Seçim tarihi açıklanmasına rağmen hâlâ Altılı Masa partileri ortaya bir proje koyamadı ve onlarca toplantı yapmalarına rağmen bir aday üzerinde de anlaşamadı. Böyle olduğu için de son bir yılda masayı oluşturan her parti sürekli oy kaybetti.
Bu da derin bir korkuya yol açtı.
O kaybetme korkusu yüzünden son günlerde 367 garabetinin mucidi Sabih Kanadoğlu benzeri hukukçuların da siyasetçilerin de sayısı bir hayli arttı. Kimi "Cumhurbaşkanı Erdoğan üçüncü kez seçilemez" argümanına, kimi seçimlerin bir ay öne alınıp yenilenmesine sarıldı, kimi de İsveç'teki ırkçı faşist bir meczubun Kuran'a saldırmasından medet umdu.
Çünkü hiçbiri, ittifaklarına adını verdikleri "millete" güvenmiyordu.
Çünkü onlar, dün "Oyunu bir çuval kömüre, bir kilo bulgura satan, karnını kaşıyan adam" diye aşağılanan bu milletin, sağduyusuyla kime oy vereceğini, sadece cebini düşünmediğini, yapılan hizmetleri de, Türkiye'nin dünyadaki yerini de gördüğünün farkında. Onun için "Yeni bir 367 kumpası uydurabilir miyiz?" hesabı içindeler...
Ne diyorlar; "Anayasa'nın 101'inci maddesine göre, cumhurbaşkanı üçüncü kez seçilemez."
İyi de cumhurbaşkanlığı geleneğini sürdürmek için adı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olarak konsa da bunun bir "başkanlık sistemi" olduğunu biliyorsunuz.
Bu yüzden arkasında yüzde 52 oy olmasına rağmen ısrarla hep "tek adam rejimi" diye suçladınız.
Hatta daha Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçilmeden meydanlarda bas bas bağırıp "Rejim değişiyor" bile dediniz.
Rejim değiştiğine göre 101'inci maddenin ilgili fıkrası da o yeni "rejimin" bir maddesi ve o nedenle uygulanmasında sorun yok. Sadece bu uyduruk bahaneye sığınan siyasetçiler olarak tarihe geçersiniz, o kadar... Başka da hiçbir şey olmaz ve bu garabetten size ekmek çıkmaz.
***
BİR ASPARAGAS HABER OLARAK 'KARNE HEDİYESİ ET'
Sanıyorum bu kumpasın tutmayacağı ve korku dalgası da büyüdüğü için klasik yalan haberler daha cazip. Baksanıza kaybetme ihtimali öyle korkuttu ki, meczup bir muhabir bile harekete geçip basın tarihinde ders olarak okutulacak, "Karne hediyesi et oldu" gibi asparagas haberciliğin şahikasına imza attı. Öyle ki koca koca siyasetçiler, "büyük" gazeteler, fenomen televizyoncular "mal bulmuş mağribi" gibi o yalanı hiç sorgulamadan, tereddüt etmeden kullandı.
Meral Akşener'den Faik Öztrak'a kadar onlarca siyasetçi bu yalanın üzerine yattı. Özür dileyen bir siyasetçi çıkacağını da sanmıyorum.
Yalan haberciliği tescillenen Sözcü neyse de Cumhuriyet'in bu hallere düşmesi güya önem verdikleri basın etiği açısından ürkütücü. Şu manşete bakın: "Et, karne hediyesi oldu. Aileler çaresiz, iktidar sessiz."
Peki, o haberin yalan olduğu anlaşılınca bu gazeteler ne yaptı? Aynı şekilde manşetten halka duyurdular mı? Ne gezer, Cumhuriyet tam tersi kendi haberini yalanlayan ve "yanlış yaptık" deyip muhabiri işten atan Habertürk'ü suçlayan haber yaptı.
Herhalde Cumhuriyet'i "Operasyon gazetesi olmaktan çıkaracağım" diye geri dönen Alev Coşkun, 60 darbesi öncesi yapılan yalan haberleri özlemiş ki kılını kıpırdatmadı.
Aslında asparagas yani yalan haberciliğin tarihi 100 yıl öncedeki "Terkos'a domuz düştü" şantaj haberciliğine kadar uzanıyor. Gerçi o kavramla 1963'te "Amerikalı kız, Türk sevgilisiyle gecekonduda yaşıyor" haberiyle tanıştık ama hiçbir zaman bugünkü post truht çağdaki kadar siyaset üzerinden yalan habercilik yapılmadı.