Özel bir şirket olan Baykar'a yönelik tepkilerin arka planında aslında Türkiye'ye vurulan prangaların öyküsü var. O prangaları parçalamak hiç kolay olmadı ve hâlâ içeride o prangaların devam etmesini isteyenler var. Baykar'a "Dokunacağız" diye saldıran DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan bu çizginin siyasetteki son versiyonu.
Türkiye bu tür saldırıların onlarca örneğini yaşadı. Bu yüzden Başkan Erdoğan haklı olarak isyan ediyor:
"Bu ahlaksız çıkmış hâlâ 'Geleceklermiş de geldikleri zaman bunlara hesabını soracaklarmış...' Yahu sen rekabet nedir bilir misin, sen git çocuk bezi satmaya devam et."
Gerçekten de isyan etmemek mümkün değil. ABD'yle ikili askeri antlaşmalarla devam eden ve 40'lı yıllarda başlayan kuşatma, başta uçak fabrikaları olmak üzere yerli üretimi nasıl durdurduysa bugün de aynı şey yapılmak isteniyor. Dün Nuri Demirağ'ın önü kesenler ile bugün Baykar'a saldıranların aynı masa etrafında buluşmaları tesadüf değil.
Geride bırakacağımız cumhuriyetin 100 yılı ne yazık ki bu engellemeler, sabotajlar ve tehditlerle geçti. Milli Mücadele başarıya ulaşmış ama emperyalizm geri dönmüştü.
Yeni sömürgeciliğin teorik altyapısı da "Biz yapamayız, ithal edelim" zihniyeti üzerine kurulmuştu. Öyle kurulmuştu ki, 40'lı yılların sonunda Hava Kuvvetleri Komutanı şöyle bir gerekçe uyduracaktı:
"Amerikan yardımından bedava uçak almak dururken uçak fabrikanıza sipariş verirsem yarın bu millet beni asar."
Artık Türkiye uçağından traktörüne, otomobilden beyaz eşyaya, hatta iğne-ipliğine kadar her şeyi ithal eden bir ülke olacaktı. Bunu sürdüren güçlü bir "ithalat lobisi" de vardı. Faiz ve kriz lobisinden daha güçlü bir lobiydi bu... Eski siyasetçiler, askerler ve bürokratlardan oluşan lobiciler, yerli üretim olmasın diye de ellerinden geleni yaptı.
'AMİL-İ MÜTEHASSIS'
Ancak yerli bir damar da vardı. Babacan Baykar'a saldırınca, var olan o yerli damar da hemen harekete geçti. Yaşadıklarını anlatmaya başladılar. Onlardan biri de uzun yıllar hem PETKİM gibi bir devlet kurumunda hem de SOCAR gibi küresel bir şirkette üst düzey görev yapan Kenan Yavuz.
Yavuz söze, "Son 200 yıllık tarihimiz 'ithalat lobisi' tarihidir" diye başlıyor ve devam ediyordu:
"Yerlileştirme çalışmaları mayınlı arazi gibidir. Nereden nasıl engelleneceğiniz hiç belli olmaz, elinde çanta ile dolaşan lobiciler, satın aldıkları adamlar eliyle sayısız mayın döşerler. Tuzak kurup pusu atarlar. İthalat lobisi, satın alma şartnamelerine, prosedürlere gizli maddeler yerleştirir, yerli üretimi engeller."
Yavuz, bu engellere somut bir örnek de veriyor:
"2004 Mayıs ayında PETKİM Genel Müdürlüğü'ne atanmıştım. Önüme bir satın alma onay formu geldi. 25 milyon dolarlık bir satın alma. Evrakın başında 'Amil-i mütehassıs' yazıyor. Amil-i mütehassıs kavramını hiç duymamıştım, Özel sektörden gelmişim. Satın alma formunu onayladığımda 25 milyon dolarlık harcama yapacağız. Sorumluları çağırdım ve sordum; 'Nedir bu amil-i mütehassıs?' Meğer ihalesiz olarak ithalat yapma yetkisiymiş."
10 KAT UCUZA YAPTIK
Bu cevap üzerine Yavuz, "Yerlisi yapılamaz mı?" diye sorar. Cevap çok daha vahim: "Başımız derde girer." Yani ithalatı serbest, yerlisi yasak.
Sonrasını şöyle anlatıyor: "40 yıllık düzen, hep böyle dediler. Ben de 'Amil-i mütehassıs' onay formunu elime aldım, yırtıp çöpe attım ve arkadaşlarıma dedim ki: 'Başıma ne gelirse gelsin, bu parçayı yerli ürettireceğiz ve ihalesiz olarak alacağız, araştırın bunu üretecek firmayı bulun.' Aynı parçayı yerli olarak on kat daha ucuza yaptırdık."
Baykar'a yapılanlardan bir farkı yok. Kimbilir böyle daha neler yaşandı ki bu ülke yıllardır "ekonomik vesayet"ten kurtulamıyor. Bugün Türkiye bu vesayetten kurtulma savaşı veriyor. Bu yüzden 14 Mayıs ikinci bir milat olacak.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz