Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SOLİ ÖZEL

Konuşmalar ve mesajlar

Cumhurbaşkanı Sezer ve Silahlı Kuvvetler komuta kademesinin konuşmalarıyla Başbakan Erdoğan'ın ABD Başkanı ile randevusunu birlikte değerlendirmek doğru olur. Bilançoya bakıldığında konuşmalarda dile getirilen tehlikelerin kamuoyunda derin bir yankı bulmadığı söylenebilir. Cumhurbaşkanı Sezer'in laiklik uğruna temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılabileceği mesajı ise zaten kabul edilecek gibi değil. Ülkede sivil siyaset ile silahlı kuvvetler arasındaki ilişkinin niteliği, siyasal alanda bunlar arasındaki güç dağılımının nasıl değerlendirileceği de bu vesileyle bir kez daha tartışmaya açıldı.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nın, Başkan Bush'u ziyaretinden önce bir salvo atışına maruz kalması aslında ülkenin genel görünümü açısından kötü oldu. Bununla bağlantılı olarak önemli bir nokta, Amerikan yönetiminin Türkiye içinde sıkıştığı intibaını veren Başbakan Erdoğan'a hangi davranışı uygun gördüğüydü. Bush yönetiminin iktidar partisinin Türkiye'deki Amerikan karşıtı havayı önlemediğine, hatta yoğunlaşmasına katkıda bulunduğuna inandığı biliniyor.
Buna rağmen Başkan Bush'un bir saatlik görüşmeyi neredeyse bir saat daha uzatması seçimle işbaşına gelmiş ve içeride ordu tarafından sıkıştırılan Başbakan'a verdiği bir destek diye algılanmalı. Ayrıca Başkan Bush'un Türkiye'nin AB üyeliği konusuna yaptığı vurgu da hem Türkiye'de yapılan konuşmalarla ilgili bir değerlendirme, hem de iktidar partisine yönelik bir uyarı sayılabilir.

İktidarın tarihi misyonu
ABD Büyükelçisi Ross Wilson'un gazetecilerin sorularını yanıtlarken söyledikleri bu bağlamda hayli anlamlı. Wilson: "ABD ile AB'nin Türk demokrasisine bakışlarında büyük perspektif farklılığı olduğuna inanmak yanlış olur. Buna çok önem veriyoruz. Türkiye ile ilişkilerimizin temeli budur" demiş. Buradan çıkarılacak birinci mesaj, ABD'nin Türkiye'de sivilleşmeyi de içeren demokratik açılımlara destek verdiğidir. Yani Türkiye'nin ABD indindeki stratejik önemi, demokrasinin askıya alınması için bir gerekçe oluşturmayacak.
İkinci mesaj ise iktidar partisine tarihi misyonunun AB sürecini canlı tutmak olduğunun hatırlatılması. Geçen yıl müzakerelerin başlamasından bu yana AB işinde ipe un seren hükümet uyarıldı. Sonuçta ABD açısından da önemli olan Türkiye'nin laik, demokratik ve Batı sistemi içinde bir ülke olmayı sürdürmesi. Türkiye'nin bugünkü stratejik değerinin en az coğrafya kadar önemli unsurları bu nitelikleridir.
İktidar partisi bu temel çerçeve içinde kaldığı ve kaldığına içerideki ve dışarıdaki kamuoyunu ikna edebildiği ölçüde desteğini ve gücünü koruyacaktır. Bu bakımdan AB sürecini boşlamamak kendi bekası açısından da şarttır. Başbakan ve Dışişleri Bakanı'nın hayli net sayılacak bu mesajı ne şekilde değerlendirecekleri de meclisteki reform paketinin nihai şekliyle ortaya çıkacaktır.
İktidar partisinin söylemlerinin, dar kadroculuk anlayışının ve cemaatçilikten vazgeçmemesinin kamuoyunda bir rahatsızlık yarattığı belli. Partinin daha ideolojik ve çiğ unsurlarının tasarruflarının da ortalığı gerdiğine şüphe yok. Silahlı Kuvvetler'den gelen sert eleştiriler karşısında kamuoyu sivil iktidardan yana tavır almış görünse de bu gerçek değişmiyor. Dolayısıyla bu noktadan itibaren Türkiye'deki siyasi iklimin normalleşmeye başlamasının sorumluluğu da büyük ölçüde iktidar partisinin üzerinde.
Başbakan'ın son on günde kendisine yöneltilen tüm mesajları doğru okuması ve gereğini yapması Türkiye'yi ferahlatacaktır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA