MHP Lideri Devlet Bahçeli, yakın tarihimizin kırılma noktalarında çok ciddi rol oynamış ve oynamaya da devam ediyor. Son 10 yılında Başkan Erdoğan'la senkronize yürüttüğü siyasi yolculuğunu geçen yılın son günlerinde tarihi bir çıkışla taçlandırdı.
Öcalan'a yaptığı "Terörü sonlandır, örgütü bitir" çağrısıyla sadece siyasi ezberleri bozmadı, ülkede yeni bir iklimin de önünü açtı. Söylediği her şeyin bir arka planı vardı ve ısrarla dile getirdiği "Türk- Kürt birlikteliği" yaklaşımına dayanıyordu. Son üç-dört konuşmasını özellikle sürece "siyasi çıkar" üzerinden bakan aydınların, siyasetçilerin dikkatle okumasında yarar var. Çünkü işin sadece siyasi boyutu yok, ondan çok daha önemli insani boyutu var.
Bahçeli-DEM Partililer görüşmesinden bir süre sonra Yeni Birlik Gazetesi yazarı Yaşar İçen o görüşmeye dair şu çarpıcı notu aktardı:
"Bahçeli'nin Kürt yazar Muhsin Kızılkaya'nın 'Bir Dil Niye Kanar' kitabına vurgu yapması ve oradaki cümleler/duygular üzerinden aldığı ilhamı dile getirmesi oldukça değerliydi."
Milliyetçi bir siyasi liderin, yıllarca yasak dil ilan edilen Kürtçe ile ilgili bu hassasiyeti, doğal olarak milyonlarca Kürt'ü hem şaşırtmış hem de duygulandırmıştı.
Bahçeli'yi etkileyen ve ilham veren yazar Sevgili Muhsin Kızılkaya, onlarca Türkçe- Kürtçe kitaba imza atan, bin yıllık Türk- Kürt birlikteliğine yürekten inanan sayısı az "ortak" aydınlarımızın başında geliyor.
Onun hayatında derin izler bırakan dil yarasına ilişkin kitabının bir gün milliyetçi bir lider tarafından ilham kaynağı olarak kabul görmesi örneğine az rastlanır bir durumdu.
Bu bana yıllar önce rahmetli Musa Anter'in anlattığı şu anekdotu hatırlattı:
"Kürt ve Kürtçe'nin yasak olduğu yıllarda ne zaman gazetede Kürt İdris veya Kürt Cemali ile ilgili bir haber çıksa birbirimize gönderir, sevinçten uçardık. Onların mafya olmaları, suç işlemeleri bizi ilgilendirmezdi. Önemli olan 'Kürt' yazılmasıydı."
Peki Muhsin Kızılkaya bu duruma nasıl bakıyordu?
Sorunun cevabı için aradığımda Habertürk'te yayınlanacak, "Gelek spas berêz Dewlet Baxçelî..." başlıklı bir yazı yazdığını belirtiyor ve şöyle diyordu:
"Çok ayrıntısını bilmiyorum ama eğer adım geçmişse bu bir yazar için tarif edilemez bir duygu. Yazmanın asıl amacı da bu. Ülkenin en önemli sorununun konuşulduğu bir siyasi zemine, bir yazar yazılarıyla katkı sunuyorsa bundan daha güzel ne olabilir?
Bu duyguyu tarif etmem imkânsız. Bir yazar niye yazar? Karşılık bulması için. Adım bile geçmişse bundan onur duyarım. Ben Nobel ödülümü Devlet Bahçeli'den almış oldum."
AHMEDİ HANİ, MEHMET UZUN VE KALEMİN GÜCÜ
Milliyetçi bir lider ile Kürtçe yazan bir yazarın buluşması aslında yeni dönemi anlatan en anlamlı fotoğraf. O fotoğrafın arkasında da bin yıllık bir birliktelik vardı ve Kızılkaya o birlikteliğin son 100 yılda yaşanan kırılmalara, tahribatlara rağmen dimdik ayakta kaldığını ve devam edeceğini söylüyordu:
"Yaklaşık 90-100 yıldır çok partili sistem ve demokrasi var. Kürtler devlet içinde yer almış, başbakan, bakanlar ve yüksek bürokratlar çıkarmış. Türkiye'de en büyük problem Kürt dilinin yasaklanmasıydı. Bu da toplumda nasyonalizme yol açtı. Ben başından beri bu ülkede Kürt meselesinin dil meselesi olduğunu, bu halledildiğinde meselenin de çözüleceğini savundum. Kürtler Türkiye'den ayrılmak istemiyor, bağımsız bir devlet ya da kanton kurmak da istemiyorlar. Kendi dil ve kimlikleri ile bu ülkenin eşit vatandaşları olmak istiyorlar.
Büyük Kürt yazar Mehmet Uzun'un kitaplarını Türkçe'ye çevirdim. Bir kitabının ismi 'Kalemin Gücü ve Görkemi'dir. Ahmedi Hani daha 1600'lü yıllarda Kürtlere bunu tavsiye etmiş, 'Düşmanlarınızın kılıcı keskindir, sizin de kaleminiz keskin olsun' demiş. Ama maalesef Kürtler içinde kalemin gücü ve görkemi silah kadar rağbet görmedi."
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Mahmut Övür | 'Ben Nobel'imi Devlet Bahçeli'den aldım'