ortam değil üstelik. Ama bütün bunlara rağmen dimdik ayakta durmayı bildiler. Ama bütün yaşadıklarıma rağmen ben de durdum. Ailecek sağlam durduğumuzu söyleyebilirim.
- Sınırlarda dolaştığın dönemler olmuştur senin de mutlaka...
- Zaman zaman olmuştur. Bu koşullar içinde çok kez uçurumların dibine indiğim oldu. Yine de iradem kuvvetliymiş ki, kaybolmadım. Çocukluk döneminde ise zaman zaman annemin, zaman zaman da babamın yanındaydım ama çok da kötü etkilenmemiştim.
- Çocukken en çok neyi yaşamak isterdin? Ya da en çok neyin eksikliğini hissederdin?
- En çok istediğim annemle babamın birlikte olmalarıydı. Aile olmak isterdim. Akşamları, okul çıkışlarında herkes evine, annesine babasına giderdi. O yıllarda boşanmalar bu kadar yoktu. Ben sınıftaki tek örnektim belki de. Arkadaşlarımın evde anne ve babalarıyla birlikte olmalarını ben de yaşamak isterdim ve okuldan eve dönerken bunu hayal ederdim.
- Dört evlilik yaptın ve iki ayrı eşten iki çocuk sahibisin. Herkesi bir arada tutmaya çalışman, çocuklarınla eşlerinin ya da eski eşlerinin arasında bağ kurmaya çalışman buradan kaynaklanıyor olabilir mi? Yani "Dağılmayalım" duygusu mu yaşıyorsun?
- Tabii ki çocuklarımı düşünmüşümdür. Onların mutlu olmasını istiyorum. Belki de en önemli savaşım bunun içindir.
TUĞBA BÜYÜK DESTEK
- Yaşadıklarına sırtını dönmüyorsun. İlişkiler bitse de insanlar çıkmıyor hayatından. Bu noktada senin tavrın kadar hayatındaki kadınların tavrı da önemli herhalde?
- Her zaman kadınlardan destek gördüm. Hayatımın her döneminde. Özellikle çocuklarımın annelerinden her zaman büyük destek gördüm, hep yanımda oldular. Şimdi de eşim Tuğba'dan destek görüyorum. O benim yaşamımın bir parçası oldu. Hastalığımın en yoğun dönemlerinde birlikte olduk, benim yanımda oldu, hiç bırakmadı. Bu da tabii insanı birbirine çok bağlıyor.
- Sezin'in annesi, Yasmin'in annesi ve eşin Tuğba. Herkesin birbiriyle ilişkisi çok iyi. Bunu nasıl sağlayabiliyorsun?
- Benim insani ilişkilerimdeki yaklaşımım, hepsine saygı göstermem, hepsini çok sevmem... Onlar özel insanlar. Gerçekten de ben çok özel insanları sevdim, evlendim ve çocuk yaptım.
- Diyelim ki Sezin'in kabul edemediği bir ilişki yaşıyorsun. Ne olur?
- Öyle bir şey olmaz. Sezin çok olgun bir çocuk. Ben tuhaf, dejenere ilişkiler yaşamadım hiçbir zaman.
- Sen ne diyorsun Sezin?
- Babam çok özel bir insan. Bu camianın içinde, değer yargılarını kaybetmemiş, bulunabilecek en nadir insanlardan biri diye düşünüyorum. Çok iyi arkadaşız.
- Kıskanır mısın babanı? Hem ilişkilerine hem de evliliklerine tanıklık ettin, o insanlarla arkadaşlık yaptın. Üstelik yaşça da yakındınız.
- Tabii ki kıskanıyorum. Ama kendi hayatı. Sonuçta o kimle mutluysa onunla olacak. Eve bağlayıp, çocuklarının başında oturtacak halimiz yok. Nasıl benim annemle evlendiyse, ondan ayrıldıktan sonra da bir başka şey yaşayacak. O yüzden bir şey yapamam.
- En çok ne zaman ya da en çok kimden kıskandın?
- Evlendiği zamanlarda kıskanmışımdır....
M.Ali: Çocuğum topu topu üç tane düğün gördü.
Sezin: İlkinde küçüktüm algılayamamıştım ama son iki düğünü biliyorum. Üçüncü düğününde ağlamıştım. Babam da "Neden ağlıyorsun?' diye kızmıştı.
M.Ali: Belki de heyecanlanmıştın?
Sezin: Heyecan değildi. İğrenç bir duygu bence. Bence bir çocuk böyle bir şeyi görmese daha iyi.
M. Ali: O yüzden son iki düğünü Yasmin'e göstermedik.
- Olaylara bir de eşlerinin cephesinden bakarsak. Tuğba Hanım sana aşık. Ama seni paylaşması gereken başka sevgililer de var. Tamam Sezin tecrübelerle olgunlaştı ve kabul ediyor ama Tuğba Hanım kolay kabul edebiliyor mu bu kalabalık aileyi?
- Tuğba da olgun bir insan. Belki de evlenmemizin en büyük etkenlerinden biri bu özelliği. Çok akıllı, ayakları yere basan, kültürlü, kendi mesleği olan, kendi doğruları olan özel bir kadın. Üçüncü evliliğimden sonra yeniden evlenmeyi düşünmüyordum ama Tuğba ile düşüncelerim değişti...
- Kadının güçlü olması hoşuna gidiyor, güçlü olmayanlar da gidiyor. Yanılıyor muyum?
- Doğru söylüyorsun. Son eşimle kıskançlık gibi küçük, basit duygularla yaşamıyoruz ilişkimizi.
İLİŞKİDE HATA ERKEKTE
- Bunca tecrübe, kadınlarla ilgili ne öğretti sana?
- Kadın erkek ilişkilerinde probemlerin, geçimsizliğin sorumlusunun yüzde 80 erkek olduğuna karar verdim. Erkek düzgün olursa, aklı başında olursa, ilişkiye sahip çıkarsa ilişkinin yürümümesi için hiçbir neden yok diye düşünüyorum.
- Öyleyse geçmişteki ilişkilerinin bitiş nedeni olarak senin hatalı olduğunu söyleyebilir miyiz?
- Doğrudur. Hata büyük çoğunlukla bendeydi.
- Bir çocuk daha istiyormuşsun. Doğru mu?
- Çocuklarımın psikolojisi açısından bir daha çocuk düşünmüyordum ama evlendiğim insan da genç bir kadın. Ben de ona haksızlık edemem. Benim iki çocuğum var, onların psikolojisi bozulur diye bir bencillik yapamam. Benim çocuklarımla ne kadar iyi anlaşsa da o da kendi çocuğunu istiyor. O yüzden yeni bir bebek düşünüyoruz.
- Belirli bir yaştan sonra yeni sorumluluklar altına girmek zor gelmiyor mu?
- Vallahi 30'undan sonra (gülüyor) baba olmak güzel bir şeydir herhalde. Farklı olur. Sezin'de çok gençtim ve ne olup bittiğinin farkında bile değildim. Şimdi çocuğumuz olursa, Allah kısmet ederse herhalde çok farklı olacak. Kızım evlenseydi torunum bile olabilirdi. Tuhaf bir şey yani... Julio Iglesias kaç yaşında adam, babasının çocuğu oldu. Benim neden olmasın? Ben de sağlıklı bir adamım.
- Şöhreti, her an gündemde olmayı kişinin yaptığı işin dışında besleyen, büyüten pek çok yan unsur var. Kadınların güzellik silahı var, birbirleriyle hiç bitmeyen polemikleri var, beyaz dizi tadında izlediğimiz hayatları var. Peki senin sırrın nedir?
- Seyirci beni seviyor. Ailenin bir parçası gibi görüyor. Başka hiçbir sanatçıya nasip olmayacak bir kredim var seyirci üzerinde. Bu büyük bir avantaj. Bende bir büyü, bir şeytan tüyü var. Sanatçı olmasaydım, başka bir işte olsaydım yine yıldızlaşırdım.
- Gündemdeki "Ben daha iyiyim" kavgalarına ne diyorsun?
- Komik buluyorum. Bunu söylemek insanın kifayetsizliğini gösterir. Bir komplekstir bu kavgaları yaşatan.
- Magazin gündemini işgal eden ya da magazine gündem yaratan kadın yıldızların arasında sen de bir kadın olsaydın... Bu zeka ve bu çeneyle yarışabilirler miydi?
- Çok zor bir şey. Bilmiyorum ama herhalde ben bu çirkinliğimle ancak komedyen olurdum. Kimse alınmasın. Ben kendimden söz ediyorum. Arada bir kadın kılığına giriyorum ama tahammül edilebilir gibi olmadığımı görüyorum.
- Polemikleri sevmiyorsun ama Hülya Avşar müzikal için erkek partner bulamadığını söylediğinde tek yanıt senden geldi...
- Ben polemik olsun diye cevap vermedim. Ama Türkiye'de müzikal sanatçısının olmadığını söylüyorsa ben buna cevap veririm. Böyle bir söylem çok iddialı bir söylem. Bunu ancak Türkiye için Jennifer Lopez ya da Shirley Mc Laine yapsın, Hülya Avşar yapmasın yani... O zaman sorarım, müzikal adına kendi ne yapmış?