Bazen tek bir cümle mahvediyor insanı, içini cızbız ediyor, gözlerini daldırıyor bildiği ya da bilmediği yerlere.
Muazzez Abacı Nazlı Ilıcak'a verdiği röportajda büyük aşkı Hasan Heybetli'den bahsederken (ki büyük aşkları, büyük kadınlar yaşar, büyük aşklar o kadınlarda hep yaşar, o aşklar olmadan da o kadınlar anılamaz, anlatılamaz) "Herhalde yaşlandım diye beni bıraktı, o günleri çok özlüyorum" demiş.
"Herhalde yaşlandım diye beni bıraktı..".
Bu nasıl bir yüzleşme, nasıl bir başını önüne eğme, nasıl bir kabulle boynunu bükmedir.
Bu nasıl bir hüzündür ve nasıl zalim bir gerçek. Bu nasıl bir çaresizliktir ve nasıl hain, nankör bir son.
Ve ardından gelen "O günleri çok özlüyorum..." Yani her şeye rağmen özlemek ve o günlere dönmek istemek.
Hayat kadınlara biraz daha acımasız sanki. Git adamı yerden yere vur, topla hepsini dibe göm, inkar et, isyan et, kız, fırça çek, 'ama'lardan destanlar yaz ne fark eder ki?
Büyük aşkların kadınlarının sonu büyük yalnızlıklar değilse nedir ki?
Onlar asla ortalama olmadılar, olamadılar ki.