Altılı koalisyon partilerine iki belediye başkanının katılması siyasette yeni bir garabet olarak tartışılıyor. Daha çok da nasıl bir hamle olduğu ve ne olacağı merak ediliyor. Ne olacağını Kılıçdaroğlu'na yakınlığıyla bilenen yardımcısı Bülent Kuşoğlu çok net anlattı:
"İmamoğlu ve Yavaş cumhurbaşkanı yardımcılığı ve belediye başkanlığını aynı anda yapmayacaklar. Yapmamalılar. Türk devlet geleneğinde öyle bir şey söz konusu olamaz. Sayın Kılıçdaroğlu onu hiç yaptırmaz, hiç istemez."
Bu durumda iki belediye başkanının Kılıçdaroğlu'nun yanına monte edilmesi ne anlama geliyor, nasıl bir hamle?
Biraz geriye dönelim... Apoletlerin sökülmesi gibi iddialı bir çıkış önerip masayı dağıtan, sonra da bütün söylediklerini yutan İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, iki başkan hamlesiyle kös kös geriye döndürüldü ama sonuç siyasi açıdan yeni bir garabetin ötesine geçmedi.
Aslında fotoğraf çok net, bulunan sadece bir ara formül değil "kazanamayacak" ve topluma "güven" verme konusunda "şüphe" duyulan Kılıçdaroğlu'na güvensizliğin işareti. Bunu da sadece Akşener değil, küresel güç merkezleri, İstanbul sermayesi ve Ajans da istedi ki iki başkan oraya monte edildi. Sonrası Kuşoğlu'nun dediği gibi mi olur başka türlü mü olur bilemem ama görünen o ki, iki belediye başkanı, ülkenin ikinci cumhurbaşkanı adayının yanına "siyasi komiser" olarak atanmış gibi...
Merak ediyorum, atanmasalardı CHP üyesi olan bu iki başkan, genel başkanlarının yanında durmayacaklar mıydı?
Bunun bir dayatma olduğu Kuşoğlu'nun haklı tepkisinden, süreci doğru anlatmasından da belli. Ancak İP'liler kendilerini boşa düşürmemek için buna direnecekler. Bu da yeni bir kriz demek.
MASADA KAYBEDENLER, KAZANANLAR
CHP ve İyi Parti arasında sürecek bu tartışma aynı zamanda "Kendimi auta atmıyorum" diyen İmamoğlu'nun ve son dakikada "Ben de varım" diyen Yavaş'ın "kaybeden" olduğunu da gösterdi.
Gördüğünüz gibi Altılı Masa koalisyonu sonunda bir aday belirledi ama yara bere almayan da kalmadı. Masanın ilk kaybedeni de İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener'di. Siyasi tarihe, girdiği her partiyi "ilk terk eden" olarak geçen Akşener, bu kez "kilit parti" olduğu bir süreci bile doğru yönetmedi, "ihanetle" suçlandı. Böylece hem kendisini hem de partisini kaybedenler arasına soktu.
Masanın ikinci büyük kaybedeni İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu oldu. Daha İstanbul'a seçildiği ilk günlerde "o makama" gelmek için İstanbul'u bile ihmal etmeye göze alan, verdiği hiçbir vaadi yerine getirmeyen İmamoğlu, son dakikaya kadar bekledi, umut etti ama lider olmadığı için de kaybetti. Yavaş'ın durumu da farklı değil.
Altılı hatta 8'li koalisyon masasının kazananı hiç kuşkusuz Kılıçdaroğlu'ydu... Ancak Kılıçdaroğlu da bütün söylediklerinin tersini yapar duruma gelen bir kazanan olsa da yaralandı ve yarıştan yaralı çıktı. Kazansa da kaybetse de artık tarih onu, seçim süreci boyunca iki "siyasi komiser"in desteğine muhtaç kalan bir siyasi aktör olarak yazacak.
Peki, masanın kazananı yok mu?
Doğrusu esas aktörlerinin kaybettiği veya yaralandığı masanın eğer yeni bir kriz çıkmazsa kazananları da var. Bunu da milletvekili listelerinde göreceğiz. DEVA, Gelecek, DP veya Saadet Partisi gibi küçük partiler hem de CHP'den alacakları milletvekili sayısı ve birer de cumhurbaşkanı yardımcılığıyla beklenenden çok daha fazlasını kazanmış durumdalar. Buna henüz görüşme noktasında olan ve İyi Parti'ye meydan okuyan HDP'yi de ekleyebiliriz.
Karşımızda, merkez partilerin kaybettiği, küçüklerin ve meşruiyeti tartışmalı partilerin kazandığı bir fotoğraf var.
Siyaset üretmeden siyaset yapılırsa bu sonuç kaçınılmaz olur.