Bu hafta ekonomi çevrelerinin tartışma gündemi Merkez Bankası'nın bağımsızlığı idi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İngiltere'de verdiği bir röportajda "MB bağımsızlığı söz konusudur. Ama yürütmenin başı olan bir başkanın vermiş olduğu sinyalleri bir kenara koyacak hali yok" sözlerini bahane edenler, kurla hem Türkiye ekonomisine hem de Merkez Bankası'na baskıyı arttırdılar.
Elbette MB'nin araç bağımsızlığı vardır ve uygun önlemi alacaktır. Ama sormak lazım. Asıl bu faiz baskısı, bağımsızlığa halel getirmez mi?
Bu noktada dünyanın en etkili birkaç iktisatçısı arasında gösterilen ve 2001'de Nobel İktisat Ödülü'nü kazanan Joseph Stiglitz'in Eşitsizliğin Bedeli (The Price of Inequality) kitabından birkaç not aktarayım. Stiglitz kitabında, bağımsız merkez bankalarının, güçlü bankaların etkisinde kaldığını ve onların isteklerine göre politika belirlediklerini ileri sürüyor. Vatandaşların aleyhine olan politikaların izlenmesi de bağımsız merkez bankası düşüncesinin sorgulanmasına neden oluyor. Stiglitz ücretlileri, vergi mükelleflerini, konut, taşıt kredisi ödeyenleri etkileyen merkez bankası kararlarının teknokratlara bırakılamayacağını, bu kararların temelinde siyasi kararlar olduğunu ileri sürüyor. Merkez bankalarının bağımsız değil, hesap veren, şeffaf ve aldığı kararların sorumluluğunu yüklenen demokratik birimler olmasını öneriyor. Yani merkez bankalarının faiz lobilerinin baskısıyla değil halkın çıkarları doğrultusunda karar vermesini öneriyor.
Stiglitz, bu kitabında 2008'de ABD'den başlayan dünya ekonomik krizini derinlemesine inceliyor. Yüzde 1'lik kesimin devleti, yargıyı ve demokratik süreci ele geçirerek yüzde 99'un üzerinde nasıl egemenlik kurduğunu anlatıyor. Guardian'dan Ian Pindar kitabı "Siyaset ve ekonominin finansal elitler tarafından nasıl ele geçirildiğinin herkes tarafından anlaşılabilir bir açıklaması" sözleriyle yorumluyor.
Dünyada siyaset ve diplomasinin şekil değiştirdiği, insanlığın uzayda koloni kurmaya hazırlandığı, robotların işimizi elimizden aldığı bir dönemde, ekonomide her tartışmayı bir saldırı nedeni olarak kullanmak ne kadar adil? TCMB'nin başarılı, demokratik ve halkın çıkarlarının yanında olması herhalde hepimizin isteği, değil mi? Öyleyse şekilciliğe değil, uygulamalara odaklanmak lazım.