Spor asla spordan ibaret değildir. Aynı zamanda siyasettir, hukuktur, kültürdür, zihniyettir. Örnek mi? İşte çok özetle 22 yaşındaki futbolcu Mertcan Çam'ın yaşadıkları ve olayların spor dışı bağlantıları: Trabzonsporlu Mertcan, Urfaspor'a kiralık gider (Ekonomi ve hukuk). Aylar geçer, sözleşmeye göre hak ettiği ödemeler Mertcan'a yapılmaz (Ekonomi ve hukuk). Mertcan, Futbol Federasyonu'na başvurur (Hukuk). Federasyon durumu inceler ve kulübe "Ödemeleri yapın" diye yazı gönderir (Hukuk).
Bunun üzerine küplere binen Kulüp Başkanı Emin Yetim, odasına çağırdığı Mertcan'a aniden okkalı bir yumruk atar (Şiddet kültürü).
Mertcan o an, "Büyüğümdür, bir şamar vurabilir" diye düşünür (Şiddet kültürünün içselleştirilmesi: Bu zihniyet, yemeği fazla tuzlu yapmış kadını, kocasının dövmesini mazur görmeye kadar uzanır). Derken İkinci Başkan Giray Küçük ve şoförü de tekme, tokat, yumrukla Mertcan'ı yere yıkarlar (Şiddet kültürü ve 'lidere biat et' zihniyeti).
Birileri araya girer (Vicdan sahipleri). Mertcan'ı ellerinden zar zor alırlar. Genç futbolcu gayet maceralı bir şekilde Urfa'dan kaçar. (Can korkusu.)
Olay medyaya yansır. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu devreye girerek gerekenin yapılacağını söyler (Siyaset).
Parantez içine yazdığım notlar, olayın spordan başka her şeyle ilgili olduğunu gösteriyor. Halbuki haber, genellikle spor sayfalarında yer alıyor. Meraklısı okuyor, meraksızı görmüyor.
Okuyan çoğunluk da "Burası Türkiye, olur böyle şeyler" diyerek üç günde unutuyor. Canım vatanımız işte böyle bir yer.
Ne o, siz birkaç futbolcunun yaşamına bakıp bir ellerinin yağda, bir ellerinin balda olduğunu mu sanıyordunuz?
***
Deodorant meselesi
Geçen gün bir magazin programında kötü kokular ele alınıyor. Manken Didem Soydan ile şarkıcı Nihat Doğan, toplu taşıma araçlarındaki ter kokusundan şikayet ediyor.
Çözüm önerisi olarak, "Otobüs ve metrobüs duraklarına deodorant konsa çok iyi olur" diyorlar.
Sonra akıllarına deodorantların çalınacağı geliyor. Ancak fikirden vazgeçmiyorlar: "Belediyeler sabit, çalınmayacak deodorant cihazları kursun duraklara. Kadın için ayrı, erkek için ayrı..."
Üstelik bu (siz deyin lame, ben diyeyim dore) uygulamanın, sosyal devletin gereği olduğunu ileri sürüyorlar.
Bu arkadaşlar toplu taşıma araçlarını ne kadar kullanıyor? Bilmiyorum. 12 yaşından beri otobüse binen bir vatandaş olarak birkaç kelime edeyim...
Bir kere o dedikleri deodorant cihazı işe yaramaz. Bir adam düşünün. Ne yapacak? Cihazın karşında kabanını, kazağını filan mı çıkartacak? Saçma!
Asıl mesele, bilhassa eğitimsiz ve dar gelirli insanların (çoğunun) pis olmasıdır. Nereden biliyoruz? Sabahın dokuzunda dahi kadın ter kokuyor, adamın yanına yaklaşılmıyor.
Niye? Çünkü her evde su ve sabun olmasına rağmen kullanmıyorlar. Ter kokusundan rahatsız olmuyor; öyle pis pis yaşayıp gidiyorlar.
Bakın "Duş alsın, banyoya girsin" filan demiyorum. Basitçe, su ve sabunla hiç olmazsa koltuk altlarının filan yıkanmasından söz ediyorum. Onu dahi yapmıyorlar.
Koka koka iş yerine geliyorlar. Tuvalette su var, sabun var, kurulanmak için kağıt var... Ancak biri dahi girip temizlenmiyor. Kokmaya devam ediyorlar.
Yani meselenin kaynağı fakirlik, imkansızlık değil. Tamamen zihniyetten ve alışkanlıklardan kaynaklanıyor.