Aynı anda hem farklı toplumsal kesimlerle "helalleşme" isteyen, hem de yaşam biçimi üzerinden ötekileştirme, göçmenler üzerinden faşizm üreten bir siyasi akılla karşı karşıyayız. Dışarıdan bakanlar o tek tipçi aklı tanıyor ama onlar bunun farkında değil. Değişmiyorlar, "değiştik" deseler de değişmiyorlar... Hatta değişimi "döneklik" olarak niteliyorlar. Sanatçısından siyasetçisine hepsinin ortak özelliği bu... Adlarının siyasetçi Özgür Özel, Aykut Erdoğdu ya da komedyen Şahan Gökbakar veya şarkıcı Gülşen olması fark etmiyor; hukuka saygılı, medeni, ilerici o görüntülerinin altında bir canavar var ve önüne gelen herkese hakaret ediyor, ötekileştiriyor, yok sayıyor...
Hızını alamayanlar da var. Kimi toplu yargılamalar yapılacağını, kimi medyaya el koyacağını, kimi "TRT'de canlı yargılamalar"ın yapılacağını, kimi de Menderes'in makûs kaderini hatırlatıyor.
İçlerindeki darbecilik hevesi de tek tipçi zihniyet de bitmiş değil. İş öyle bir noktaya vardı ki, Atatürkçü Düşünce Derneği, "Gerekirse İstiklal Mahkemeleri yeniden kurulur" bile dedi.
O günlerde yazar sevgili Orhan Miroğlu, Atatürkçü Düşünce Derneği'nin bu çıkışını şöyle yorumlamıştı: "Galiba iktidar değişirse niyet bu yönde olacak. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yerine güçlendirilmiş parlamenter sistem değil, 'Umumi Müfettişlik Sistemi" şık olur."
Şarkıcı Gülşen, bu siyasi zihniyetin sahne versiyonu. O yüzden bütün rezilliklerine rağmen CHP'li siyasi aktörlerden her daim övgü alıyor. Bir anlamda, o övgüyle 28 Şubat postmodern darbe döneminde gerçek yüzlerini gördüğümüz "militan laik"liğin temsilcisi rolünü üstlenmiş gibi...
Bu açıdan nefret dolu faşist yaklaşımla söylediği, "İmam hatipte okumuş, sapıklığı oradan geliyor..." sözleri de tesadüf değil, bir siyasi malzeme olarak söylenmiş. Büyük ihtimalle böyle olacağı hesabını yapan birileri de aylar önce söylenen bu sözleri piyasaya sürmekte sakınca görmedi. İşin garip tarafı, yargının kapsama alanına gireceği hesabı da yapılmış ki beklenen oldu. Kuşkusuz bu tür hareketlerin bir karşılığı olmalı ve yargı önünde faşist söylemleri seslendirenler hesap vermeli. Ancak bunun siyasi bir malzeme yapılacağı gerçeği de görülmeliydi.
Çünkü bu süreci kirletmek isteyen ve pusuda bekleyen birileri her zaman var. O isimlerin başında da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu geliyor. İmam hatiplilere yönelik bu faşist yaklaşımı, "amacını aşmış bir şaka" olarak niteliyor ve buradan bir siyaset devşirmeye çalışıyor. Gerçekten şaşırmamak elde değil. Güya "helalleşme" istiyordu ama hiç umurunda değil, ortaya çıkan pespayeliğe tek kelime etmiyor ve tam tersine kışkırtıcı bir dille şunları söylüyor:
"Sanatçıyı hemen serbest bırakın. Farklı hayat tarzlarına sahip gençlerin arasında uzun bir zamandır barış rüzgârları esmektedir. Amacını aşmış bir şakayı alıp, gençlerimizi birbirine düşürmektir hedef."
"Yavuz hırsız ev sahibini bastırır" misali hem kışkırtıcı dili kullan, kutuplaştır, hem de hiç bunları yapmıyormuş gibi "gençleri birbirine düşürmek" olarak yorumla... Türkiye'nin asıl sorunu bu zihniyet... Darbeler, bürokratik vesayet geriletildi ama bu zihniyet hâlâ varlığını sürdürüyor. 2023 seçimleri bu açıdan da tarihi bir seçim olacak.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz