Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Yiğit lakabıyla anılır(dı)

Meğer yarın (12 Şubat) Vahi Öz'ün ölüm yıldönümüymüş. 'Horoz Nuri' lakaplı ünlü tiyatrocu ve sinemacı 1969'da vefat etmiş.
Bugün siyah beyaz filmleri TV'de gösterilen sanatçı, aslında üç isimliydi. Kimliğindeki adı Vahe Ozinyan'dı. Sahne adı ise Vahi Öz'dü. Bir de medya ona 'Horoz Nuri' adını takmıştı.
1911 doğumlu Vahi Öz'ün yürürken, gövdesini hareket ettirmeden, bir horoz gibi kafasını öne-arkaya oynatması pek meşhurdu. Horoz Nuri'liği oradan gelir.
Bir de eşini canlandıran Mualla Sürer'e genizden gelen gevrek bir sesle "Bedia" diye seslenmesine seyirci bayılırdı.
Vahi Öz'ü anmamın tek nedeni ölüm yıldönümü değil. Lakaplarla yani takma adlarla ilgili. Eskiden hemen herkesin bir lakabı olurdu. Hababam Sınıfı'ndakiler gibi...
Lakaplar genellikle soyadının olmadığı (veya nadiren kullanıldığı) ortamlarda doğar ve serpilir. Soyadı kanunu 1934'te çıkmıştı. Ondan önce lakap kullanımı çok yaygındı.
Kanuni'nin uzun boylu, cüsseli sadrazamı Ali Paşa'nın lakabı 'Semiz' idi... II. Mustafa'nın sadrazamı Mustafa Paşa'ya, şehri tebdili kıyafet yürüyerek denetlemeye çıktığı için 'Daltaban' denmişti... I. Abdülhamit dönemi şeyhülislamı Mehmet Esat Efendi'nin lakabı 'Hindi Molla' idi.
Yakına gelelim. Mustafa Kemal'e 'Sarı Paşa' dendiğini herhalde biliyorsunuz... İsmet İnönü'ye arkadaşları 'Sağır İsmet' derdi.
Bazı lakaplar hoştur, yerindedir. Mesela 'Cihan Kaynanası' (yazar Nahid Sırrı Örik), 'Deli Selim' (klarnetçi Selim Kızılcıklılar), 'Asfalt Osman' (İzmir Belediye Başkanı).
Bir oturuşta iki okka pastırmanın üstüne kırılmış 40 yumurtayı silip süpüren imam Derviş Efendi'ye 'Aygır İmam' denmesin de ne densin?
Bazıları ise zorlamadır, zeka yoksunudur, basının uydurmasıdır: Muzaffer Buyrukçu'ya 'Edebiyat Mareşali' veya Güzide Kasacı'ya 'Bayan Kahkaha' demek, bence bu türe girer.
Bugün lakaplar hayli azaldı. Mesela Cem Yılmaz'a 'Arif', Şahan Gökbakar'a 'Recep İvedik' demiyoruz. Çünkü televizyondan internete, medya ortamı lakap üretimini gereksiz kılıyor.
Not: Kendi başlığıma nazire yapayım. Yiğit lakabıyla anılır da ödlek anılmaz mı?
Marjinal malumat: İngilizce 'nickname' (nikneym: takma ad) kelimesi dilimize girdi. Çoğu kez 'nik' olarak kısaltarak kullanıyoruz: "Nikin neydi kanka?"
Ancak bu da bir Britanya uydurması... Aslında 'Nick'in yerinde 'eyk' diye okunan 'Eke' kelimesi var. 'Ayrıca, ilave olarak' demek... 'Eke-name': Takma ad, lakap. 'An ekename' önce 'A nekename', sonra da 'A nickname' olmuş.

***

O zekayı asla küçümsemeyin

Benim dedem, annemin babası, solak bir çocukmuş.
Ailesi bu durumu fark edince, sol kolunu bağlayarak, sağ elini kullanması için zorlamış.
(1900'lü yılların başı...) Sonuçta ne olmuş biliyor musunuz? Dedem iki eliyle de yazabilir hale gelmiş. Yani çocukken yapılan zulüm, büyüdüğünde işine yaramış. (Yine de ne zaman bu sol el-sağ el meselesi çıksa aklıma hiç tanımadığım dedem gelir ve üzülürüm.) Şimdilerde hani, "Şeytan sol eliyle yemek yer, siz siz olun, sol elinizle yemeyin" deniyor ya...
Ben bu noktada Şeytan'ın zekasına güveniyorum.
Şeytan efendi bir zamanlar gıdasını sol elini kullanarak ağzına götürüyor olabilir.
Ama Şeytan bu, zekasıyla ünlü, her konuda insanları kandırıyor da, bu konuda mı yapamayacak?
Başlamıştır sağ eliyle yemeye! Madem benim insan dedem bile yazarken iki elini birden kullanabiliyordu... Şeytan haydi haydi becerir. Alt tarafı kaşık-çatal tutacak.
Hadi bakalım, şimdi ne yapacağız?
Öneriyorum: Solak diyorsak 'sağak' da demeliyiz. Türkçede 'ak' ekinin birçok işlevi vardır.
Sol kelimesinin sonuna geldiğinde, 'sol elini kullanan' demek oluyor. O halde sağ kelimesinin sonuna da ekleyerek, niye 'sağak' demiyoruz? (Bu noktada 'salak' esprisini ancak salaklar yapar.)

***

Basit tasarruf taktikleri

Pintilik etmeden, abartmadan tasarruf yapabilmek önemli... (Tabii dar ve sabit gelirliler için daha da önemli.) Bir arkadaşımın şöyle bir taktiği var. Bakalım siz de beğenecek misiniz?
Diyelim ki ilk kez cep telefonu alacak... Piyasaya bakıyor: Bugün en son model ne? 8 serisi mi? O gidip mesela 6 serisinden alıyor.
Yıllar geçiyor. Telefonu eskiyor. Yenisini alacak. O sırada yeni modeller 11 mi olmuş? Bizimki 9 serisinden alıyor.
Mantığı basit: "Bir... 6 serisi yeni modele göre çok daha ucuz. İki... 8 serisi ile 6 serisi arasında dağlar kadar fark yok. Üç... Bir süre sonra insan hep yeni model almış gibi hissediyor."
Bir başka taktiğe geçen gün internette rast geldim. Tavsiyeleri veren Amerikalı kişi lafa "Takvimi asla unutmayın!" diye başlamıştı. İzlenecek yol basitti: "Yazın kışlıkları, kışın yazlıkları alın. Bazı ürünler ilkbaharda, bazıları sonbaharda ucuzluyor; onları kollamak gerek."
Bir başka tavsiyesi de şuydu: "Markete gittiğinizde alt raflara bakın. Tam karşınıza gelen ürünler pahalıdır. Aynısının ucuzunu alt rafa koyarlar."
Yani ABD'de de aynı pazarlama numaraları yapılmakta. Amerikalı tüketicilerin taktikleri de bizimkine benziyor. Ne de olsa kapitalizm her yerde kapitalizmdir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA