Cumhurbaşkanının halk tarafından seçildiği 10 Ağustos 2014 tarihinden bu yana yapılan genel, yerel veya referandum dâhil hangi seçime bakarsanız bakın, hepsini Başkan Erdoğan yüzde 50'nin üzerinde oyla kazandı.
İlk seçimde 14 parti bir araya geldi yine başaramadı. 2018'deki cumhurbaşkanlığı seçiminde, sağ bloku MHP üzerinden parçalayarak İyi Parti projesi devreye sokulduğu, hatta PKK destekli HDP de kendi adayını çıkardığı halde sonuç değişmedi.
Hatta o tarihte AK Parti'nin içinde olan ve CHP projesinin "tam göbeğinde" yer alan Ali Babacanların el altından uğraşmasına rağmen...
Bugün de tablo değişmiş değil.
El altından, el üstünden 5 sağcı ve muhafazakâr parti, CHP'ye milliyetçiler ve muhafazakârlar nezdinde meşruiyet kazandırmak için 7'li koalisyona iliştirilmiş durumda.
Ama hâlâ öfke ve panik içindeler ki, saldırmadıkları, hakaret etmedikleri siyasetçi kalmadı. Dünya çapında sanatçıları bile "sifon çekme" seviyesine indi. Hani yüzde 60'la geliyordu, gelmekte olan?
Şimdi yeni bahaneleri, Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce... O olmasa seçim çantada keklik!.. Sanatçısından gazetecisine, FETÖ'cüsünden PKK'lısına hepsi ona saldırıyor. "Solu bölme..."
FETÖ dahil hepsi "aydınlanmacı güçler" olup çıktı. PKK bile "demokrasi güçleri" içinde sayılıyor.
SAĞ BÖLÜNSÜN, SOL KAZANSIN
Gazeteci Deniz Zeyrek de bu güçler birliğine "sol" pencereden bakıp, Muharrem İnce'yi "bölücü" ilan ediyor.
Birkaç gün önce, "Bölünerek kaybetmek solun kaderi" diye adeta isyan eden yazısında şöyle diyor:
"Milliyetçi, muhafazakâr, merkez sağ ve sol 'yüzde 50 artı 1'i yakalamak için birleşti ama sol ebedi hastalığı bölünmeden kurtulamadı."
İnce de uzun cevabında 7'li Masa'yı "menfaat ortaklığı" olarak niteliyor ve "bir bölen" olmadığını anlatıyor:
"Tek aday olarak girdiğinde Kemal Kılıçdaroğlu'nun Erdoğan karşısında seçimi alabileceğine ve dolayısıyla oyları böldüğüme inanmıyorum."
Gel de merak etme... Solu İnce bölüyor da o masadaki sağcılar kimi bölüyor? Onların yaptığı "bölücülük" değil mi?
Herhalde Zeyrek'e göre; sağın bölünmesi normal hatta alkışlanacak bir tavır ama solun bölünmesi "ebedi hastalık"...
İyi de muhafazakârların ana gövdesi Cumhur İttifakı'nı bölmek için 7'li Masa'da CHP'ye payanda olan 5 sağcı veya muhafazakâr parti, nasıl bir hastalık içinde?
ÜÇ SAĞ PARTİ BİRLEŞSEYDİ...
Geçmiş seçimlerden verilen örnekler de bir temenniden öteye geçmiyor. Bu açıdan sık sık Başkan Erdoğan'ın İstanbul Belediye Başkanı seçildiği 1994 seçimleri örnek veriliyor.
O seçimlerde RP'nin adayı Recep Tayyip Erdoğan yüzde 25.19 oy alarak başkan seçildi. ANAP'ın adayı İlhan Kesici yüzde 22.4, SHP'nin adayı Zülfü Livaneli yüzde 20.3, DYP'nin adayı Bedrettin Dalan yüzde 15.46, DSP'nin adayı Necdet Özkan ise yüzde 12.38 oy aldı.
Tabloda üç sağ ve muhafazakâr parti, iki de sol parti var. Sol birleşseydi seçimi alabilirdi deniyor da sağ ve muhafazakâr partiler birleşseydi ne olacaktı? Solun seçimi kazanma ihtimali olabilir miydi?
Mesele birleşmeden çok toplumun değerleriyle çatışmayan ve umut veren siyaset üretmekle ilgili... Ne yazık ki CHP ve sol bu gerçekle yüzleşmediği için 73 yıldır tek başına iktidar olamıyor. Hâlâ aynı kafada olduğu için de tehdit siyasetiyle "ebedi hastalığı" iyileştireceğini sanıyor.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz