CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, ABD'ye götürdüğü gazetecileri de atlatarak 8 saat ortadan kaybolması herkesi şaşkına çevirdi.
Nasıl çevirmesin ki... Bırakın CHP'yi herhangi bir partinin başkanı bile alayı vallayla gittiği ve bütün gözlerin üzerinde olduğu bir gezide, 8 saat ortadan kayboluyorsa insanlar merak eder, soru sorar ve soruşturur. Bunu da sadece gazeteciler veya rakip siyasi aktörler yapmaz bizzat o siyasi partinin kadroları ve tabanı yapar. Yapıyorlar da zaten. Dünden bu yana, CHP'nin içinden onlarca insan merak edip soruyor. Hatta bir adım ileri gidip şu sorunun cevabını arıyorlar:
"Bir genel başkan neden yanındakilere bile bilgi vermeden 8 saatlik yolu arabayla alır?"
Üstelik Kılıçdaroğlu, o geziye çıkmadan önce ABD'de FETÖ'cülerle gizli kapaklı görüşme yapabilir denildiği halde.
Bu şüpheyi bizzat Kılıçdaroğlu, 8 saat ortadan kaybolarak inandırıcı hale getirdi. Dahası yanında götürdüğü gazeteciler bile ne olup bittiğini anlamadıkları için çaresiz bir biçimde ve komik gerekçelerle Kılıçdaroğlu'nun araba yolculuğunu savunmak zorunda kaldı.
Bakın Orhan Bursalı ne diyor:
"Salı sabahı Bostan'dan ayrılıp havaalanına gittik. Uçağa binince önde sadece CHP milletvekilleri Faik Öztrak ve Yunus Emre oturuyordu. Kılıçdaroğlu yoktu. Ona ayrılmış koltuk da yoktu.
Aaa dedim kendime, Kılıçdaroğlu başka yerde! Nereye gitti acaba?
Sorduk soruşturduk, sıfır bilgi..."
Tabi sıfır bilgiyle bu kadar yazılabilir. Sahi Kılıçdaroğlu nereye gitmişti?
Aaa birden, o gazetecileri de "sevindiren" ama Uğur Dündar'ı üzen ve kızdıran cevap sosyal medyadan geldi. Kılıçdaroğlu, New York'a gitmiş sesi iyi anlaşılmayan kötü bir görüntüyle siyasi bir hamle yapmıştı.
Arabayla 8 saat yol alarak New York'a gitmesinin nedeni de meğer Turgen'in vakıf binasıymış. İnanılır gibi değil.
Peki, o büyük gazetecileri neden o görüntüden ve gezinin tek siyası hamlesinden(!) mahrum bıraktı?
Gazeteciler gelseydi daha bir şaşaalı olmaz mıydı? Ses de kayıt da daha güzel olurdu. Neyse, kimsenin bunu yutmayacağı çok açık... Siyahi bir şoförün kullandığı arabayla 8 saatlik yolu sadece o görüntü için aldığına, sanıyorum o iki gazeteci dışında Özgür Özel hatta Engin Erkoç bile inanmaz. Belki Tuncay Özkan inanabilir.
Bana gelen bilgilere göre, o yolculukta iki kez kısa mola verilmiş. Sonra bir okula gidilmiş, orada bir grup öğrenciyle ayaküstü konuşulduktan sonra okulun özel odalarında bir süre kalınmış ve sonrası yok. Bir kez daha soruyorum; orada daha önce yazdığım FETÖ'cü Şerif Ali Tekalan'la mı görüşüldü? Ya da başkaları da var mıydı?
Önceki gün de yazdım, FETÖ'cüler Kılıçdaroğlu'nun aday olmasını istemiyor. Bu gezi sonrası şu bilgi de konuşuluyor; ABD derin aklı da "icazet" vermemiş... Aynı kanallar Kılıçdaroğlu'nun adaylıkta da kararlı olduğunu söylüyor.
Gördüğünüz gibi tablo hiç iç açıcı değil. Bu siyasi hava, "o makam" için her yolu mubah sayan İmamoğlu'nu mu harekete geçirir yoksa "Gelsin de netleşiriz" diyen Akşener'in adaylığının önünü mü açar ya da Gül gibi sürpriz bekleyenlerin önü mü açılır göreceğiz. Ama ortalığın çok karışacağı ve Batı Yakasında, dosyaların açılacağı, itibarsızlaştırmaların başlayacağı, kılıçların çekileceği çok açık... Bu tablodansa ABD gezisi sonrası "icazet" suçlamaları da olsa, adaylığın netleşmesini tercih ederdim.