24 saat bile sürmeyen bir evliliğin içinden yanıtı bilinmeyen onca soruyla çıktı Hande Ataizi... Ne olmuştu, neler yaşanmıştı, Fethi Pekin ile niçin ayrılmaya karar vermişti? Baba Ahmet Pekin'in bu ayrılıktaki rolü neydi, kendisine imzalattırılan evlilik sözleşmesi hangi maddeleri içeriyordu? Aylardır herkes bu soruların yanıtını merak ediyor. Bazı şeyler zamana bırakılır, konuşulmaz... Hande Ataizi de aylarca konuşmadı... Şimdi zamanıymış, konuştuk...
Ben evlilik için kimseyi zorlamadım. Karşımda beni çok seven bir insan vardı, "Ben hayatımı seninle birleştirmek istiyorum" diyordu.
"Evet" dediğimi bile hatırlamıyorum. Nikahtan sonra tartıştık ve ilişki süresince bastırdığımız her şey ortaya çıktı.
* "Yunan mitolojisindeki Cassandra'yım ben. Sen bileceksin ama kimseyi inandıramayacaksın büyüsü yazılmış kaderime..." Böyle bir benzetme yapmıştın kendinle ilgili. Bir inandırıcılık sorunu var değil mi?
Çok samimi olduğum insanlar tabii ki beni tanıyorlar ama herhangi bir ilişkiye girdiğim zaman kaybetme korkusu yaşadığımdan dolayı-nedense güzel olan şeyleri yitireceğim korkusu var bende-hemen defansa geçiyorum. Defansa geçtiğim için de kendimi Hande gibi ifade edemiyorum. Bunu yaptığım, karşı tarafa çok samimi duygularımı aktardığım zaman sanki terk edilecekmişim korkusu yaşıyorum. İkincisi de medyada oluşan bir imaj var. O imajın doğrultusunda...
* Bu imajı medyanın oluşturduğunu söyleyemezsin herhalde. Sensin o...
Doğru diyorsun. Ama bir de şöyle bir durum var. Düşüncelerimi çok açık ve net ifade ettiğim için, bu halim insanlara garip geliyor. Çünkü herkes çok stratejik ve planlı konuşmalar yapıyor. Kendini bir kalıbın içine sokup, öyle hareket ediyor. Ben öyle olmadığım için bu sefer de o naturellik sanki "Acaba bu çok akıllı ve hesaplı bir kadın da, oluşturduğu imaj mı bu kadar naturel" diye bakılıyor. Cassandra hikayesi tam da bu işte.
* Ve bu durumu evliliğinde bile aşamadın. Orada da "hesap-kitap" peşinde bir kadın olarak görüldün...
Bu benim için her konuda geçerli. Çünkü doğallığım insanlara doğal gelmiyor ve hep bunun altında bir şeyler aramaya başlıyorlar. Herkes "Bu bir oyun mu?" diye soruyor kendine...
* Sen de iyi bir oyuncusun çünkü...
Evet, ben de oyuncuyum.
* Bir günlük evliliğin çok konuşuldu. Medyatik isimlerin yaşamlarında böyle dönemler genelde toplumla bir biçimde paylaşılır. Bu anlamda farklı bir duruş sergiledin ve hiç konuşmadın. Kimse o süreci nasıl yaşadığını da bilmiyor... Anlatır mısın?
Herkesin üzüntüye veya sevince verdiği reaksiyon çok farklı. Kimisi içine kapanır, kimisi kendini sokaklara atar, hiç üzülmüyormuş gibi davranır. Bu bir kaçıştır. Benim de kaçış yöntemim bunu en sakin şekilde, nefes alarak, düşünerek sıfıra indirmek. Öbür türlü, olmuş bir şeyin arkasından daha da fazla kendini travmatik bir hale sokmanın bir anlamı yok. Çünkü hayat devam ediyor. Tabii ki üzüldüm, çok üzüldüm.
* Böyle bir şeyi bekliyor muydun, "Ya bir şeyler yolunda gitmezse" korkusu var mıydı?
Hayır. Tam tersi bir şeye çok büyük umutlarla start veriyorsun. Evlilik çok önemli ve ciddi bir karar. Bir insan seçip, onunla hayat arkadaşlığı yoluna giriyorsun.
* Ailenin bu tepkisi nikah günü ortaya çıkan bir şey değildi herhalde. Sen mi evlenmek için zorladın?
Ben hiçbir şeyi zorlamadım. Tam tersi, her şey çok güzel olacaksa, herkesin onayı olacaksa devam etsin istedim, bunu savundum. Karşımda da beni çok seven bir insan vardı. "Ben seni çok seviyorum ve hayatımı seninle birleştirmek istiyorum" diyordu. Onun verdiği motivasyon beni güçlendirdi ve evlilik kararını öyle aldık.
* Sonra ne oldu? Ne uymadı? Ailelerin durumu, güç, zenginlik ya da senin işin? Hangisiydi en büyük sorun?
İki ailenin kriterleri çok farklıydı. Ben varoşlardan gelen, hayatı boyunca soğan ekmek yemiş, sonra şöhret olmuş bir insan değilim. Çok kuvvetli bir altyapım var. Annem benim için çok önemli. Hiçbir zaman diğer sanatçıların yanındaki anneler gibi bir kadın olmadı. Farklı bir mesleği var, üniversitede psikoloji profesörü. Torino'da Avrupa Birliği üzerine araştırmalar yapıyor. Bambaşka bir kadın. Bu kadar da mütevazı olmanın doğru olduğunu düşünmüyorum. İstenmemek benim için kişisel olmadı. Benim için önemli olan evleneceğim insanın tavrıydı. O da kendi ailevi durumlarından dolayı güçlü olamadı. Olamayınca da benim bakış açım bir anda değişti. Çünkü ben yanımda güçlü, beni koruyan, kollayan, hayatı eşit paylaşabileceğim bir insan istedim. Benim de ekonomik özgürlüğüm vardı. Türkiye'de televizyonlardan çok iyi paralar kazanan birkaç isimden biriyim. O yüzden para konusunu da kişisel almadım. Çünkü benim hep kendi ayaklarının üzerinde duran, kendi standartlarını belirleyen bir tarzım ve tavrım oldu. Birçok kişiyi rahatsız eden bir tavır oldu bu. Çünkü genelde kadın daha pasiftir. Erkek kadını kollar. Erkeğin soyadıyla bir titri vardır kadınların. Ama ben kendi adımı kendim yarattım. Birisinin eşi olarak kazandığım bir statü yok.
* Peki kendini niçin anlatamadın? Sonuçta eşinin ailesi seni tanıyordu. Aylarca yan yana dairelerde oturdunuz...
İşte orada bir soru işareti var. Anlaşıldığımı da düşündüm. İşin tuhafı güzel bir ilişkimiz de vardı. Bu noktaya geleceğini hiç tahmin etmedim. Benim o insanlarla çok güzel günlerim geçti. Onları görsem selamımı esirgemem, yine konuşurum.
* Bu konuda politik davrandığını düşünüyorum...
Ama hayat da bir politika zaten. Benim içimdeki öfke aileye değil, tamamıyla yaşadığımız duruma. Ben çok özgür yetiştirildim. Küçük yaştan itibaren her şeyi kendim seçtim. Okulumu, eğitimimi, evimi... Ekonomik özgürlüğümü kazandım. Belki karşımdaki insandan da aynı şeyi bekledim.
* Evleneceğin gün, gelinliğini giyerken de herhalde kafanda bu soru işaretleri vardı...
Vardı tabii... Sonu işaretsiz gün yoktu zaten. 'Acaba ben bunu yürütebilecek miyim, güzel gidecek mi?' diye sorular soruyordum kendime.
* Evlilik sözleşmesini karşı tarafın bir hakkı gibi düşündün mü yoksa bunu kendine bir hakaret olarak mı algıladın?
Öncelikle şunu söyleyeyim, bu sözleşmeyi ben imzalamak istedim.
* Niçin?
Çünkü karşımda bir aile var. Ne olursa olsun bu insanlar 30-40 yıl emek vermişler ve kendilerine bir servet, bir standart oluşturmuşlar. Karşılarında bir kadın var, Cassandra büyüsü ile hayata gelmiş ve mesleğinden dolayı bir şekilde de kafalarındaki kritere uymayan bir kadın. Zor bir işim var, gece yarılarına kadar sarkan çalışma saatleri var, her an ortalardayım ve medya faktörü var. Ben de bütün bunları düşünerek Fethi'ye 'Gel bu insanları rahatlatmak için seninle bir sözleşme yapalım' dedim. Asla ve asla onların kafasında 'Acaba bizim malımız, mülkümüz, paramız için mi bir evlilik yapıyor' düşüncesi kalmasın istedim. Bu olay nikahtan dört ay önceydi. Evleneceğim kişi buna karşı çıktı. 'Ben evleneceğim insanla asla böyle bir sözleşme yapmam. Ben bir hayat paylaşmak için seni seçtim' dedi. Benim üzüldüğüm nokta, benim bu önerime karşı çıkılmasına rağmen, evliliğimin bir gün öncesi çok daha ağır şartlarla ekstra maddelerin ilave edildiği yeni bir sözleşmenin önüme çıkarılması.
* Yani bir değil, iki sözleşme vardı ortada...
Evet. İlk sözleşmede ailenin bütün daha önceki mallarını ve kazanımlarını garantiye almak adına, benim bunlardan hiçbir talebim olmayacağına dair imza attım. Ayrıca 'Yarın öbür gün çocuk yapmaya karar verirsek ve medyadan dolayı evliliğimiz negatif bir tarafa doğru gitmeye başlarsa, benim vazgeçemeyeceğim şey yok' dedim. Yani işimi bırakacağımı söyledim.
* Sonra sürpriz ikinci sözleşme çıktı karşına öyle mi? Hem de düğün günü...
Evet... Orada da yeni maddeler vardı. Çocuğum olsa dahi, eğer ayrılırsam aileye ait hiçbir yerde oturma iznim dahi olmayacaktı. Orada kendimi çok kötü, çok ortada kalmış hissettim.
* Yani boşanırsan, çantanı alıp çıkacaktın...
Fethi böyle bir şey düşünmezdi ama sözleşme bu yöndeydi.
* Onu da mı imzaladın?
İmzaladım ama dedim ki, 'Asla işimi bırakmayacağım. Ben bu insanı sevdiğim için evleniyorum. Ama lütfen mesleğime karışmayın.'
* İkinci sözleşmede işini kesinlikle bırakman mı istendi?
Eğer işim dolayısıyla aile yıpranırsa her şeyden vazgeçecektim. Ama bu ikinci sözleşmeyi görünce 'Lanet olsun, tamam bunu da imzalıyorum ama benim özgürlüğüme, işime, hiçbir şeyime karışılmayacak' dedim. Ben kocamdan ayakkabı parası, kuaför parası almak istemiyorum. Hayatım boyunca hiç kimseden istemedim, kocamdan da isteyemem. Çünkü işimden vazgeçtiğim takdirde benim elimde hiçbir şeyim yok.
* Nikah günü insan başka şeylerle uğraşır. Güzel şeylerdir bunlar. Sanırım sizde sadece gerginlik vardı...
Kötü bir elektrik vardı ve ikimizin de yüzü gülmüyordu. Bunları ilk kez anlatıyorum. Çünkü beni doğru ifade edeceğine inanıyorum.
* Nikah memuruna yanıt verirken ne hissettin?
'Evet' dediğimi hatırlamıyorum. Aklım çok başka yerlerdeydi. Ve o gece, nikahtan sonra ayrılık kararı alındı. İkimiz verdik bu kararı. Tartıştık ve tartışırken birbirimizi kırdık. İlişki süresince bastırdığımız her şey ortaya çıktı. Önce birbirimize birtakım şeyleri onarmayı teklif ettik. Ama çok daha büyük baskılar olduğundan dolayı devam edemedik. Saygı da duyuyorum çünkü herkesin aile yapısı farklı.
* Aslında bütün bu yaşadıklarınız bir anda patlak veren olaylar değil. Olmayacağını daha önce göremedin mi? Niçin nikahtan önce değil de, nikahtan birkaç saat sonra ayrılmaya karar verdin?
O anda anlayamıyorsun. Bir yanda çiçekler hazırlanıyor, senin gelinliğin hazır, evde bir organizasyon var... Onu orada bırakıp gitmek çok zor. Annem, 'Kızım, senin mutluluğundan daha öncelikli bir şey yok. İstiyorsan gel çıkıp gidelim' dedi. O cesareti kendimde bulamadım.
* Ve öylece evden çıktın... Bildiğim kadarıyla gidecek bir evin de yoktu?
O hiç önemli değil. Hemen ev tuttum, eşyalar aldım, yine yarattım kendi dünyamı. Depresyona giremezdim, çalışmak zorundaydım, hayatımı devam ettirmek zorundaydım. Ve kendimi işime verdim.
* Bu yaşadığınıza bir savaş olarak bakarsak, kim kazandı, kim kaybetti?
İleride belli olacak diye düşünüyorum. Sevginin bitmesini bir kazanç olarak görmüyorum. Kazançlar şimdi başlıyor. Bu tecrübeden kim daha iyi ders çıkarabildiyse bence o kazanır.
* Senin çıkardığın ders ne?
Ben çok düşünen bir insan olduğum için olaylara farklı açılardan yaklaşıyorum. 'Bitti Allah kahretsin, lanet olsun' demek bana çok basit geliyor. İyi yorumlar yaptığım zaman da 'Acaba korktuğu için mi kendini çekiyor?' diyorlar. En iyisi herhalde korktuğumu itiraf etmek. Onlar hakkında kötü bir şey söylemeyeceğim.
* Yüreğindekiler...
Orada her zaman bir şeyler var...